YASAL  SORUNLAR
KKTC Yargısının  Saygınlığı


Yazan:
Taner Erginel
Emekli Yüksek Mahkeme Başkanı



1
KKTC Yargısının sorunları
Son zamanlarda medyada sık sık KKTC yargısına yönelik eleştiriler yapılmaktadır. Bazı dostlarım  ve hukukçular  her  olayda görüşümü merak edip soruyorlar. Onlara elimden geldiği ölçüde bilgi vermeye  çalışıyorum. Buna rağmen konunun karmaşıklığı nedeniyle  görüşlerimi yeterince  ifade edemediğimi sanıyorum. Bu nedenle detaylı bir yazı yazıp görüşlerimi anlatma gereği duydum. Geçmiş deneyimlerim ışığında yargı sorunları ve yargının saygınlığı ile ilgili görüşlerimi anlatmak istiyorum. Sizlerle birlikte yargının saygınlığını koruma ve artırma  konusunda görüşler üretmeye çalışalım.
Bilindiği gibi 2002 - 2006 yılları arasında Yüksek Mahkeme Başkanı olarak görev yaptım. O tarihlerde yargıya yönelik fazla eleştiri yapılmıyordu. Bir  eleştiri yapıldığı zaman şikayet edenle temas eder, yasal durumu  izah etmeye çalışırdım. Konuştuğum kişilerin hemen tümü kolay tatmin olur bir şikayetleri kalmadığını söylerlerdi. Onlarla konuşurken bazen dünyanın en adil yargısını oluşturma ideali ile hareket ettiğimizi söylerdim. Bu abartılı sözlere bile tepki göstermezlerdi.  
Bugün maalesef yargıya yönelik şikayetler artmış durumda . Daha kötüsü gittikçe daha da artma eğilimi göstermekte. Şikayetlerin  niteliği de  değişti. Artık yapılacak bir açıklamanın şikayetçileri kolay tatmin edeceğini sanmıyorum. Bu durum yargıda olumsuz yönde değişim yaşandığını göstermektedir.
Yüksek Mahkeme olarak  yargıya yönelik eleştirileri önlemenin doğru olmadığına inanıyorduk. Aksine tüm diğer kurumlarda olduğu gibi yargıda da bozulmayı önlemek ve gelişmeyi sağlamak için eleştiri yapılmasına fırsat vermemiz gerektiğini düşünüyorduk.  Özellikle iyi niyetli eleştiri yapılmasının yani bir taraftan eleştiri yapılırken diğer taraftan doğru olanın ne olduğunun belirtilmesinin  son derece yararlı olacağına  inanıyorduk.
Bir ülkede yargının sorunlarının giderilmesi ve yargının  daha adil hale getirlmesi herkesi ilgilendiren bir konudur.  Bu konuda  herkesin konuşmaya, eleştirmeye ve katkı koymaya  hakkı vardır. Bu arada hatalı  eleştiriler yapılıyorsa bunları da hoşgörü ile karşılamak  gerekir.  Unutmamak gerekir ki gerçek zıt görüşlerin çatışmasından çıkar. Yargı ile ilgili doğru çözümler farklı görüşlerin özgürce tartışılası sonucu bulunacaktır.
Yargının saygınlığı konusunda  doğru görüş üretebilmek için hukuk sistemimizi tanımak gerekir. Çünkü bu yapılmadığı zaman sorunları çözeceğiz diye hatalı önlemler almak ve sorunlara sorun katmak söz konusu olabilir.
Bir grup hukukçu arkadaşla birlikte yargının saygınlığı konusunda  detaylı bir çalışma yapmaya karar verdik.  Yargımızın sorunlarını saptamaya ve doğru çözüm önerileri üretmeye çalıştık. Yaptığımız  çalışmayı ve vardığımız  sonuçları sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Bu görüşlerin özellikle genç hukukçulara yararlı olmasını dilerim.  Sıkıcı  olmaması için yazıda kendi anılarıma sık sık yer  vermeye özen gösterdim.

Dünya ülkelerinde  yargının saygınlığı
Bir hukukçu olarak  her gittiğim ülkede Mahkemeleri ziyaret etmeyi alışkanlık haline getirdim. Türkiye'de  öğrenci iken İstanbul'da  bulunan Sultanahmet Adliye Sarayına gider duruşmaları izlemeye çalışırdım.  Mahkemede davasını  bekleyen kişilerle sohbet ederdim.
1965 yılında İstanbul Hukuk Fakültesinden mezun olunca  iki yıl kadar İngiltere'de kaldım. Yarı zamanlı olarak hem çalışıyor hem de bir okula gidiyordum. Oradaki bazı dernek faaliyetlerine  katıldım. İngiliz hukukçularla arkadaşlıklarım ve  tartışmalarım  oldu.
İngiliz halkının yargıya duyduğu  saygı beni çok etkiledi.  Bu saygı inanılmaz boyutlarda idi.  Halbuki İstanbul'daki Adliye Sarayında böyle  saygı görmemiştim. Bu gözlemim doğal olarak beni iki  yargı sistemini kıyaslamaya yöneltti.

Geçmişte Kıbrısta yargının çok saygın olması
Yüksek tahsilden Kıbrısa döndüğüm 1977 yılında İngiltere'de gördüğüm saygının benzerini Kıbrıs'ta da  gördüm. Mahkemede işi olanlar veya daha sonra  kahvelerde sohbet edenlerin yargıya oldukça  saygı duydukları anlaşılıyordu.
Halkın yargı ile ilgili görüşleri  her zaman dikkatimi çekmiştir. Geçmişte tanık olduğum bir konuşmayı anlatmadan geçemeyeceğim. Bir sohbet esnasında yeni yargıç atanan bir  kişinin karakterinin yeterince düzgün olmadığı iddia ediliyordu. Birisi şöyle dedi.  "Merak etmeyin bir kişinin karakteri düzgün değilse  bile yargıç olduktan sonra  düzelir. Çünkü yargıçlar tarafsızdırlar.  Yargıçlık bir kişiye  tarafsız ve dürüst davranmayı öğretir"  Bu sözler o tarihlerde  Kıbrıs halkının yargıçlara ne kadar çok saygı duyduğunu ve güvendiğini  gösteriyordu.
Geçmişte kimse görevde olan yargıçları eleştirmeyi aklına getirmiyordu. Bu işin sırrı ne idi?  Doğal olarak saygının  Kıbrıs'ta uygulanan Anglosakson hukuk sistemden kaynaklandığını düşünmeye başladık. Bu sistemin eski İngiliz kolonisi olan dünyanın yarıya yakın ülkesinde uygulandığını biliyorduk. Anglosakson sistemi denen bu sistemi öğrenmeye çalıştık.
Kıbrıs Türk Mahkemelerinde önce avukat sonra  yıllarca yargıç olarak  görev yaptım.  Mevcut durumu yakından izleme ve öğrenme fırsatı bulduğumu düşünüyorum.  
Yargının  duayeni olan büyüklerimizden bu  hukuk sisteminin özelliklerini  öğrenmeye çalıştık.  Yazdığım  "Kusursuz Yargı Oluşturma Çabaları" isimli kitapta bu konuları detaylı olarak anlatmaya çalıştım.
Yargıç Ahmet İzzet Beyle ilgili ilk yıllarda tanık olduğum bir olay beni  çok etkilemişti.  Kitapta da yer verdiğim bu olayda bir gün birisi Ahmet Beye "Size teşekkür ederiz. Adil bir yargıç olduğunuza tanık olduk. Gerçi biz  dinlettiğimiz davayı kaybettik. Ancak önemli değil. Sizin adalet yapmaya çalıştığınızı gördük. Kararınızda belirttiğiniz gerekçeler tamamdı." dedi.
Davayı kaybeden kişinin bile yargıca teşekkür etmesinin  nedeni ne olabilirdi? Bu nasıl bir sistemdi? Bunu öğrenmeye çalıştık. Öğrendiklerimizi elimizden geldiği ölçüde hatasız  uygulama çabası içine girdik.
Yargının polis koruması istememesi 
2002 yılında Yüksek Mahkeme Başkanı olduğum zaman Polis Genel Müdürü güvenlik için  Mahkemede bir polis bulundurmak  isteyip istemediğimi  sordu. "İstemiyorum. 30 yıldır yargıçlık yapıyorum. Bırakın şiddete başvuracak  birisine, kaba söz söyleyen birisine bile rastlamadım. Polisleri ihtiyaç olan yerlerde görevlendir. " dedim. Bu durumu Anglosakson sistemin temel ilkelerini öğrenmemize ve doğru  uygulamamıza  borçlu olduğumu  düşünüyorum.
Askeri Mahkemelerde farklı sistemlerin  uygulanması
1974 yılından sonra  bir süre sivil Mahkemedeki görevime ek olarak Güvenlik Kuvvetleri  Askeri Mahkemesinde sivil yargıç olarak görev yaptım.   Bu Mahkemede  Anglosakson hukuk sistemi uygulanmaktadır. 1974 den sonra  Girne'de bir de Kolorduya bağlı Askeri Mahkeme kuruldu. Doğal olarak orada  Türkiye'de uygulanan  Kontinental hukuk  sistemi uygulanmaktadır.
1974' ü izleyen yıllarda  bizim Güvenlik Kuvvetlerimize  bağlı askerlerle yani mücahitlerle  Türk Barış Kuvvetlerine bağlı askerlerin birlikte suç işlediği olaylara rastlanmaktaydı. Sanıklar bağlı oldukları ordunun Askeri Mahkemesinde  yargılanırlardı. Bu durumda birlikte bir  suçu işleyen  iki kişiden birinin bir sisteme, diğerinin ise diğer sisteme göre yargılanması söz konusu oluyordu. Böylece iki sistemi kıyaslamamız çok kolay hale gelmişti.
Zaman zaman iki Mahkemenin yargıçları bir araya gelir ve yasal konuları  tartışırdık.   Kolordu Mahkemesi yargıçları dahil, tüm yargıçlar bizdeki sistemin daha iyi olduğu konusunda görüş birliği içine girerdik.  Uyguladığımız Anglosakson hukuk sisteminde gerçek daha net bir şekilde ortaya çıkıyordu. Yargılama  daha süratli  idi ve daha adil bir sonuca varılıyordu.
Son yıllarda yargıya yönelik eleştirilerin  artması
Son yıllarda yargıya yönelik şikayetlerin her geçen gün arttığını basında okuyoruz. Bir yargıcımızın karşılaştığı tehditler nedeniyle  istifa etmek zorunda kaldığını öğreniyoruz. Bazı gazeteler  daha ileri giderek bu yargıcın  öldürülmekle tehdit edildiğini yazıyorlar.   
Bir başka  davada halkın Mahkeme önüne toplandığı ve Mahkemeyi yuhaladıkları anlatılıyor. Geçmişte böyle bir olayın gerçekleşmesi söz konusu olamazdı. 
O zaman kendi kendimize sormak sorunda kalırız. Toplum içinde yargıçlara öfke duyulmasının nedeni  ne olabilir? Bunun nedeni uygulamamız gereken hukuk sisteminden uzaklaşılması olamaz mı ?
Bir grup hukukçu arkadaşla yaptığımız araştırmalar sonunda bu sorulara kesin ve açık bir yanıt vermek zorunda kaldık. "Evet. Ülkemizde hukuk sistemimizin temel ilkelerinden uzaklaşmalar olmaktadır ve bu durum sorunlar çıkmasına neden olmaktadır". O zaman kendi kendimize sorduk. Uyguladığımız  Anglosakson sistemin temel ilkeleri nelerdir? Bu ilkeleri doğru uygulamak  nasıl mümkün olabilir? Bu ilkeleri nasıl öğrenebilir ve genç hukukçulara öğretebiliriz?

2

Türk ordusu subaylarının Anglosakson hukuk sistemini uygulaması 
KKTC de uygulanan Anglosakson hukuk sisteminin temel ilkelerini anlatmaya başlarken geçmişte yaşadığım bir olay aklıma geliyor. Eski Askeri Ceza Yasasına göre  Kıbrısta bulunan  Güvenlik Kuvvetleri Askeri Mahkemesinde bir sivil  yargıcın yanında iki subay görev yapardı. Mahkemeye atanan  subaylar genellikle Türk ordusuna bağlı Harp Okulu mezunu binbaşılardı.
Yargıç olduğum ilk yıllarda  bu Mahkemede görev yapmaya başlayınca birlikte çalışacağım binbaşılara  sistemimizin  ilkelerini anlatmaya çalıştım. Tabii kendim bildiğim kadarını anlatabiliyordum. Şaşırarak  dinlediler . Anlattığım ilkeleri birlikte uyguladık ve  Mahkemede en küçük bir sorun bile yaşamadık.
Onlara anlattığım Anglosakson hukukunun temel ilkeleri idi. Aynı ilkeleri bu yazı dizisinde sizlere de anlatmaya çalışacağım. Özetle "Her davada iki taraf vardır. Biz tarafsız bir konumda iki tarafın yani savcılık ve sanığın iddialarını dinleyeceğiz ve dürüst bir şekilde değerlendirip hangisinin hangi ölçüde haklı olduğunu saptayacağız" dedim. Bu yaklaşım Kontinental sistemin uygulandığı prosedürden farklıdır. Orada  yargıcın inisiyatifi ele alarak otoriter bir şekilde bazı kuralları uygulayarak yargılamayı yapması gerekir.  

Kıbrıs Rumlarının Askeri Mahkemede yargılanması
1974 ü izleyen yıllarda  Güvenlik Kuvvetleri Askeri Mahkemesinde görevimizin büyük bölümü sınırlarımızı izinsiz  geçen kişileri  yargılamaktı.  Bazen sanıklar arasında Kıbrıslı Rumlar da bulunurdu. Onların doğal olarak Türk ordu mensuplarına karşı tepkili olacaklarını düşünüyorduk. Buna rağmen bazen farklı yaklaşımlarla karşılaştık.
Bir gün Askeri Mahkeme Mukayyidi yargıçların odasına  geldi ve bekleme odasında Rumların aralarında konuştuklarını, kendisinin Rumca bildiği için ne konuştuklarını anladığını söyledi. Rumların aralarında konuşurken birbirlerine  "Merak etme bu yargıçlar bizimkilerden iyidir." diyorlarmış. Yani Türk subayların dahi Rum yargıçlardan daha adil olduğunu söylüyorlarmış.  Onların böyle düşünmelerinin nedeni ne olabilirdi?
Bunun nedeni hukuk sistemimizin  temel ilkelerini doğru uygulamamız olabilir miydi?
"Adversarial" denilen bu yargılama sistemini "Yargılamanın  eşit tarafların karşılıklı mücadelesi olarak geçmesi ve tarafsız bir yargıcın, tarafsız bir konumda  bu mücadeleyi yönetmesi" olarak tanımlayabiliriz.
Sistemimizin temel ilkelerinin takdir edilmesi gerektiğini anlatan  örnekleri  çoğaltmamız  mümkündür. Buna karşılık sistemin temel ilkelerinden uzaklaşıldığı zaman şikayetlerin arttığını gösteren örnekler de az değildir. Bu olaylar bugün karşılaştığımız sıkıntılara ışık tutamaz mı? Bugün yaşadığımız sorunların nedeni  benim eskiden subay arkadaşlara anlattığım hukuk sistemimizin temel ilkelerinin genç hukukçular tarafından  bilinmemesi ve uygulanmaması  olamaz mı?
Bu ilkeler nelerdir? Nasıl bir yöntem  salonda davaları  dinleyen Rumların  bile kaygılarını gideriyor ve Mahkememizi övmek  zorunda bırakıyordu?  Bu sorulara doğru bir yanıt verebilmek için KKTC de uygulanan hukuk sistemini incelememiz, sitemim temel ilkelerini öğrenmemiz  gerekmektedir. O zaman  son zamanlarda yargıya yönelik şikayetlerin sistemin doğru uygulanmamasından  kaynaklanıp kaynaklanmadığını anlamamız mümkün olacaktır.

Türkiyede uygulanan Kontinental hukuk sisteminin özellikleri
Türkiyede uygulanan hukuk sistemine, Kıta Avrupası sistemi,  Kontinental hukuk sistemi veya Sivil Hukuk sistemi  denir. Yaptığımız araştırmalarda  bu sistemin temelinin  1804 Fransız Medeni Kanununa dayandığını görürüz. 1804 Fransız Medeni Kanununu yaptıran Fransız İmparatoru Napolyon Bonapart  olduğu için bazen sistem de Napolyon un ismi ile anılmaktadır.  Kontinental  sistem dünyanın yarıya yakınında  uygulanmaktadır.

Kontinental Avrupa ülkeleri ve bu arada İsviçre de bu sistemi uygulamaktadırlar. İsviçre Medeni Kanununda yer alan Kontinental yargılama yöntemi 1926 yılında Türkiyeye gelmiştir. Türkiye hukuk fakültelerinde okuyanlar doğal olarak usul hukuku adı altında bu sistemi öğrenirler. KKTC hukuk fakültelerinde de Kontinental sistem öğretilmektedir. KKTC hukuk fakülteleri mezunları da Kontinental sistemi öğrenerek mesleğe atılırlar.

KKTC de uygulanan Anglosakson hukuk sistemi ise  İngiliz yargıçların uzun bir süreç içinde "Yargılama nasıl adil olabilir?" sorusunu sorarak buldukları kurallardan oluşmaktadır. Bu sistem Kontinental sistemden çok farklıdır. 

Anglosakson hukuk sisteminin yani  İngiliz usul hukukunun İngiltere hukuk fakültelerinde öğretildiği sanılır. Halbuki gerçek böyle değildir. İngiltere'de avukat veya yargıç olarak çalışabilmek için önce bir hukuk fakültesinden mezun olmak ve  daha sonra da  usul hukukunun okutulduğu bir yüksek okul olan "Inns of Court" dan mezun olmak gerekir.  Fakültelerde  genel hukuk bilgileri öğretilir.  Yüksek okulda ise usul hukuku yani sistem  öğretilir.

İngiltere'de avukat veya yargıç olmak için her iki okuldan mezun olmak zorunlu olduğu halde Kıbrısta bu okullardan birinden  mezun olmak yeterlidir. Kıbrıslı Türk öğrenciler genellikle, bir  fakülteden mezun olup mesleğe atılırlar. Böylece İngilterede hukuk tahsili yapanlar da sistemi öğrenme fırsatı bulamamaktadırlar.

Bu nedenlerle  KKTC de hukukçuların sistemi öğrenmeden meslek icra etmesi sorunu ortaya çıkmıştır. Hukukçuların okullarda öğrenemedikleri sistem ile ilgili bilgileri özel bir gayret ile öğrenmeleri mümkün olabilir. Ancak çalışıp para kazanmaya başlayan bir hukukçunun  genellikle bunu yapacak vakti olmaz. Bu nedenle KKTC,  sistemi öğrenme olanağı bulamayan hukukçuların çalıştığı bir yer olma  tehlikesi ile karşı karşıyadır.  Yargıya yönelik şikayetlerin artmasının nedeni bu olabilir..

Birlikte çalıştığım  hukukçu arkadaşlarla  okullarda öğrenemediğimiz Anglosakson hukuk sistemini  öğrenmek için özel bir gayret gösterdik. En fazla yararlandığımız kitap "Odgers on Pleadings and Practice" isimli kitap oldu. Bunun yanı sıra bazı İngiltere Yargıtay kararlarından da  çok yararlandık. Yaptığımız  çalışmalar  sonunda elde ettiğimiz  bilgilerle  "Kusursuz Yargı Oluşturma Çabaları" isimli kitabı  yazdım. Bu kitapta, Kıbrısta uygulanan Anglosakson sistem ile Türkiye'de uygulanan Kontinental sistemi inceleyerek  farklarını anlatmaya çalıştım.

Bugün yargının saygınlığı tartışma konumuz olduğu için bu bilgileri sizlerle de paylaşmaya çalışacağım. Niçin Anglosakson sistemin temel ilkelerine bağlı kalındığı zaman halkın yargıya daha büyük saygı duyduğunu öğreneceğiz.


KKTC de uygulanan Anglosakson sistemin özellikleri 

Anglosakson sistemin diğer ismi Common Law sistemi veya İçtihat Hukuku sistemidir. ABD, Kanada, Hindistan ve Avustralya gibi eski İngiliz kolonileri dahil dünyanın önemli bir bölümünde uygulanmaktadır. 

Bu sistemde uygulanan yargılama yöntemine  "Adversarial" denir. "Adversarial" yagılama yöntemi, "Karşılıklı Mücadele" yöntemi anlamına gelir. Yargılamanın iki eşit tarafın karşılıklı mücadelesi olarak gerçekleşmesi demektir. Bu yöntemde  esas yargılamayı yargıcın değil tarafların yapması beklenir.  Yargıç, tarafsız bir konumda önündeki mücadeleyi izleyecek ve yönetsel kararlarla, taraflardan birinin diğerine haksızlık yapmasını veya haksız avantaj elde etmesini önleyerek gerçeği bulmalarına yardımcı olacaktır.  Karar aşamasına kadar yargıcın davaya fazla bir müdahalesi olmayacaktır.

Bu yöntemde  yargıç son derece pasif konumdadır. Bir futbol hakemi gibi  davayı ve duruşmayı  yönetmektedir. Daha sonra karar verirken iki tarafın iddiaları arasında hangisini tercih ettiğini gerekçeleri ile belirterek davayı sonuçlandıracaktır.

Anglosakson usul kuralları, yargıcın tarafsız bir konumda mücadele eden tarafları nasıl yöneteceğini belirleyen kurallardır. Bu kurallar gerçeğin doğru ve tam  bir şekilde ortaya çıkması için konmuştur.  

Yargıç daha sonra karar aşamasında  yasaların kendisine tanıdığı  geniş  takdir yetkisini de kullanabilecektir.  Bu alanı da geçmiş içtihatları dikkate alarak dolduracaktır.  Önündeki olayı geçmiş içtihatlardaki olaylarla kıyaslayacak ve adil  bir sonuca ulaşacaktır. Adalet bu kıyaslamanın doğru yapılması ile gerçekleşebilir.

Eğer bir  konuda geçmişte verilmiş bir içtihat yoksa yargıç kendisi  içtihat oluşturmaya çalışacaktır. Oluşturulan içtihatların  bir süre sonra yasal kurallar haline geleceğini  böylece hukukun  gelişeceğini bilerek hareket edecektir.

Anglosakson sistemde yargıcın tarafsızlığı sistemin en önemli özelliğidir. Yargıcın tarafsız olması önemlidir fakat yeterli değildir. Mahkemeye gelen herkesin yargıcın tarafsız olduğunu görmesi ve tarafsızlığından kuşku duymaması gerekir.

Bir davada taraflardan biri yargıcın tarafsızlığından şüphe ediyorsa yargıcın  o davadan çekilmesi ve  davayı bir meslektaşına devretmesi gerekir. Bu konuda bir yasa veya tüzük olmasına gerek yoktur. Çünkü tarafsızlık sistemin temel ilkelerinden biridir. Kendiliğinden uygulanması gerekir. Uygulanmadığı zaman sistem bozulacaktır. İngiltere'de taraflardan birinin yargıcın tarafsızlığından şüphe ettiğini ima etmesinin  bile davadan çekilme sonucunu doğurduğu söylenir.


3


Türkiyede uygulanan Kontinental sistemde yargılama

Türkiyede uygulanan Kontinental veya Kıta Avrupası sisteminde  yargılama yöntemine   Inquisitorial ( Araştırıcı ) yargılama yöntemi denir. Bu yöntemde yargılama, iki eşit taraf arasında değil, ülkede hukuk düzenini uygulamak  isteyen devlet adına yapılmaktadır.

Gerçeği arama ve bulma görevi taraflarda değil  devlet adına hareket eden yargıçtadır. Bu nedenle yargıç aktif bir rol üstlenir. Duruşmalarda soruları yargıç sorar. Yargıç tarafların iddialarını dikkate almakla birlikte bunu kendi görevini daha iyi gerçekleştirmek için yapar. Yargıcın görevi yasaları uygulamaktır. Yasaların her hususu en ince ayrıntısına kadar belirtmesi ve yargıcın bu kuralları aynen uygulaması beklenmektedir.

Kontinental sistemde yargıcın gerçeği araması ve inisiyatifi ele alarak emredici kararlarla davayı yönetmesi ilk anda daha süratli ve daha adil bir yargılama olacağı izlenimini  verebilir. Böylece avukatların davaları erteleme içgüdüsünün  önüne geçileceği düşünülür. Ancak pratikte gerçekleşen sonuç bunun tam tersidir. Deneyimlerimiz iki tarafın iradesi sonucu  gerçekleşen  yargılamanın yani Anglosakson sistemin  daha erken sonuçlandığını ve daha iyi sonuç verdiğini göstermiştir.

Anglosakson sistemde bozulmalar olması

KKTC yargısının eleştirilmesini önlemek ve saygınlığını artırmak için bir  grup hukukçu arkadaşla başlattığımız çalışmada ilginç sonuçlara ulaştık. Her şeyden önce Anglosakson sistemi uygulayan ülkelerde yargıçlara daha fazla  saygı duyulduğunu gördük.  Buna rağmen bu sistemin de kusurlu yanları olduğunu  öğrendik. İngiltere dahil Anglosakson sistemi uygulayan ülkelerde  zaman zaman bozulmalar olduğunu  ve sıkıntılar yaşandığını saptadık.

İngiliz İstinaf Mahkemesi yargıcı  Lord Denning'in bir kararında belirttiği sözleri anımsayalım.  "İngilterede yargının son derece düzgün çalıştığı ve  tek kişinin bile haksızlığa uğramadığı bir dönem olmuştur. Bugün İngiltere'deki yargı için  aynı şeyi söyleyemem" . Bu sözler geçmişte sistemin düzgün çalıştığını fakat zamanla bozulduğunu göstermekteydi.

Yargının düzgün çalışması  yargıya ve dolayısıyla yargıçlara saygı duyulması sonucunu  doğurmaktadır. O zaman sormamız gerekiyor. Geçmişte sistemin daha düzgün çalışması nasıl mümkün oluyordu? Hangi nedenlerle bozulma gerçekleşti? Yargıçlara duyulan saygı neden azaldı?

Yaptığımız gözlemler ve çalışmalar gösteriyor ki Anglosakson sistemde  bozulmalar olmasının  nedeni şu veya bu nedenle sistemin temel ilkelerinden uzaklaşılmasıdır. KKTC yargısında  yaşadığımız sorun budur.

Birlikte çalıştığım arkadaşlarla biz de bu sistemi okullarda öğrenme fırsatı bulamamıştık. Bu nedenle özel bir gayret göstermek zorunda kaldık. Daha sonra öğrendiklerimizi genç hukukçulara öğretme çabası içine girdik .

Özetlersek geçmişte Mahkemelere duyulan saygıyı yeniden canlandırmak  için sistemin temel ilkelerinin öğrenilmesi ve hatasız uygulanması gerektiğini düşünüyoruz.  Deyim yerindeyse sistemimizin fabrika ayarlarına dönülmesini öneriyoruz.

İki sistemi bir birine karıştırmanın sakıncaları

KKTC de karşılaştığımız sorunlardan biri sistemin temel ilkelerinin bilinmemesi ve bu ilkelerden uzaklaşılmasıdır. Diğer bir neden ise Türkiyede uygulanan Kontinental sistem kurallarının bilerek veya bilmeyerek  Anlosakson sistem içine alınmasıdır.

Yaptığımız araştırmalar  bize iki hukuk sistemini bir birine karıştırmanın doğru  olmadığını aksine sakıncalı olduğunu göstermiştir.  Bunun nedeni iki sistemin  ilkelerinin  bir birinden çok farklı, hatta ters olmasıdır. Birinde doğru olan diğerinde yanlıştır. Bazı akademisyenlerin ifadesine göre bu durum trafikte yolun solunda veya sağında gitmeye benzemektedir. İki yöntem bir birine  karıştırıldığı zaman  durum trafikte  bazen yolun solunda bazen de sağında gitmeye benzeyecektir. O zaman  kazaların meydana gelmesi kaçınılmazdır. KKTC dahil bir çok Anglosakson ülkesinde  yaşanan sorunun bir nedeni de budur.  Doğru olan iki sistemi ayrı ayrı kendi içinde  temel ilkelerden sapmadan  uygulamaya çalışmaktır.

Kontinental sistem ile  Anglosakson sistem ilkelerinin bir birine karıştırılması ve bu nedenle  sorunlar yaşanması  sadece KKTC de gerçekleşmiş değildir.  İngilterede ve daha başka Anglosakson ülkelerinde  de aynı sorun yaşanmıştır. Bu ülkede de idealist hukukçular yargının bozulmaması için mücadele etmek zorunda kalmışlardır.

Yargıyı kusursuz hale getirmeye çalışmak insanlığın en büyük ideallerinden biridir. İnsanlık bozuk hukuk sistemlerinden sınırsız acılar çekmiştir.  


Anglosakson sistemde yargı sorunlarını çözmek için hatalı yollara başvurulması

Anglosakson sistemde yargıcın Adversarial (Karşılıklı Mücadele) yargılama yönteminin temel ilkelerine sadık kalması önemlidir. Bu sistemde yargıcın  pasif kalması   ve iki taraf arasında gerçekleşecek mücadelede taraflardan birinin diğerine haksızlık yapmaması için gerekli kuralları uygulaması  gerekmektedir. 

Kontinental sistemde ise  yargıcın  inisiyatifi  etkin bir şekilde  ele alması beklenir. Yargıç  soruları kendisi sorar ve gerçeği arar. Kontinental sistemde yargıçların otoritesi artırılarak yargı sorunları çözülmeye  çalışılır. Yargıçların yetkilerini artırarak çözüm aramak Kontinental sisteme uygundur. Böylece  tarafların ve  avukatlarının daha fazla disiplin  altına alınması istenir. Ancak aynı önlemin Anglosakson sistemde etkisi farklı olacaktır ve  yargıya faydadan çok zarar verecektir.

Anglosakson sistemde yargının bozulmasına neden olan en önemli hatalardan biri  Kontinental sistemde olduğu gibi yargıçların otoritesini artırarak  çözüm bulunacağının zan edilmesdir. Bu olay  bir futbol maçında hakeme oyuna katılma yetkisi vermeye benzer. Halbuki sistemin temel ilkelerine bakıldığı zaman Anlosakson sistemde yargıçları mümkün olduğu ölçüde  tarafsız ve dolayısıyla  pasif  hale getirerek  sorunları çözmeye çalışmak gerekir.

Yaptığımız araştırmalarda KKTC de ve İngilterede yargıda yaşadığımız sorunlardan birinin yanlış yönde çözüm arayışı olduğu kanısına vardık.  Yargıçların yetkileri ve otoriteleri   artırılarak yargı sorunlarının  çözülmek istenmesi sorunlar yaratmıştır. Bu durum bir yönde koşan bir kişinin zıt yönde adım atmak istemesine benzemektedir.

İngilterenin Kontinental ilkeleri sistem içine alması 

Yaptığımız araştırmalarda diğer bir gözlemimiz İngilterenin Avrupa Birliğine katılmasının  hukuk sisteminde olumsuz gelişmelerde etken  olduğudur. 1999 yılında İngilterede Woolf Reformu denilen bir reform gerçekleşmiştir. Bu reformun getirdiği en önemli değişiklik "Case Management"  denilen Kontinental  usul kurallarının Anglosakson sistem içine alınmasıdır.

AB ye uyum sağlanması,  yargıda masrafların azalması,  davaların daha süratli sonuçlanması gibi nedenlerle bu reform gerçekleşmiştir. Yargıçların inisiyatif ve otoritesi artırılarak ve hakkını arayan tarafların önüne bir çok yeni usul engeli çıkarılarak yargının sorunları çözülmek istenmiştir.  Biz KKTC de böyle bir değişikliğin sistemin temel ilkelerine ters olduğunu ve sisteme faydadan çok zarar verebileceğini biliyorduk. Bu nedenle İngiliz meslektaşlarımızı elimizden geldiği ölçüde uyarmaya çalıştık. Maalesef aynı kurallar bir süre sonra KKTC ye de geldi. Usul kurallarını tartışmaktan gerçeği bulmanın zorlaştığı, işlerin gittikçe gereksiz yere arttığı bir sistem oluştu.

Anglosakson sistemin temel ilkelerinden uzaklaşılması

Dikkatli bir gözlem bizi  önemli gerçeklere götürmektedir.  KKTC de yargıdan  şikayetler  başlamasının ve artmasının nedeni hukuk sisteminin temel ilkelerinden uzaklaşılması olabilir. Bu olasılığı genç hukukçuların da araştırmasında yarar vardır. Bunun için öncelikle hukuk sistemimizin temel ilkelerini öğrenmeleri gerekir. Sistemin doğru bir şekilde uygulandığı ilk yıllarda niçin yargıdan şikayetler olmadığını araştırmamız gerekmektedir.

KKTC de uygulanan Anglosakson sistemin   gerçeği bulmak ve  her olayda adaleti gerçekleştirmek için oluşturulmuş  bir sistem olduğu dikkate alınmalıdır. Zamanla bu özellikler unutulmuş ve  sistem karşı tarafın iddialarının kanıtlamasını önlemek için konmuş usul  kurallarından ibaret sanılmaya başlanmıştır.  Bu nedenle avukatlar karşı tarafın iddialarını kanıtlamasını engelleyen kuralları öğrenmekte ve bu konuda beceri sağlamaya çalışmaktadırlar. Bunun sonucu olarak uyguladığımız sistem bir çok usul kuralının  gereksiz yere tartışıldığı  bir sistem haline gelmiştir. Gereksiz tartışmalardan davaların sonuçlanması zorlaşmıştır.

Sistemin nasıl bozulduğuna ilişkin bir örnek verelim. Bir davada tarafların kanıtlayacakları  iddiaları layihalarda belirtmeleri gerekir. Bu kural karşı tarafın duruşmada ne ile karşılaşacağını öğrenmesi ve duruşmaya hazırlanıp haklarını savunabilmesi için kabul edilmiş önemli bir kuraldır. Sistemin temel felsefesine göre  layihalarda bir eksiklik varsa bunun giderilebilmesi ve gerçeği bulma mücadelesine devam edilmesi gerekir. Gerekli ise yargıç bu değişikliği önerebilmelidir.

Eksikliği gidermek kolaylıkla gerçekleşebilmelidir. Bunun için  bir masraf kaybı  olmuşsa bunu da hatayı yapan taraf ödemelidir. Sistemin temel ilkeleri böyle düşünmeyi ve uygulamayı gerektirir. Buna rağmen maalesef  uygulamada çok farklı bir yöne gidilmiştir. Gereksiz yere günlerce layihalarda  eksiklik olup olmadığı tartışılmakta, eksikliği bırakanın bu eksikliği gidermesine izin verilmemekte  veya verilse bile çok zorlaştırılmaktadır.

Bu uygulama karşısında bir gün layihamda eksiklik bulunabilir ve bu yüzden davayı kaybedebilirim diye düşünen avukatlar  gereksiz yere bir çok ayrıntıyı layihalara yazmaya başlamışlardır.

Layihaları okumak ve tartışmak Mahkemelerin uzun zamanını almaktadır.  "Case Management" Kontinental  kuralların KKTC de  kabulü bu sorunu daha da artırmıştır. Böylece geçmişte 1 günde sonuçlanan  dava 10 günde sonuçlanacak  hale gelmiştir. Usul kurallarının  tartışılmasından gerçeğin bulunması çoğu kez imkansızlaşmıştır. Bu hatalardan sakınmak için sistemin temel ilkelerini öğrenmeye ve öğretmeye büyük önem vermemiz gerekir.
4


Anglosakson sistemin temel ilkelerine uygun yargılama

KKTC de uygulamakta olduğumuz Anglosakson hukuk sisteminin Kontinental sistemden daha adil olduğunu  gördükten ve geçmişte bu sistemin  doğru uygulandığı Kıbrısta yargıya büyük saygı duyulduğunu saptadıktan sonra son zamanlarda KKTC de yargıya yönelik eleştirilerin sistemin temel ilkelerinden uzaklaşma nedeniyle meydana gelip gelmediğini   saptamaya çalıştık.

Böyle bir çalışmada önce sisteme uygun yargılamanın nasıl olması gerektiğini ortaya çıkarmamız gerekiyordu. Bunun için taslak bir dava hazırlamaya ve genç hukukçuların bilgisine getirmeye karar verdik. Hazırladığımız taslağı gören bir hukukçunun geçmişte sistemin nasıl  uygulandığını  veya temel ilkelere göre nasıl uygulanması gerektiğini öğreneceğini ve bugün karşılaştığı sorunlarla ilgili net bir görüş sahibi olacağını düşündük.

Birlikte araştırma yaptığım  hukukçu arkadaşlarla  bu konuda emeğimizi acımadan çalıştık. Anglosakson sisteme uygun yazılmış  örnek kararları inceledik. Mesleğe başladığımız zaman yargıç duayenlerden öğrendiklerimizi de bu örneklere kattık.

Anglosakson sistemin yargılama yöntemi  Adversarial (Karşılıklı Mücadele ) yöntemidir. Bu nedenle hazırladığımız taslakta Adversarial ( Karşılıklı Mücadele ) yönteminin ilkelerinden   ayrılmamaya büyük özen gösterdik. Bu yönteme uymayan görüşlerden uzak durmaya çalıştık.


Örnek dava taslağı

Hazırladığımız taslağı  inceleyenler sanırım karşılaştıkları herhangi bir davada sistemin temel ilkelerinin dışına çıkılıp çıkılmadığını  kolaylıkla anlayabileceklerdir.

Her davada karar verilmesi gereken 3 husus vardır.  A) Olay nasıl oldu? B) Uygulanacak hukuk kuralı nasıldır veya hukuk kuralı nasıl yorumlanmalıdır? C)Yasada Mahkemenin takdirine bırakılan bir alan varsa Mahkeme  takdir hakkını nasıl kullanmalıdır? Bu bölümleri ayrı ayrı ele alarak incelemeye çalışalım. Örnek bir davada sistemin temel ilkelerine sadık kalarak  bu konularda nasıl karar verilmesi gerektiğini saptamaya çalışalım.


Olay nasıl oldu?
Mahkemeye gelen taraflar anlaşmazlık konusu olayı genellikle farklı ve kendi işlerine geldiği gibi  anlatırlar. Adversarial ( Karşılıklı Mücadele ) yöntemi yargıda  gerçeği tarafların bulmasını öngörür. Yargıcın görevi taraflar arasında geçecek  mücadelenin adil olmasını sağlamaktır. Bunun için tarafların anlaşmazlık konusu olayla ilgili iddialarını özgürce kanıtlamalarına ve karşı  tarafın iddialarını çürütmelerine fırsat verilmelidir.

Bir davada kendi iddialarını kanıtlamaya çalışan tarafın  önüne karşı taraf engeller çıkarmaya çalışacaktır. Bazı davalarda Mahkeme bu engellere takılır ve "Tüzükte şöyle bir engel var şu halde bu davada gerçek durum ortaya çıkarılamaz" diyerek davayı sonuçlandırır. Bu sisteme uygun olmayan hatalı bir yaklaşımdır.  Yargının  böyle engellere takılıp kalması doğru değildir. Aksine  engellerin aşılmasına ve gerçeğin bulunmasına yardımcı olması gerekir. Sistemin amacı olayı bir usul kuralına bağlayarak sonuçlandırmak değil  gerçeğin en doğru bir şekilde ortaya çıkmasını sağlamaktır.

Bu görüşler ışığında yargıcın yargılamayı yönetmesi ve duruşma sonunda şöyle bir karar vermesi  beklenir:
"Taraflardan biri olayların şöyle meydana geldiğini iddia etmektedir. Diğer taraf ise  olayların daha farklı meydan geldiğini iddia ediyor. Taraflara olayın nasıl meydana geldiğini kanıtlama fırsatı verildi. Taraflar serbestçe Mahkemeye sundukları tanıklarla  ve delillerle ayrıca  karşı tarafın tanıklarını  çapraz sorgulayıp karşı iddiaları çürütmeye çalışarak  gerçeği ortaya çıkarmaya  çalıştılar.  Tarafsız bir şekilde  bu iddiaları değerlendirdim ve olayın Davacının veya Davalının  iddia ettiği gibi olduğu kanısına vardım. Bu kanıya varmanın  gerekçeleri şunlardır.. ".

Görüleceği gibi bu yargılama yönteminde dava sonunda yargıçtan beklenen hangi  tarafın  doğruyu kanıtladığını saptamasıdır. Bunun için tarafsız ve dürüst bir değerlendirme yapması gerekir. Eskiden mahkemelerimizde kararlar yazılırken  bu özelliklere dikkat edildiği için kimse  yargıcı kusurlu bulmuyordu. Yargıdan şikayet edilmiyordu.

Anglosakson sistemde incelediğimiz ve  takdir ettiğimiz örnek kararlar  da bu formatta yazılmıştır. Kararlarda açıkça bu sözler yer almasa bile kararların temelinde yatan  yöntem  budur.

Doğal olarak böyle bir karar yargıcın kendisinin gerçeği aradığı Kontinental  karardan çok farklı olacaktır. Kontinental yargılamada tüm kusur yargıçta aranacak ve yargıçların saygınlığı tartışma konusu olacaktır. Kontinental ülkelerde yargının saygınlık kazanamamasının  nedeni budur. 

Anglosakson sistemde inisiyatifin taraflarda olması davaların çok uzayacağı izlenimini verebilir. Halbuki doğru bir yargılamada durum böyle olmaz. Doğru yargılamada taraflar gerekli ve sadece sonucu etkileyecek işlere zaman ayırmak zorunda kalırlar.  Yargıç da onları bu amaca yönlendirir. Bu nedenle doğru uygulandığı zaman Anglosakson sistemde davalar daha  süratle sonuçlanmakta ve azalmaktadır.

Anglosakson sistemin diğer bir yararı da şudur. Taraflar dava  sonunda gerçeğin nasıl olmasa ortaya çıkacağını bildikleri için gerçek dışı  iddialarla  boş yere  vakit kaybetmemektedirler. Böylece davalar daha  erken sonuçlanmaktadır..

Maalesef ülkemizde birçok davada  usul kurallarının  gerçeğin kanıtlanmasını sağlama ve kolaylaştırma amacıyla konduğu dikkate alınmamaktadır. Çoğu kez kurallar gerçeğin bulunmasını engellemek için konmuş gibi yorumlanmaktadır.

Bunun yanı sıra bir  çok davada gerçeğin bulunması ile ilgili olmayan konular tartışılmakta ve bu durum  davaların çoğalmasına ve Mahkemelerin tıkanmasına  neden olmaktadır. Yargının saygınlığını kazanması  için  bu yanlış yollardan dönülmesini ve sistemin temel ilkelerinin hatasız uygulanmasını temenni edelim.

B) Dava konusu olaya uygulanacak hukuk kuralı hangisidir ve nasıl yorumlanmalıdır?
Dava konusu olayın net bir şekilde kanıtlanmasından sonra sıra uygulanacak hukuk kuralını saptamaya gelir. Bu konuda da Adversarial yargılama yöntemi belirleyicidir.  Ünlü yargıçların yazdığı örnek kararlarda şöyle dendiğine tanık oluruz. "Taraflardan biri uygulayacağımız hukuk kuralının şöyle  olduğunu iddia ediyor. Diğer taraf ise  şöyle olduğunu iddia etmektedir. Hukuk kuralının amacı veya yasanın ruhu dikkate alındığında Davacının veya Davalının iddiasının  doğru olduğu anlaşılıyor. Onun görüşüne  katılıyorum.  Bu kanımın  gerekçeleri şunlardır.."

Görüleceği gibi yargıç yine tarafların iddialarını dikkate alarak ve taraflardan birinin iddialarına katılıp bunun gerekçelerini açıklayarak karar vermektedir. Bu düşünce şekli inisiyatifi eline alarak her şeyi kendisi kararlaştıran Kontinental yargıcın yaklaşımında çok farklıdır. Yargıcın tamamen tarafsız hareket etmesini ve dürüst bir değerlendirme yapmasını öngörür. Önemli olan hangi görüşe katılıyorsa yargıcın objektif  gerekçelerle bu kanısını desteklemesidir.  Böyle hareket ettiği zaman  yargıç  davayı kaybedenlerden  bile saygı görecektir.

Kontinental yargılamada  yargıçların  kişisel düşüncelerini ve siyasi eğilimlerini davaya katma olasılıkları ortaya çıkar. Bunu yapmasalar  bile yargılama yöntemi nedeniyle taraflarda veya halkta böyle bir şüphe oluşur. Kendi görüşlerini ve inançlarını davaya katan yargıç sadece aynı görüş ve inançta olanlar  tarafından takdir edilecektir. Diğer taraf  yargıcı eleştirmeye başlayacaktır. Bu nedenle Türkiyede ve diğer Kontinental sistem uygulayan ülkelerde yargı fazla bir saygınlık kazanamamaktadır.  KKTC yargısı zamanla maalesef  Kontinental kuralların etkisi altında kalmış ve bu nedenle yargıçların siyasi görüşlerinin davaya katıldığı veya böyle bir  şüphenin uyandığı bir görünüş ortaya çıkmıştır.

      C)Mahkeme takdir yetkisini nasıl kullanmalıdır?
Hukuk sistemimize uygun yapılmış yasalarda yargıcın takdir yetkisini kullanabileceği bir alan bulunmaktadır. Bu nedenle  örnek kararlarda Mahkeme " Takdir yetkime kalan alandan yasaların boşluğunu doldurmak için yararlanıyorum. Bunun için geçmiş içtihatlarda kabul edilmiş prensipleri dikkate alıyorum. Gerekirse kendim de daha adil sonuç çıkması  için  geçmiş prensiplere yeni prensipler ekliyorum"  deme olanağına sahiptir.

Eğer Üst Mahkeme  bu yargıcın benimsediği prensibi benimserse  diğer yargıçlar da izleyeceklerdir. Böylece yeni bir kural ortaya çıkacak ve bu kural hukuk sistemimizin kazancı olacaktır. Böylece yargı yasaların boşluklarını doldurarak daha adil bir sistem oluşması için katkı koyacaktır.

Yasal boşluğun nasıl doldurulması gerektiği konusuna bir örnek verelim.  Anglosakson ceza yasalarında suçlara verilebilecek cezanın sadece  üst sınırı belirtilir. Bu durumda  mahkemenin bir suça yasanın belirttiği  üst sınır altında herhangi bir cezayı verme olasılığı vardır. Herhangi bir cezayı verme olanağı bulunan bir  Mahkeme nasıl hareket etmelidir?

İçtihatlar burada devreye girer. Örneğin bir hırsızlık davasında yargıcın " Geçmiş içtihatlar buna benzer bir hırsızlıkta 3 ay hapis cezası vermişti. Bu kararı da Yargıtay onaylamıştı. Önümüzdeki olay daha ağır bir olay, sanığın durumu da daha farklı, bu nedenle 4 ay hapis cezası veriyorum" diyebilmelidir. Veya "Burada hafifletici nedenler daha fazla bu nedenle 2 ay hapis veriyorum" demeli ve bunun gerekçesini herkesin anlayabileceği şekilde açıklayabilmelidir. Yargının adil davranıp davranmadığı  böyle bir kıyaslama sonucu ortaya çıkacaktır.

Geçmiş davalarla bir kıyaslama olmazsa yargının adil davrandığı anlaşılmaz.  Unutmamak gerekir ki Anglosakson sistemde Mahkemelerin  adil kararlar vermesi yeterli değildir. Halkın da bu kararların adil olduğunu görmesi ve kabul etmesi gerekir.

5


Geçmişte  yargı  kararlarının sisteme uygun olması 
Adversarial ( Karşılıklı Mücadele )  yargılama yönteminin henüz bozulmadığı  ilk yıllarda  Mahkeme kararları genellikle hazırladığımız örnek taslağa benzer şekilde yazılıyordu. İki tarafın iddiaları özetlenip hangi görüşün Mahkemece kabul edildiği gerekçeleri ile izah edildikten sonra bir sonuca varılıyordu.

Daha sonra sistemin bu  özelliğinden uzaklaşmalar başlayınca bir usul tartışmasına bağlanarak  sonuçlanan kararlar görmeye başladık. Bir süre sonra yargının Kontinental kuralların etkisinde kaldığını ve yargıçların inisiyatifi ele alarak otoriter bir tutumla dava dinlediğine tanık olduk. Usul kuralları,  tarafların eşit koşullarda iddialarını serbestçe öne sürebilmeleri ve kanıtlayabilmeleri için değil,  taraflardan birinin bir usul engeline takılıp davayı kaybetmesi için konmuş gibi değerlendirmeler yapılmaya başlandı. Bu nedenlerle avukatlar karşı tarafta bir usul engeli bulmaya odaklandılar.

Bu değişimlerin sonunda Mahkemelerde bitmez tükenmez usul tartışmaları başladı. Bu nedenle Mahkemelerin işi uzadı. 1 günlük iş 10 günde yapılır hale geldi. Hukukçular arasında Kontinental anlayıştan etkilenerek ne kadar sert ve beklenmedik karar verilirse o kadar iyi olur diye bir düşünce  oluştu. Bu sıkıntılara "Case Management" kurallarının yani Kontinental kuralların sistem içine kabul edilmesi de eklenince bugün yapılan şikayetler ortaya çıkmaya başladı.

Yargıçların  tarafsız pasif konumdan uzaklaşıp daha fazla inisiyatif  ele alarak otoriter bir konumda gerçeği aramaya çalışmaları  sosyal veya siyasi görüşlerini kararlarına katmaları sonucunu doğurdu.  Bu nedenle yargıcın  görüşlerini paylaşmayan kişiler ülkede adalet olmadığını söylemeye başladılar.

Yanlış anlaşılmaması için vurgulamak gerekir ki siyasi görüş sahibi olmak herkesin hakkıdır. Ancak bir yargıcın   siyasi görüşlerinin bilinmemesi daha doğrudur.  Çünkü siyasi görüş sahibi olmak tarafsızlıkla bağdaşmaz. Siyasi görüşler yargıçları kamu oyunda  eleştiri konusu hale getirir. Aynı nedenlerle ülkemize Adalet Bakanlığının gelmesi de hatalı olacaktır. Adil olmasını istediğimiz yargıyı siyasetten uzak tutmak gerekir.

Son günlerde siyasi görüşlerini önündeki davaya yansıtan bir yargıcın tehdit edildiğini öğreniyoruz. Bir başka yargıcın verdiği karardan sonra yuhalandığına gazetelerde okuyoruz. Bunlar geçmişte bizim işittiğimiz olaylar  değildi. Kontinental sistemde görülebilecek  olaylardı.

Uyguladığımız sistemde hata yapmamış olsak  böyle olaylar karşımıza çıkmayacaktı. Bu durum Anglosakson hukukun temel ilkelerinin dışına çıkıldığını göstermektedir.  Kontinental usul kuralları şu veya bu şekilde  sistemimiz içine girmiş ve sorunlar çıkarmaya başlamıştır.

Anglosakson sistemi uygulamanın  kolay olması

Önceki bölümde birlikte çalıştığım arkadaşlarla hazırladığımız örnek dava taslağını bilginize getirdik.  Bu taslakta temel yargılama yöntemine bakarak Anglosakson sistemde  bir davanın nasıl olması gerektiğini anlattık.
İngiliz yargıçların  bulduğu  kurallardan oluşan bu sistem o kadar kolay uygulanabilir bir sistemdir ki dünyanın yarıya yakın ülkesinde tercih  edilerek uygulanmaktadır. ABD, Kanada, Avustralya, Hindistan,  Pakistan gibi İngiltere ile hiç ilgisi kalmayan bir çok devlet sistemlerini değiştirmeyerek Anglosakson sistemi uygulamaya devam etmektedirler.
Ancak zamanla bu ülkelerde de sorunlar çıktığını gördük ve nedenini bulmaya çalıştık. Analiz ettiğimiz zaman  genellikle sistemin temel ilkelerinden uzaklaşmanın sorunlara  neden olduğunu saptadık. Bazen Kontinental ilkeleri Anglosakson sistem içine almanın buna neden olduğunu anladık. Genelde diğer Anglosakson ülkelerde yaşanan sorunların benzeri  KKTC yargısında da yaşanmaktadır.
KKTC de  sorunların bir nedeni de  genellikle genç hukukçuların sistemin temel ilkelerini öğrenmeden mesleğe katılmalarıdır. Örnek taslağı onlara bilgi vermek amacıyla   hazırladık . Sanırım bu taslağa bakarak herhangi bir hukukçu veya Mahkemeye işi düşen herhangi bir vatandaş davasında  sistemin temel ilkelerinden uzaklaşma olup olmadığını saptayabilecektir. Böylece bugün yargıya yönelik medyada gördüğümüz şikayetlerin nedeni de anlaşılmış olacaktır.

Mahkemelerimizde davaların gecikme sorunu
Mahkemelerimizde temel şikayetlerden biri gecikme sorunudur. Geciken adaletin adalet olmadığı herkesin bildiği ve tekrarladığı bir gerçektir.

Davalarda zaman kaybının bir nedeni de sonucu etkilemeyecek dava konusu ile ilgisi olmayan konuların tartışılmasıdır.  Halbuki  sistem, bu  gereksiz  tartışmaları  önleme fırsatı vermektedir.

Örneğin bir çapraz sorgulamada davayla ilgisi olmayan ve gerçeğin bulunmasına yardımcı olmayan sorular soruluyorsa yargıç "Bunları niye soruyorsun? Biz şimdi olayın nasıl meydana geldiğini araştırıyoruz. Konumuzla ilgisi olmayan sorular sorarak zaman kaybetme. Bizim zamanımızı da boşuna harcama " diyebilir. Buna karşı avukat  soruları niçin sorduğunu ve bu soruların  dava konusu ile ilgili olduğunu anlatması halinde soruların sorulmasına izin verecektir. Amaç  gerçeği net bir şekilde ortaya çıkarmak olduğu için  yargılama bu amaç doğrultusunda  sürdürülmelidir.

Anglosakson sistem doğru  uygulandığı zaman  Mahkemelerdeki davaların süratle sonuçlandığını ve davaların  azaldığını görürüz. İlgisiz konuların tartışılmaması için biraz özen gösterilirse ve gerçeğin bulunmasına yardımcı olmayan usul tartışmalarından uzak durulursa  KKTC Mahkemelerindeki davaların sanıldığı kadar çok olmadığı anlaşılacaktır.


Adversarial sistemde davalar nasıl yönetilmeli ?

Adversarial yargılama yönteminde taraflardan biri davanın dinlenmesi için erken gün verilmesini ister ve diğer taraf kabul ederse yargıç buna uygun hareket etmekte sakınca görmemelidir. Karşı taraf erken gün verilmesine itiraz ederse yargıç tarafların gerekçelerini dinleyerek "adil ve uygun" bir gün tespit edecektir. Bazen davaların uzun süre beklemesi adaletin gereğidir. Bazen ise son derece erken dinlenip sonuçlanması gerekir. Bu durumlarda yargıç adaletin gereğini yerine getirecektir. Kontinental sistemde ise tarafların istekleri ikinci plana itilir ve yargıç önceden belirlenmiş kendi programına göre davayı yönetir. Kendi programına bakarak bir gün tespit eder.

Anglosakson sistemde davaların nasıl yönetileceğini belirleyen ayrıntılı kurallar yoktur. İçtihatlar eşliğinde "adil ve uygun" kararlarla davalar yönetilir.  İngiliz yargıçlara "adil ve uygun" kararın nasıl bulunduğunu sorduğum zaman "common sense", "sağ duyu" yanıtını alırım. Daha açık ifadeyle burada herkeste olan adalet duygusu devreye girmektedir. "Şöyle karar verirsem tarafların kazançları ve zararları ne olur?" diye düşünmek gerekir. Daha sonra "Farklı karar verirsem tarafların yarar ve zararları ne olur?" diye düşünmeli ve iki durum kıyaslanmalıdır. Adalet daha büyük zarardan kaçınarak bulunur. Her aşamada daha adil olan tercih edilerek Adversarial yargılama yöntemi doğru bir şekilde uygulanabilir.


Anglosakson sistemde halkın Mahkeme kararlarına  tepkisi

Sivil veya ceza,  bir davadan sonra taraflardan biri infial içine giriyorsa ve  hele halkın bir kesimi ciddi bir  tepki gösteriyorsa, karar yukarıda anlattığım sisteme uygun verilmemiş  demektir. Halkın tepkisi ile ilgili bir olay anlatayım.

Laptada oturup Lefkoşada görev yaptığım günlerde yolda araba bekleyen insanları arabama alır yardımcı olmaya çalışırdım. Bir gün arabama aldığım bir kişiye "Yabancı görünmüyorsunuz. Sizi daha önce görmüş olmalıyım" dedim. Güldü ve "Beni bir yıl hapse attınız" dedi. "İnşallah haksızlık yapmadım" dedim. "Hayır. Karar tamamdı" diye yanıt verdi.

O zaman sistemi doğru uyguladığımızı anladım. Sanık davayla ilgili şöyle bir kanıya varmış olmalıydı.  "Bir tarafta beni mahkum etmek ve cezalandırmak isteyen polis ve polisin avukatı olan savcı vardı. Diğer tarafta ise ben ve avukatım savunma yapıyorduk. Yargıç özgürce mücadele etmemize fırsat verdi. Bu mücadeleyi tarafsız bir şekilde yönetti. İki tarafın anlaşamadığı noktaları doğru saptadı. Her üç konuda yani olayın nasıl olduğu, yasaya göre suç oluşup oluşmadığı ve ne kadar ceza verilmesi gerektiği konularında iki tarafın iddialarını tarafsız bir şekilde değerlendirerek sonuca vardı. Geçmiş içtihatlarla kıyaslayarak ve en adil kararı vermeye çalışarak yasanın boşluğunu doldurdu." Herhalde böyle düşündüğü için arabama aldığım sanık bana öfke duymuyordu.

Eğer yargılama  Kontinental sisteme göre yapılmış olsaydı sanığın böyle düşünmesi söz konusu olmayacaktı. Ben de yolda gördüğüm ve emin olmadığım insanları arabama alma cesaretini  gösteremeyecektim.

Rauf  R. Denktaş Beyin bir anısı
Geçmişte yargıya ne kadar fazla saygı duyulduğunu gösteren bir olayı daha sizlere anlatmak istiyorum. Emekli olduktan sonra Denktaş Beyi emeklilik ofisinde ziyaret etmeye başlamıştım.  Onunla ülkemizin yargı sorunlarını konuşurduk.
Denktaş Bey  İngiltere'de hukuk tahsili yaptıktan sonra bir süre Kıbrıs'ta avukatlık yapmıştı. O tarihlerde Rumlar dahil tüm Kıbrıs hukukçuları onun Kıbrıs'ın en iyi avukatlarından biri  olduğunu düşünürlerdi. Bu nedenle bazı Rumlar  bile avukat olarak yardımcı olması için  ona başvururlardı. Rumların sanık olduğu  bazı önemli  cinayet davalarında onların   avukatlığını yaptığını biliyoruz.  Bu durum Denktaş Beyin tüm adanın en iyi avukatlarından bir olduğunu  teyit  ediyordu.  Ancak tüm bu başarısına rağmen her davayı kazanıyor değildi. Bir gün emeklilik ofisinde  bana şöyle bir olay anlattı.
Avukatlığa yeni başladığı yıllarda haklı olduğuna inandığı bir hukuk davasını kaybetmişti. Müvekkili yakından tanıdığı birisi idi. Müvekkiline "Yargıç bu olayı anlayamadı. Bu nedenle davayı kaybettik " diye açıklama yapmak istedi.  Ancak müvekkili  aynı görüşte değildi. Kendisine " Kabahat samur kürk olsa kimse giymez" dedi. Bu sözlerin anlamı şuydu. " Kusur bizdedir. Avukattadır, yargıçta değil. Kusuru yargıca atmaya çalışmayalım. Yargıcın yaptığı tarafsız bir şekilde iki tarafın mücadelesini yönetmekten ibarettir." 
Kıbrısta geçmişte uygulanan sistem halka o kadar güven vermekteydi ki yargıda kusur olsa bile bu gerçeği kimse kabul etmiyordu. Herkes kusuru kendisinde arıyordu. Bugün maalesef herkes yargıda kusur arar  hale gelmiştir. Yargıçların yuhalanması söz konusu olmaktadır. Bu duruma  bir çözüm bulmaya çalışmamız gerekir.

6

Tutuklu yargılama sorunu
Uluslararası hukuk konferanslarında en fazla tartışılan konulardan biri  sanıkların yargılanırken  tutuklu kalması konusudur.  Bir ülkede insan haklarını ihlal  eden ve insanlara  işkence boyutlarında zarar veren sorunlardan  biri  budur. Halbuki bu sorunu da Anglosakson sistemin temel ilkeleri çözmüştü.  Bu ilkelerden uzaklaşılması   sorunların yeniden yaşanmasına neden olmuştur. Bu olumsuz değişimi önlemek  için dikkatli olmak gerekir.
Tüm hukuk sistemlerinde kabul edilen bir ilke vardır. Bir kişi yetkili bir Mahkeme tarafından mahkum edilinceye kadar suçsuz kabul edilir. Buna rağmen Kontinental ülkelerde bir çok davada sanıkların aylarca, bazen yıllarca mahkum olmadan, yargılama süresince  tutuklu kaldıklarını görüyoruz. Şu halde bu kişiler yasalara göre suçsuz kabul edildikleri  halde ceza görmektedirler.
Bugün Türkiye'de bir sanığın mahkum olmadan önce tutuklu kalması ve tutuklu yargılanması  o kadar sıradan ve normal bir olaydır  ki bunun yargının doğal ve vazgeçilmez bir işlevi olduğu zannedilmektedir.  Acaba bu zan doğru mu?
Hemen tüm ülke Anayasa veya  yasalarında bir sanığın yargılanırken tutuklu kalması için kaçma veya deliller yok etme olasılığı olması gerektiği belirtilmektedir. Yine tüm ülke yasalarında Mahkeme kararlarının gerekçeli olma zorunluluğu vardır.
Kontinental bir yargıç kendi kanısına göre sanığın kaçma olasılığı veya delilleri karartma olasılığı varsa ikinci bir emre kadar sanığın  tutuklu kalmasını emreder. Halbuki biz biliyoruz ki birçok olayda sanıkların ne kaçma olasılığı vardır, ne de delilleri karartma. Şu halde bu insanlar mahkum olmadan mahkum olmuş  gibi cezalandırılmaktadırlar. Bu durum hukuk sistemlerinin en büyük ayıplarından biridir.
Anlosakson sistemde  bu sorun nasıl  çözülüyor? Örnek taslakta anlattığımız yargılama yöntemi bunu önlüyor. Bu sistemde yargıç iki tarafın görüşlerini özetleyerek ve değerlendirip bir gerekçe göstererek sonuca varmak zorundadır. Bunun nasıl olması gerektiğine bakalım.

Anglosakson sistemde tutuklu yargılama sorunu olmaması
Anglosakson sistemde Adversarial  ( Karşılıklı Mücadele ) yöntemi uygulanır. Yargılamayı yapan ve gerçeği bulan karşılıklı mücadele eden taraflardır. Yargıç bu mücadelenin adil koşullarda gerçekleşmesini sağlayan ve  mücadeleyi yöneten  kişidir.
Bu sistem hukuk davalarında olduğu gibi ceza davalarında da uygulanmaktadır. Ceza davalarında bir tarafta Polisin Suçları  Soruşturma Şübesi  diğer tarafta ise sanık veya  avukatı vardır. Bizdeki Hukuk Dairesi yani savcılığın polise avukatlık servisi veren bir kurum olması gerekir. Anglosakson sistemde gerçek savcı polisin kendisidir  ve  görevi sanıkları yargılayıp cezalandırmaktır.  Bu durumda "Adversarial" yargılama yöntemine göre tutuklulukla ilgili yargılamanın şöyle olması gerekir.
Sanığın duruşma süresince tutuklu kalmasını talep eden  polis "Bu sanık kaçabilir" diye iddia etmelidir. O zaman nasıl kaçabileceğini de söylemek zorundadır. Buna karşı sanık veya avukatı da "Hayır kaçamaz. Kaçması mümkün değil veya devlet kaçmasını kolaylıkla  önleyebilir" diye iddiada bulunabilir. Bu durumda yargıcın  iki iddiadan birini tercih etmesi ve gerekçesini belirtmesi  gerekir. Yargıç  bir sanığın tutuklu kalmasına karar verirken "Ben polisin iddiasına katılıyorum. Nedeni şudur. Sanık şu şekilde kaçabilir " demek zorundadır. Adversarial yargılama yöntemi bunu gerektirir. Kontinental kararlarda ise sanığın nasıl kaçacağına hiç değinilmeden kararlar verilebilmektedir.
Özetle gerek Anglosakson sistemde gerekse Kontinental sistemde kararlar gerekçeli olmak zorundadır. Ancak iki sistemde gerekçe kavramı   farklı anlama gelmektedir. Adversarial  yöntemde yargıç eğer sanığın tutuklu kalmasına karar verecekse,  sanık veya avukatının öne sürdüğü iddiayı dikkate almak ve niçin kabul etmediğini yani sanığın  nasıl kaçabileceğini belirtmek zorundadır. Bir sanığın tutuklu kalmasını önleyen ve kararın adil olmasını sağlayan kararın böyle yazılması gereğidir.
Delilleri yok etme veya karartma  konusunda da aynı durum vardır. Bu nedenle Anglosakson sisteminin temel ilkelerinin ve "Adversarial" yargılama yönteminin doğru uygulandığı ülkelerde sanıkların tutuklu yargılanması sorunu yoktur. KKTC de bu sorun varsa bunun nedeninin sistemden uzaklaşma olabilir.

Vesayetçi yargıdan uzak durma gereği
Kontinental sistemlerde inisiyatif yargıçta olduğu ve otoriter bir tarzda yargılama yaptıkları için genellikle yargıçların sosyal ve siyasi görüşleri davaya yansır. Bazen yargının bir kesiminde belli bir  sosyal veya siyasi görüş  sürekli hale gelir.  Bu durumda yargı ile aynı görüşü paylaşanlar  yargıyı sürekli olarak  övmeye diğerleri ise kötülemeye başlarlar.
Bazı Kontinental ülkelerde yargının belli bir siyasi görüşü benimsediğine  ve o siyasi görüş doğrultusunda halkı eğitmeye çalıştığına tanık oluruz. Böyle hareket eden yargılara vesayetçi yargı denmektedir.
Böyle bir gelişme  bizim yargı sistemimize uygun değildir. Yargı doğru sosyal siyasi görüşü arayan ve ifade eden  bir makam değildir. Bireyler arasındaki anlaşmazlıkları adil bir şekilde çözmeye çalışan bir makamdır.  Anglosakson hukuk sisteminin temeli tarafsızlıktır. Yargı ne kadar tarafsız olabilirse ve ne kadar çok adalet yapma hedefine odaklanırsa o kadar başarılı  olacak ve halk tarafından o  takdir edilecektir. Bu nedenle siyasi görüşlerden mümkün olduğu ölçüde uzak durmasında  yarar vardır.

KKTC yargı sisteminin Türkiye'ye yararlı olması
Kusursuz Yargı Oluşturma Çabaları isimli kitabımda anlattığım gibi uluslararası hukuk toplantılarında Türkiye yargısı özellikle tutuklu yargılama konusunda  eleştirilmektedir. Hindistanda geçen bir toplantıda emekli bir yargıç "Boş yere uğraşmayın. Sorun Türk milletinin karakterimdedir. Ne yapsanız orada hukuk düzelmeyecek. Çünkü bu insanlar şiddet yanlısıdır." dedi. Söz isteyip Kıbrıs Türk Halkının da aynı ulusun bir parçası olduğunu, dünyada yargı bağımsızlığını en fazla gerçekleştiren  ülkenin KKTC olduğunu, bunun gibi ifade özgürlüğü ile sanıkların tutuklu yargılanması konularında da dünyanı en iyileri arasında yer aldığımızı söyledim. Dolayısıyla  Türk milletinin karakterinde bir sorun olmadığını sorunun hukuk sisteminde olduğunu anlattım. Bu sözlerimin katılımcılar üzerinde büyük etkisi olduğunu anımsıyorum.

Davaların süratli sonuçlanması
Yargıda davaların gecikmesi en sık işittiğimiz şikayetlerden biridir . Bu konuda  bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir gün bir köy kahvesinde tanımadığım kişiler yanıma gelerek "Size kahve ikram etmek istiyoruz" dediler  Çok memnun oldum. Şöyle bir olay anlattılar. "Köyümüzde bir olay olmuştu. Birisi dört kişi aleyhine ayrı davalar açarak  müdahalenin meni  ve tazminat talep etti. Bizim davamız sana düştü ve bir günde sonuçlandı. Diğerleri başka yargıçlara gittiler. Aylarca uğraştılar. Sonuçta  onların davaları da aşağı yukarı aynı şeklide sonuçlandı. Fakat boş yere  tekrar tekrar Mahkemeye gelip gitmek  zorunda kaldılar. Çok sıkıntı çektiler."  dediler. 
Onlara şöyle dedim. "Ben hukuk sistemimizin temel ilkelerine uygun hareket etmeye çalışırım".  dedim.
Hukuk sistemimiz "Adversarial" dır.  Bunun anlamı yargılamanın  iki eşit tarafın karşılıklı mücadelesi olarak gerçekleşmesi ve tarafsız bir yargıcın sisteme uygun olarak bu mücadeleyi yönetmesidir. Yargıç tarafsız bir şekilde Hukuk Muhakemeleri Tüzüğünde bulunan kuralları uygulayarak mücadeleyi yönetmelidir. Tüzük kuralları sisteme uygun olarak yorumlanmalıdır. Böyle olunca yargılama çok kolay hale gelir ve çok adil sonuçlara varılır. Eskiden biz mesleğe başladığımız zaman duayen meslektaşlarımız  yargılamayı böyle yaptıkları için dosyalardaki  evraklar çok azdı ve halk yargıya büyük saygı duyuyordu.
Bir davada 3 konuda karar verilmesi gerekir. A) Olay nasıl oldu, B) Uygulanacak hukuk kuralı nasıldır, C) Geçmiş  içtihatlar ışığında yasanın boşluğu nasıl doldurulabilir? Dava konusu olay geçmiş içtihatlardaki benzer olaylarla kıyaslandığı ve daha adil bir karar verilmek istendiği zaman nasıl bir karar verilmelidir?"
"Karşılıklı mücadele yönteminde bu konularda tarafların iddialarının ne olduğu önemlidir. Yargılama hangi iddianın doğru olduğunu saptamak için yapılacaktır. Bu nedenle anlaşmazlık noktalarını saptamak gerekir. Duruşma öncesi inceleme  ( mention veya zaptı dava günü) bu amaçla saptanır. Bunu yapmak  sisteme uygun ve yararlıdır."
"O davada baktım her üç konuda da taraflar  hemen hemen aynı şeyleri söylüyorlar. Yani anlaşmazlık noktası hemen hemen yok. Duruşma yapılacak bir sorun yok. Taraflara iki tarafın da kabul edebileceği bir çözüm bulunamaz mı diye sordum. Hiç baskı yapmadım.  İki avukat da bir birine çok yakın öneriler yaptılar  ve dava bitti. Diğer kişiler aleyhine açılan davalarda sonuca odaklanmayan,  gereksiz yazışmalar üzerinde duruldu ve tartışmalar yapıldı. Bu nedenle davalar uzadı".
"Bir davada Yargıç tarafların iddialarının dikkate almayan ve gerçeği kendisi otoriter bir şekilde bulmaya çalışan yani Kontinental bir yöntemle davayı dinlemeye çalışırsa dava uzayacaktır. Bunun gibi Anglosakson sistem usul kuralları yargılamanın adil olması için değil de karşı tarafın gerçeği ortaya çıkarmasını engellemek için konmuş gibi yorumlanırsa ve bu nedenle uzun usul tartışmalarına girilirse dava yine uzayacaktır."
İcra sisteminin düzeltilmesi 
KKTC hukuk sisteminin en ciddi sorunu  icranın çalışmamasıdır. Yani Mahkeme hükümlerinin icra edilememesidir.  Bu konuda yaptığımız çalışmaları daha önce anlattım. İcra yasalarında bir değişiklik yapmak şarttı. Ancak beklenmedik yeni sorunlar çıkarmayacak, hatasız uygulanabilecek bir  değişiklik yapılması  gerekiyordu. Bu ise sanıldığı kadar kolay değildi. Bizimle aynı sistemi uygulayan bir ülkenin deneyimlerinden yararlanmamız gerekiyordu.
Bunun için İngiltere'de son elli yılda icra sisteminde yapılan değişikliklerin öğrenilmesinin yararlı olacağı kanısına  vardık. Hükümete İngilterede isim yapmış bir hukukçu soydaşımızdan icra sistemindeki değişiklikler  konusunda  rapor temin edilmesini  ve yasama meclisi ile KKTC hukukçularının bu rapor üzerinde çalışmalarını önerdik.
Bunu gerçekleştirebilsek icra sorunu yeni problemler çıkarmadan çözülebilecekti. Dünyanın en adil yargısını oluşturma yönünde ciddi  bir adım atmış  olacaktık.  Maalesef siyasiler farklı konulara odaklandıkları için bu  önerimiz  üzerinde durmadılar.

Dünyanın en adil yargısını oluşturma ideali
Geçmişte Yüksek Mahkeme dünyanın en adil yargısını oluşturma ideali ile hareket etmişti. Bu ideali ifade eden sözleri Mahkeme Başkanının odasına asmıştık.  Bu ideali benimsememiz çok yararlı olmuştu. Çünkü ülkemiz hukukunda en büyük tehlike bir sorunu çözeceğiz diye hatalı değişiklikler yapmak ve ülke hukukundaki  bir sorunu çözerken  diğer yönlerden daha büyük zararlar vermektir. Dünyanın en adil yargısını oluşturma ideali bizi böyle hatalar yapmaktan korudu. Çünkü önerilen değişiklikleri bu ideal ışığında değerlendirdiğimiz zaman hatalı olabileceklerini kolaylıkla görebiliyorduk.
Benimsediğimiz  ideale  ulaşmak için görüşler üretmeye çalıştık. Her şeyden önce yargıya yönelik eleştirileri yasaklamamaya karar verdik. Aksine iyi niyetli eleştiri yapılmasını teşvik etmek istedik. Bir hatayı gören ve eleştiren kişinin susmasını değil konuşmasını, fakat neyin iyi olacağını da belirterek eleştiri yapmasını  istedik.
Benimsediğimiz ideal ilk bakışta çok uçuk ve  hayali görünüyordu. Ancak sistemin temel ilkelerine döndüğümüz ve biraz özen gösterdiğimiz zaman bunu gerçekleştirmekten çok uzak olmadığımız anlaşılıyordu.
Bazı başarılarımız  dünya hukukçularının dahi  dikkatini çekmiştir. Örneğin birçok yabancı hukukçu yargı bağımsızlığı ilkesini bu ölçüde uygulayabilmemize şaşırdığını ifade etmiştir.
Amerikadan gelen bir profesör tüm dünyada  ceza hukuku uygulamaları konusunda araştırma yapıyordu. Kendisine suçlara nasıl ceza verdiğimizi anlattım. Suçları bir sosyal hastalık olarak kabul ettiğimizi, bu nedenle sanıkları ıslah etme ve potansiyel suç işleyebilecek kişileri caydırma  amaçlı ceza verdiğimizi, bu amacı aşan ceza vermemeye özen gösterdiğimizi söyledim. Geçmiş içtihatları gözden geçirerek ve önümüzdeki olayla kıyaslayarak her olayda daha adil cezayı vermeye çalıştığımızı anlattım.
Verdiğimiz kararları halkın adil bulmasına önem verdiğimizi, ancak bazen halkta suçlulara ağır cezalar verdirme eğilimi olduğunu, bunu dikkate almadığımızı, çünkü gereğinden ağır bir cezanın sadece sanığa değil tüm topluma zarar verdiğine inandığımızı  söyledim. Bana "Verdiğiniz cezalar Amerikan Mahkemelerinde verilen cezalardan daha adildir. Kararlarınızı Amerikan yargıçlarına örnek olarak gösterebilirim"  dedi.

KKTC Seçimlerinin dünyaya örnek olması
KKTC seçimleri  Yüksek Mahkeme yargıçlarından oluşan Yüksek Seçim Kurulu tarafından yönetilmekte ve denetlenmektedir. Bu konuda da dikkati çeken olaylar olmuştur.
2003 genel seçimlerinden sonra gözlemcilerle birlikte yaptığımız toplantıda İngiltere temsilcisi seçimlerimizin İngiltere'den daha adil ve hatasız  olduğunu,  seçimlerin yargı yönetiminde  gerçekleşmesinin bunu sağladığını  söylemiştir. ABD gözlemcileri ise uyguladığımız bazı ilkelerin kendi ülkelerine örnek olabileceğini söylediler. Bu konuları "Kusursuz Yargı Oluşturma Çabaları" isimli kitabımda anlatmış bulunuyorum.
2005 seçimlerinde Cumhuriyetçi Türk Partisi başarılı olmuş ve 25 milletvekili çıkarmıştı. Yüksek Seçim Kurulu çok kritik olan bir  milletvekilinin seçimini iptal etti. Bu partiden Yüksek Seçim Kuruluna yönelik tek eleştiri gelmedi. Bunun nedeni kararın gerekçesinin onları tatmin etmiş olması idi. 
2006 yılında emekli oldum. Yüksek Seçim Kurulu benimsediğimiz ilkeleri izlemeye devam etti.  29 Haziran 2010 ara seçimlerinde Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu'nun kızının 2 oyla seçimi kaybettiğine karar verdi. Yine tek eleştiri yapılmadı. Çünkü verilen karar adil bir içtihadın izlenmesi nedeniyle verilmişti.
O tarihlerde bir BM daveti nedeniyle  Sn. Derviş Eroğlu Amerikaya gitmişti. Bu nedenle  yabancı hukuk çevreleri bu olayı öğrendiler ve çok şaşırdılar. Seçim sistemimizin bu kadar  düzgün ve net olmasına, yargımızın ise tarafsız ve adil olmasına inanamadıklarını ifade ettiler. 
Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Tüm bu örnekler  KKTC yargısının, dünyanın  en adil yargısı olma yönünde mesafe kat edebileceğini göstermektedir. Buna karşılık hukuk sisteminin temel ilkelerinden uzaklaşmanın ve sistemin bozulmasına fırsat vermenin yargıda büyük yaralar  açacağı anlaşılmaktadır.
Sonuç
Dünyanın en adil yargısını oluşturma idealini benimsememiz ve bu yönde mücadele etmemiz gerekir. 
Son