Yasal Sorunlar
KKTC Seçim Sistemi ve ülke sorunlarıyla ilgili söyleşi
Hazırlayanlar : Av. Orhan Arsal ve Av. Şengül Göksu
Emekli Yüksek Mahkeme Başkanı Taner Erginel ile KKTC Seçim Sistemi ve ülke sorunlarıyla ilgili söyleşi (1)
Soru 1 : Bir süre Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı yaptınız. KKTC seçim sistemi veya oy verme yöntemi ile ilgili eleştirileriniz oldu. Bu konuda görüşünüz nedir? KKTC ye uygun seçim sistemi nasıl olabilir?
Cevap 1 : KKTC de uygulanan seçim sitemi veya oy verme sistemi "Barajlı D'Hondt" sistemidir. Bu sistem ülkemize 1976 Seçim ve Halk Oylaması Yasası ile gelmiştir. Bu Seçim sisteminin olumlu ve olumsuz yönlerini öğrenmek için biraz gayret göstermek gerekir.
D'Hondt seçim sistemi Türkiye'ye 1961 yılında gelmişti. O yıllarda Türkiye'de demokratik bir seçim sistemi arayışı vardı. Bu arayış içinde D'Hondt seçim sistemi bulunmuş ve uygulanmaya başlanmıştır.
Akademik çalışmalar gözden geçirilince D'Hondt seçim sisteminin demokratik bir sistem olduğu anlaşılır. Buna rağmen bu sistemin de kendine özgü sorunları vardır. Hatta ülkeyi kaosa sürükleyebileceği iddia edilmektedir. Bu durumda, KKTC de yaşanan sosyal ve siyasal sorunlara D'Hondt seçim sisteminin neden olup olmadığı araştırmaya değer bir soru olarak akla gelmektedir.
D'Hondt seçim sistemi 1976 yılında Kıbrıs Türk toplumunda uygulanmaya başlanmış ve ülkemizin demokratikleşmesine katkıda bulunmuştur. Ancak zamanla sistemin kusurları ortaya çıkmaya başlamıştır. KKTC de gördüğümüz sosyal ve siyasal sorunların kaynağında seçim siteminin izlerini görmek mümkündür.
Soru 2 : KKTC sosyal ve siyasi sorunlar yaşandığını söylüyorsunuz. Çoğu kişi sistemsizlikten veya sistem bozukluğundan şikâyet etmektedir. Bu sorunların seçim sistemi ile nasıl bir ilgisi olabilir?
Cevap 2 : Kanımca bir ülkedeki tüm sosyal ve siyasi sorunların o ülkede uygulanan seçim sistemi ile çok yakın ilgisi vardır. Bu nedenle sorunların nasıl çözüleceği düşünüldüğü zaman öncelikle seçim sistemi üzerinde durmak gerekir. Bu gerçek görülmeden sorunlara çare arandığı takdirde çözüm bulunamayabilir, hatta çözüm bulmak için alınan hatalı önlemlerle sorunlar daha da büyüyebilir.
Kanımca KKTC de birçok kişi çözümü hatalı alanlarda aramaktadır. Bazen haksız yere Kıbrıs Türk Halkının karakteri sorgulanmakta ve sistemsizliğe Kıbrıs Türk halkının neden olduğu iddia edilmektedir. Halbuki aynı halk İngiltere'de veya Avustralya'da örnek vatandaşlar olarak yaşayabilmektedir.
Bu nedenle sorunlara çözüm aramaya başlarken öncelikle gerçek nedenini araştırmamız gerekir. Bunu yapmadan çözüm aramak hastalığa doğru teşhis koymadan tedaviye başlamaya benzer. Yanlış tedavinin hastaya faydadan çok zarar vereceği açıktır.
Soru 3 : 2016 yılında seçim yasası değiştirilerek seçmenin sadece bir Kazada değil KKTC genelinde oy vermesi sağlanmıştır. Buna tek bölge veya çarşaf liste sistemi denmektedir. Sizce bu değişiklik bir çözüm getirmedi mi?
Cevap 3 : Hayır, getirmedi. Hatta sorunlara sorun ekledi. Soruna doğru teşhis koymadan çözüm aramak veya parti çıkarları açısından olaya bakmak sorunların artmasına neden oldu.
Başarılı demokrasilerde vatandaş sadece beğendiği partiyi değil ayrıca beğendiği kişiyi de seçme olanağına kavuşur. Çarşaf seçim sistemi buna tam ters yönde bir değişikliğe neden olmuş ve seçmeni hiç tanımadığı kişileri seçmeye zorlamıştır.
Soru 4: Tek bölge veya çarşaf liste seçim sistemini eleştiren genel bir kanı oluşmuştur. Sizin de bu eleştirilere katıldığınız anlaşılıyor.
Cevap 4 : Evet katılıyorum. Ancak sorunun özüne gidilmediği ve yeterli eleştiri yapılmadığı kanısındayım. 2016 değişikliğinin yarattığı ek sorunlar üzerinde durmadan önce esas seçim sistemimizi sorgulamamız gerekir. Esas seçim sistemimiz olan "D'Hondt" sisteminin veya Kıbrıs'ta uygulandığı şekli ile "Barajlı D'Hondt" sisteminin yarattığı sorunları araştırmak zorundayız. Bunu yaptıktan sonra, dünyadaki en iyi seçim sistemini saptamaya çalışabiliriz. Bunu yaparken ülkemize en uygun ve en iyi seçim sistemini bulma ve uygulama vizyonu ile hareket etmemiz gerekir. O zaman çarpıcı sonuçlara varabiliriz. Böyle bir çalışma bizi çok yararlı sonuçlara götürebilir.
Soru 5: Sizce dünyanın en iyi seçim sistemi hangisidir?
Cevap 5: Bence en iyi seçim sistemi, en demokratik ve halkın iradesini en doğru bir şekilde ortaya çıkaran sistemdir. Ancak bunu gerçekleştiren bir seçim sisteminin ülkeyi karar verilemez ve yönetilemez hale getirmemesi gerekir. Örneğin doğrudan demokrasi temsili demokrasiden daha demokratiktir. Bu nedenle Eski Yunanda ve İsviçre'de bir süre uygulanmıştır. Fakat pratikte yarattığı sorunlar nedeniyle terk edilmiştir.
İyi bir seçim siteminde halkın oy vermesi çok kolay olmalıdır. En az oy iptal edilen yöntem nasıl olabilir diye araştırmalıyız. Maalesef bu yapılmamıştır. Dünyada seçimlerde en az oy iptal edilen ülke olmaya çalışacağımıza ve bu yönde çaba harcayacağımıza dünyada en fazla oy iptal edilen devlet olduk. 2016 değişikliğinden sonra iptal edilen oy oranı çok artmıştır. Bu durum, hatalı bir yöne gittiğimizi ve demokrasiden uzaklaştığımızı gösteriyor.
Bir taraftan halkın iradesini en iyi şekilde ortaya çıkarmak için yöntem aramalı, diğer taraftan gereksiz sorunlarla devletin yönetilemez hale gelmemesi için özen gösterilmelidir.
Soru 6: KKTC de karşılaşılan sosyal ve siyasal sorunları çözmek için Başkanlık Hükümet şekline geçilmesi öneriliyor. Siz bu görüşe katılıyor musunuz? Türkiye'de Başkanlık Hükümet şekline geçildi. Bizim de aynı yolu izlememiz doğru olmaz mı?
Cevap 6 : Hayır katılmıyorum. Kanımca Türkiye'de Başkanlık hükümet şekline geçilmesi ümit edilen sonuçları doğurmayacaktır.
Bunun yanı sıra Türkiye'nin koşullarının bizden oldukça farklı olduğu dikkate almalıyız. KKTC için en uygun ve en iyi seçim sistemi ile hükümet şeklini Türkiye'den bağımsız olarak aramayıp bulmalıyız.
KKTC de Başkanlık Hükümet şekline dönülmek istenmesinin nedeni ülkemizde yaşanan sosyal ve siyasal sorunlara parlamenter sistemin neden olduğunun zannedilmesidir. Halbuki araştırınca sorunların hükümet şeklinden çok seçim sisteminden kaynaklandığını görürüz. Kuşku yok ki Başkanlık hükümet şekline geçmenin de siyasal ve sosyal yaşamımıza etkisi olacaktır. Ancak bu değişiklik ümit edilen sonuçları doğurmayacaktır.
Şunu da eklemek gerekir. Bir kanıya göre KKTC de meydana gelen tüm olaylar Türkiye Hükümetlerinin etkisi altında gerçekleşmektedir. Özellikle olumsuz gelişmelerin Türkiye Hükümetlerinin önerisi üzerine yapıldığı yönünde bir tanıtım yapılmaktadır. Böylece kendi sorunlarımızı tartışıp doğru yolu bulma sorumluluğundan kurtulmamız istenmektedir. Benim kişisel deneyimim ciddi bir çalışma yapıp bilinçli bir görüş ortaya koyduğumuz zaman Anavatan yöneticilerinin buna saygı gösterdiği şeklindedir.
Yazdığım "Kusursuz Yargı Oluşturma Çabaları" isimli kitapta hukuk alanında Türkiye'yle olan temaslarımızı anlattım. İlk zamanlarda Anavatan Yöneticileri hukuk sistemimizi değiştirmemizi ve Türkiye hukukunu Kıbrıs'a getirmemizi öneriyorlardı. Kıbrıs Türk hukukçuları bu görüşün doğru olmadığını anlatınca ısrarlı olmadılar. Hatta Sn. Bülent Ecevit Türkiye yargısında reform yapılmasını önerirken KKTC de uygulanan Anglosakson hukuk sisteminin örnek alınabileceğini ifade etmiştir. Bu nedenlerle ülkemize en uygun seçim sistemi ile hükümet şeklinin hangisi olduğunu özgürce araştırmamız ve tartışmamız gerekir. Bu konularda sorumluluğu başka tarafa atmamız ve koşulları çok farklı olan Türkiye'deki gelişmeleri örnek göstererek gözü kapalı izlememiz doğru olamaz.
Soru 7 : Yazdığınız kitapta Atatürk yöntemiyle sorunları çözmekten söz ettiniz. Bunun anlamı nedir?
Cevap 7 : Ülkemize uygun seçim sistemi, hükümet şekli veya bunlara benzer konuları arkadaşlarımla tartıştığımız zaman, sorunları çözmenin en doğru yolunun Atatürk yöntemi olduğu kanısına varırız.
Yaptığımız araştırmalara göre Atatürk şöyle bir yöntemle hareket ediyordu. Hukuk, eğitim, kıyafet, şehir planlama, harf ( alfabe) inkılabı veya buna benzer konularda bir reform gerçekleştirmeden önce o konuda dünyada en başarılı olmuş ülkeyi saptar, bu ülkenin en iyi uzmanını arayıp bularak Türkiye'ye davet eder ve görüşlerini öğrenirdi. Daha sonra bu uzman ile Türkiye'de o konuyu en iyi bilenlerin görüşlerini karşılaştırır ve bu tartışma sonunda en doğru sonuca varırdı. Vardığımız kanıya göre Atatürk, Namık Kemalin "Gerçek kıvılcımları, zıt görüşlerin çatışmasından çıkar" ilkesini uygulardı.
Atatürk dünyada mevcut en iyi uygulamayı arayıp bulurdu, ancak bunu yeterli bulmazdı. Ondan daha da iyisini Türkiye'de getirneye çalışırdı. Maalesef ülkemizde ve Türkiye'de artık bu yöntem izlenmiyor. Dünyada en başarılı olmuş seçim sitemi ile hükümet şeklinin hangisi olduğu araştırılmıyor. Dünyada bu konuda en başarını ülke aranıp bulunmuyor. Bu ülkenin en iyi uzmanının görüşleri öğrenilmiyor. Dünyadaki en iyi uygulamayı saptamak ve ülkemiz koşullarını dikkate alarak ondan daha iyisini yapmaya çalışmak gibi bir düşünce yok.
Genellikle yerel bir uzmanın eksik bilgileri ile sorunları çözme gayreti var. Bazen siyasiler okul yıllarından akıllarında kalan gelişigüzel görüşlerle hareket ediyorlar . El yordamı ile, deneme yanılma yöntemi ile sorunlar çözülmeye çalışılıyor. Bazen hata üstüne hata yapılıyor. Bir sorun giderilecek diye başka daha büyük sorunlar ortaya çıkarılıyor.
İyi bir yasanın yıllarca değişmeden uygulanabilmesi ve beklenen yararı sağlaması gerekir. Halbuki bizim Yasama Meclisimizin yaptığı yasaların daha mürekkebi kurumadan hatalı olduğu anlaşılmaktadır. Hatayı düzeltmek için yapılan değişiklik de yine hatalı oluyor. Kısa bir zaman diliminde 20, 30 kez değiştirilen yasalar vardır.
Doğru olan seçim sistemi ve hükümet şekli konusunda da Atatürk yöntemini uygulamaktır. Yani tüm dünyayı taramak, en iyisini saptamak ve daha iyisini ülkemizde oluşturmaya çalışmaktır.
Soru 8: Dünyada uygulanan en iyi seçim sistemi ve hükümet şekli hangisidir?
Cevap 8: Dünyada uygulanan iki tür hükmet şekli vardır. Bunlar Başkanlık ve Parlamenter hükümet şekilleridir. Ülkeler bu iki türün değişik versiyonlarını tercih etmektedirler. Seçim sistemleri de temelde iki türdür. Çoğunluk sistemi ve Nispi sistem. Biraz araştırınca bu konularda ilginç bilgiler ediniriz. Bu bilgiler ışığında konuyu değerlendirmemiz yararlı olabilir.
Parlamenter hükümet şekli İngiltere'de yıllar süren bir gelişme sonunda oluşmuş bir hükümet şekildir. İngiltere'de önceleri Kralda olan tüm yetkiler 1215 de kabul edilen Magna Carta ile Parlamentoya geçmeye başlamıştır. Zaman içinde Kralın yetkileri gittikçe azalmış ve sonuçta tamamen sembolik hale gelmiştir. Bu sistemde yasama yetkisi Parlamentodadır. Yürütme yetkisi ise Parlamentonun seçtiği ve güven oyu verdiği Hükümettedir.
Parlamenter hükümet şekli yıllarca fazla bir sorun çıkarmadan İngiltere'de uygulanmıştır. Bir çok ülke de aynı yolu izlemeye başlamıştır. Kral olmayan ülkelerde yine sembolik yetkileri olan bir Cumhurbaşkanı seçilerek bu eksiklik giderilmiştir.
Başkanlık veya Presidansiyel hükümet şekli parlamenter hükümet şeklinden oldukça farklıdır. Buna Amerikan sistemi de deniyor. Bu sistemi 1787 yılında Amerikan Anayasasını yapanlar düşünerek ortaya çıkarmışlardır. Onların dünyanın en zeki ve en bilgili hukukçuları olduğu söylenir. Onlar Fransız filozofu Monteskiyonun görüşlerinden esinlenerek bu sistemi ortaya çıkardılar. Amerika'da İngiliz Kralına karşı özgürlük savaşı verilmiş olması da bu hükmet şeklinin düşünülmesine katkı sağladı. Bu sistemi anlayabilmek için fikir babası olan Monteskiyonun görüşlerini öğrenmek yararlı olabilir.
Soru 9: Monteskiyonun görüşleri nelerdir?
Cevap 9 : Fransız filozofu Monteskiyo bir devletin nasıl demokratik ve iyi bir yönetime sahip olabileceği sorusuna yanıt aramıştır. Bunun için devlette üç gücün yani yasama, yürütme ve yargının birbirinden ayrılması ve birbirini denetlemesi formülünü düşünmüştür. Başkanlık hükümet şeklinde devlet başkanı yürütmenin başıdır ve doğrudan halk tarafından seçilir. Yasama ise ondan ayrı olarak seçilir.
Başkanlık hükümet şeklinde bu organların nasıl ahenk içinde çalışacağı ve birbirini denetleyeceği önemlidir. Kuvvetler ayrılığı olmadan, yürütme ile yasamanın nasıl ahenk içinde çalışacağı, nasıl birbirini nasıl denetleyeceği belirlenmeden başkanlık sistemi başarılı olamaz. Bu sistemi kabul etmeden önce "Amerika'da kuvvetler birbirini şöyle denetlemektedir. Biz daha iyi denetlemeyi sağlayacağız" diye yola çıkmak gerekir. Bu amaçla kurallar saptanmalıdır. Böyle kurallar belirlemeden Başkanlık hükümet şekline geçmek beklenmedik olumsuz sorunlar yaratabilir. Dünyanın birçok yerinde bu Hükümet şekli başarılı olamamış ve ciddi sorunlar yaratmıştır. ABD dışında hiçbir yerde başarılı olamadığı söylenir.
Soru 10 : Kıbrıs Rum kesiminde Başkanlık hükümet şekli var. Orada rejimin sorunsuz uygulandığı söyleniyor. KKTC de bu hükümet şeklini örnek almak isteyenler var. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?
Cevap 10 : Katılmıyorum. Kanımca Rum kesimindeki Başkanlık rejimini örnek almak doğru değildir.
Bu Hükümet şeklinin Kıbrıs'a nasıl geldiğini anımsayalım. 1960 Anayasasını hazırlayan hukukçular ciddi bir sorunla karşı karşıya idiler. Zürih ve Londra anlaşmalarında kurulacak devletin yapısı tartışılmıştı. Kıbrıs Türkleri siyasi eşitlik talep etmişler ve bunda başarılı olmuşlardı. İki halk arasında ayrı seçim yapılmış ve iki halkın seçtiği Cumhurbaşkanı ve Muavininin imzaları ile Cumhuriyet kurulmuştu. Buna göre iki halkın eşit hak sahibi olmaları ve anlaşarak devleti birlikte yönetmeleri kabul edilmişti.
Bu ilkeleri belirleyen bir Anayasa yapmak kolay değildi. Adanın her tarafına dağılmış %20 nasıl %80 le eşit haklara sahip olup devleti birlikte yönetebilirdi? İşte bu sorunu çözmek için Başkanlık hükümet şekli düşünülmüştür. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına verilmiş ve Türk Cumhurbaşkanı muavinine veto hakkı tanınarak eşitlik sağlanmak istenmiştir.
Başkanlık Hükümet şeklinde gerekli olan devlet yönetiminde güçlerin ayrılması ve birbirini kontrol edip denetlemesidir. 1960 Kıbrıs Anayasasını kaleme alanlar Türklerle Rumların birbirini kontrol ederek denetleyebileceği ve böylece Başkanlık hükümet şeklinin sorunsuz uygulanabileceği görüşünü benimsediler. Ancak bilindiği gibi bu görüş isabetli değildi. Devlet yönetiminde karşılıklı çatışan taraflar ortaya çıktı ve Kıbrıs Cumhuriyeti fazla uzun ömürlü olmadı.
Soru 11 : 1963 dan sonra iki halkın bir birini denetleme olasılığı ortadan kalktı. Buna rağmen Rum Başkanlık rejiminin sorunsuz devam ettiği söyleniyor. Bu nasıl mümkün olabildi?
Cevap 11: 1963 den sonra Rum yönetimi zorunluluk teorisi denilen bir teoriyi uygulayarak Anayasanın Kıbrıs Türk halkına hak tanıyan maddelerini askıya aldı. Anayasanın diğer maddelerini uygulamaya devam etti. Bu nedenlerle Rum kesimindeki hükümet şeklinin normal koşullarda oluşmuş veya normal değişikliklere uğramış bir hükümet şekli olduğunu kabul edemeyiz.
Rum kesimindeki hükümet şekli Türk halkına eşit haklar tanıma ve iki halkın birbirini kontrol ve denetlemesini sağlama esasına göre düşünülmüş kendine özgü bir sistem idi ve yürümemiştir. Bugün Rumların kendi kendilerine uyguladıkları başkanlık rejiminin akademik ilkelere uygun izlenebilecek bir rejim olduğu söylenemez..
Biz KKTC'nin bağımsız bir devlet olarak devam edeceğini düşünerek bir hükümet şekli aramak zorundayız. O zaman Rum kesimindeki hükümet şeklini örnek almanın hatalı olduğunu kabul etmemiz gerekir. Doğru olan Atatürk yöntemiyle tüm dünya haritasını önümüze açmak ve tüm dünyada uygulanmakta olan kusursuz hükümet şekillerini arayıp bulmaktır. Ancak ondan önce seçim sistemleri üzerinde yoğunlaşmamız gerekir. Çünkü araştırdığımız zaman KKTC de şikayetçi olduğumuz siyasal ve sosyal sorunların hükümet şeklinden değil, seçim sisteminden kaynaklandığını görürüz.
Soru 12 : Sizce KKTC de uygulanabilecek en uygun seçim sistemi hangisidir?
Cevap 12 : Atatürk yöntemini uygulayarak tüm dünyayı tarayalım ve dünyada en uzun süre, en sorunsuz uygulanmış seçim sistemini bulmaya çalışalım. Teorik bilgiler edinerek bu çalışmamızı zenginleştirelim.
Araştırınca dünyada uygulanan seçim sistemlerinin iki ana bölüme ayrıldığını görürüz. Bunlar Çoğunluk ( Majority ) ve Nispi ( Proportional ) seçim sistemleridir.
Bu çalışmada ilk dikkatimizi çeken husus seçim sistemlerinin bir ülkede parti sayısını belirlemesidir. Çoğunluk sisteminin uygulandığı ülkelerde iki parti kalır. Nispi seçim sisteminde ise partiler gittikçe çoğalarak sayısız parti ortaya çıkar.
Çoğunluk sistemlerinde iki partinin yanında bazen üçüncü bir parti daha ortaya çıkabilir. Ancak bunun fazla bir önemi yoktur. Bu üçüncü parti güçlenirse büyük partilerden biri gücünü kaybedecek ve sonuçta yine iki parti kalacaktır. Bu iki partinin destekçileri sabit kişiler değildir. Seçmen iktidarın yaptığı işleri dikkate alarak her seçimde bir partiden diğerine kayarak iyi çalışmayanı cezalandırmakta veya daha iyi çalışacak olanı ödüllendirmektedir. Ancak bu sistemin küçük partilere ve gruplara fırsat vermediği, bu nedenle yeterince demokratik olmadığı iddia edilmekte ve eleştirilmektedir.
"Nispi" seçim sistemi daha demokratik olmakla birlikte bu sistem de uygulandığı ülkelerde başka sorunlar ortaya çıkarmaktadır. "Nispi" seçim sisteminin doğası gereği siyasi partiler sürekli çoğalmakta, sayısız parti oluşmakta ve koalisyonlardan ülke yönetilemez hale gelmektedir. Bu nedenle siyasi partilerin sürekli artmasını önlemek ve istikrarlı hükümet oluşmasını sağlamak için formüller aranmıştır. Bizde uygulanan D'Hondt seçim sistemi bu formüllerden biridir. Bu sistem Belçikalı hukukçu <https://tr.wikipedia.org/wiki/Hukuk%C3%A7u> ve matematikçi <https://tr.wikipedia.org/wiki/Matematik%C3%A7i> Victor D'Hondt <https://tr.wikipedia.org/wiki/Victor_D%27Hondt> tarafından 1878 yılında tasarlanmıştır.
D'Hondt, kendi ismiyle anılan bu sitemi Nispi seçim sisteminin kusurlarını azaltmak, partilerin çoğalıp ülkenin yönetilemez hale gelmesini önlemek için tasarlamıştır. Bunu, seçimlerde partilerin aldığı oyların daha farklı bir şekilde sayılmasını sağlayarak gerçekleştirmiştir. Bu değişik oy sayma sisteminde fazla oy alan partiler avantajlı olmakta ve daha fazla milletvekili çıkararak devleti yönetebilmektedirler. Ancak bazen değişik sayıma rağmen yine de güçlü hükümetler kurulamamaktadır. Bu nedenle küçük partilerin Meclise girmesini engelleyen bir baraj konarak "Barajlı D'Hondt <https://tr.wikipedia.org/wiki/Victor_D%27Hondt> Sistemi" oluşturulmuştur. Türkiyede ve bizde uygulanan sistem "Barajlı D'Hondt <https://tr.wikipedia.org/wiki/Victor_D%27Hondt> Sistemi" dir.
D'Hondt <https://tr.wikipedia.org/wiki/Victor_D%27Hondt> Sistemi demokratik bir sistemdir. Ancak uygulandığı ülkelerde zamanla demokrasinin yozlaştığı ve hatta kaotik bir durumun oluştuğu iddia edilmektedir. O zaman sormamız gerekiyor. KKTC deki sorunlar D'Hondt <https://tr.wikipedia.org/wiki/Victor_D%27Hondt> Sisteminin ortaya çıkardığı yani zamanla demokrasinin yozlaşması nedeniyle ortaya çıkmış sorunlar olamaz mı? Eğer bu nedenle ortaya çıkmış sorunlarsa çözümü D'Hondt <https://tr.wikipedia.org/wiki/Victor_D%27Hondt> Sistemini değiştirmekte aramamız gerekmez mi?
Soru 13: Uyguladığımız "Barajlı D'Hondt" sistemi bize nasıl geldi ve özellikleri nelerdir?
Cevap 13: 1960 lı yıllarda Türkiye daha demokratik bir seçim sistemi arayışı içinde idi. Bu arayış içinde "Barajlı D'Hondt" sistemi tercih edilmiş ve 1969 yılında kabul edilerek uygulanmaya başlanmıştır. Aynı sistem 1976 Seçim ve Halkoylaması Yasası ile Türkiye örnek alınarak ülkemize de gelmiştir. Bu seçim sisteminin her iki ülkenin demokrasilerine katkıda bulunduğunu söylemek hatalı bir ifade olmaz. Ancak her iki ülkede de demokrasiye katkıda bulunurken başka beklenmedik sorunlar ortaya çıkarmıştır.
Sistemin gereği olarak KKTCde siyasi partiler kemikleşmiş, partilerin destekçileri değişmeyen sabit üyeler haline gelmiştir. KKTC de her seçimden sonra meclise 4veya 5 bazen 6 parti girmeye başlamıştır.
Bu sistemde seçmenlerin iyi ve güvendikleri bir kişiyi seçmeleri arka plana itilerek bir partiyi seçmeleri ön plana çıkarılmaktadır. Seçmenler sürekli destekleyecekleri partiyi, daha doğrusu bir ideolojiyi seçmeye yönlendirilmektedirler. Zamanla halkın başarısız parti veya ideolojiden uzaklaşıp başarılı olana katılacağı, böylece ülkenin demokratik siyasi yaşama kavuşup gelişeceği düşünülmüştür.
Teorik olarak D'Hondt" sistemi doğru bir sistem gibi görünse bile pratikte sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Bir taraftan siyasi partiler katılaşıp kemikleşirken diğer taraftan parti bürokratları daha fazla söz sahibi olmakta ve devleti büyük ölçüde parti çıkarları doğrultusunda yönetmektedirler.
Siyasiler ve parti bürokratları partilerine oy veren ve gelecek seçimde oy verecek olanların işlerini yapma çabası içine girerler. Böylece nepotizm yani dost ve yakınların işlerini yapan bir sistem oluşur. Üst kademe yöneticilerinin üçlü kararnameyle atanma olanağı ile " D'Hondt" sistemi bir araya gelince KKTC'de şikâyet ettiğimiz sorunların ortaya çıkması kaçınılmazdır.
" D'Hondt" sisteminin yarattığı sorunları araştırdığımız zaman inanılmaz bir tablo ile karşılaşırız. Seçimlerde aday olan bir kişi düşünün. Partisi, aldığı oy oranına göre belli sayıda milletvekili çıkarma olanağına kavuşacaktır. Şu halde bir taraftan partisine oy verdirmeye çalışırken diğer taraftan, tercih ve karmalarda yakın arkadaşlarına oy verdirmemek ve listede üste çıkmak isteyecektir. Kişisel menfaati doğal olarak böyle hareket etmesini gerektirir. Böylece arkadaşların birbirlerinin kuyusunu kazdığı ve siyasilerin dürüstlükten uzaklaştığı bir sistem oluşacaktır.
"D'Hondt" Seçim Sistemine göre KKTCde seçimlerde bir partiye vurulan her mühür partinin aday listesinde yer alan her adaya verilmiş birer oy kabul edilir. KKTC Yasama Meclisinde 50 milletvekili olduğuna göre partiler 50 şer aday göstermek zorundadırlar. Çünkü bunu yapmadıkları takdirde aldıkları mühürün etkisi azalacaktır. O zaman kazanma şansı olmayan kişileri aday olmaya zorlayacak ve partinin iktidara gelmesi halinde onlara başka vaatlerde bulunacaktır.
Bir partinin otuz millet vekili çıkarıp iktidara geldiğini varsayalım. Millet vekili olamayan diğer 20 adayın durumu ne olacaktır? Kazananların kazanmasında kaybedenlere verilen oyların da katkısı vardır. Onlar da pastadan pay isteyeceklerdir. Müdür veya müsteşar olmak isteyecekler veya başka bir şekilde ödüllendirilmeyi talep edeceklerdir.
Seçimi kaybedenlerin isteklerine partinin karşı gelmesi kolay olmayacaktır. Çünkü bunu yaptığı takdirde parti gelecek seçimde kazanma şansını yitirecektir. Böylece bürokrasi bozulacak ve şikayet ettiğimiz sorunlar ortaya çıkacaktır. Daha açık ifadeyle "D'Hondt" sistemi zamanla kamu yönetimini yozlaştırmaktadır.
Soru 14: " D'Hondt" seçim sisteminin bu kusurlarını gidermek mümkün değil mi? Karma ve tercih oylarla sorunlar bir ölçüde giderilemez mi?
Cevap 14: " D'Hondt" Seçim Sistemi, seçmeni sürekli olarak kendi partisini desteklemeye yönlendirir. Daha da ileri giderek insanlar bir ideolojinin daha iyi olduğu varsayımı içinde siyasi sorunları değerlendirmek zorunda kalır. Seçmenin tanıdığı ve güvendiği kişileri seçmesini ikinci plana iter. "Karma ve tercih" oy verme olanağı sistemin bu kusurunu bir ölçüde azaltır ve seçmene adaylardan beğendiği kişiyi de tercih etme fırsatı verir. Bu olanağın kolaylaştırılması halinde, sistemde olumlu bir gelişme olacaktı.
Maalesef KKTC de tam ters yönde gelişme oldu. 2016 yılında kabul edilen yasal değişiklik yapılırken yine parti çıkarları düşünüldü. Çarşaf liste sistemi denilen bu değişiklikte karma ve tercihli oy verme daha da zorlaştırıldı. Seçmen daha fazla mühür vurmaya yönlendirildi. Her Kazada belli oranda oy verilmesi gerektiği için seçmen diğer Kazalarda hiç tanımadığı kişilere oy vermek zorunda bırakıldı.
7 Ocak, 2018 seçimlerinde kullanılan oyların % 12 ye yakını karma oy kullanmanın zorluğu nedeniyle yanmıştır. Bu demokrasimizin büyük ayıbıdır. Dünyanın en demokratik seçim sistemine sahip olması gereken ülkemizde demokrasiden uzaklaştığımızı göstermektedir. 2016 değişikliği ile uyguladığımız " D' Hondt" sisteminin kusuru artmıştır.
Geçmişte dünyanın en gelişmiş ülkelerinin hukukçularına demokrasimizin onların demokrasilerinden daha ileride olduğunu iddia ediyorduk. "Kusursuz Yargı Oluşturma Çabaları" isimli kitabımda anlattığım gibi yabancı hukukçular da çoğu kez bizimle hemfikir oluyorlardı. Onlara en şeffaf ve halkın en kolay oy vereceği bir seçim sistemi oluşturmaya gayret ettiğimizi söylüyorduk. Artık bunları söyleme olanağımız kalmamıştır.
Soru 15: KKTC de yaşanan sosyal ve siyasi sorunların kaynağının hatalı bir seçim sistemi olduğunu söylüyorsunuz. Bu abartılı bir görüş değil mi?
Cevap 15 : Akademik çalışmaları gözden geçirdiğimiz zaman KKTC de uygulanan Barajlı D'Hondt sisteminin uygulandığı ülkelere demokrasi götürdüğünü ancak bunun yanı sıra düzensizliğe ve kaosa da neden olabileceğini görürüz. KKTC de gerçekleşenler de aynen böyle olmuştur.
Bu sistemde siyasi partilerin üyeleri büyük ölçüde sabitleşerek değişmez hale gelmektedir. Diğer bir ifade ile partiler kemikleşmektedir. Parti bürokratları veya parti militanları devlet yönetiminde etkili olmaya başlamakta ve her olayı kendi parti çıkarları açısından değerlendirmektedirler. Sonuçta ülkede yandaş kayırmacılığı veya Nepotizm denilen bir sistem oluşmaktadır.
Bir iki örnek verelim. KKTC de Sanayi Holding, Eti Teşebbüsleri., Kıbrıs Türk Hava Yolları, gibi büyük kuruluşlar iflas etmiştir. Niçin iflas ettiklerini sorguladığımız zaman ekonomistler, ehil olmayan kişilerin yönetimi ve gereğinden fazla personel çalıştırmanın buna neden olduğunu söylerler. Bir partinin kendi yandaşlarına iş bulması ve görev vermesi D'Hondt sistemini yarattığı bir zorunluluktur. Çünkü bu sistemde partiler yandaşlarını memnun etmek zorundadırlar. Bu nedenle devlete ait birçok işyerini ehil olmayan kişiler yönetmekte, fazla personel alınmakta ve birçok iş yeri ekonomik olmaktan çıkmaktadır.
Bunun yanı sıra ciddi bir sorun daha ortaya çıkmaktadır. Yandaşlarının sorunlarının çözmekle meşgul olan siyasiler ve parti bürokratları ülkenin tümünü ve geleceğini ilgilendiren önemli sorunlarla ilgilenmeye fazla vakit bulamazlar. Bu durum ülke sorunlarının ihmal edilmesi ve çözümsüz kalması sonucunu doğurur.
Soru 16: Müşavir sorunu ile ilgili ne diyeceksiniz?
Cevap 16: KKTC de Müşavir sorunu da D'Hondt sisteminin yarattığı bir sorundur. D'Hondt sistemi değişmeden bu sorunun ortadan kalkmayacağını söyleyebiliriz.
Sistemin gereği olarak iktidara gelen her parti, kendi militanlarını ödüllendirmek zorundadır. Onlar da müdür, müsteşar ve üst kademe yöneticisi olarak isterler. Bu durum devlet yönetiminde uygulanması gereken en önemli ilke olan "liyakate göre kamu görevlisi atama" ilkesinin ihlal edilmesine neden olur.
Her seçimden sonra yeni atamalar yapılır. Bu yapılınca o tarihte görevde olan diğer partiye mensup üst kademe yöneticileri görevden ayrılmak zorunda kalır. Onlar için KKTC yönetimi şahane bir çözüm bulmuştur. Onlar Müşavir adı altında evlerine gitmekte ve hiçbir iş yapmadan gelecek seçimi beklemektedirler. Bu sürede normal çalışıyormuş gibi aylıklarını almakta ve tüm haklarından yararlanmaktadırlar.
Böylece KKTC de iş yapmadan evde bekleyen ve kamu görevlisi olanaklarında yararlanan bir müşavir ordusu oluşmuştur. Ülkeye en verimli olabilecek yaşta olan bu kişilere devlet maaşlarını ödemekte ve boşta oturup iş yapmama cezası vermektedir. Böyle bir bolluğun dünyanın başka hiç bir yerinde görülmediğini söyleyebiliriz.
Müşavir sorunu kamu vicdanını rahatsız etmektedir. Bu nedenle soruna yönelik eleştiriler yapılmaktadır. Eleştirileri dikkate alan muhalefet partileri son seçimden önce bu soruna çözüm bulacakları vaadinde bulundular. Bunun için 3. lü Kararname ile kamu görevlisi atama lüksünden vazgeçmeleri gerekiyordu. Kısa sürede bunu yapamayacaklarını anladılar. Çünkü 3.lü Kararname ile atama yöntemi onların parti çıkarlarına da çok uygundu. Bu nedenle onlar da aynı yöntemle yandaşlarını üst kademe yöneticisi olarak atamaya başladılar. Seçim sistemi onları böyle hareket etmek zorunda bıraktı.
Müşavir sorununu çözme vaadinde bulunan partiler yandaşlarını atarken sorunu çözmek için farklı bir girişimde bulundular. Görevlerine son verilen üst kademe yöneticilerinin tekrar eski dairelerine dönerek çalışmalarına devam etmelerini sağlayacak bir düzenleme getirdiler. Böylece müşavir ordusunun boşta oturarak maaş almasını önleyebileceklerini düşündüler. Ancak bu çözüme karşı medyada ciddi eleştiriler oldu. Bu durumun eskisinden de daha kötü sorunlara neden olacağı, KKTC bürokrasisinin tamamen bozulacağı öne sürüldü.
Yeni düzenlemeye göre bir süre görev yapmış bir müdürün daha sonra eski dairesine dönerek, daha düşük düzeyde, yeni müdürün altında iş yaptığını düşünelim. Böyle bir kişinin yapacağı işin yeni müdürün işlerini bozmaktan ibaret olacağı öne sürüldü. Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bu durumun ülkemizi yeni maceralara sürükleme ve son derece sakıncalı olma olasılığı vardır.
O zaman dikkatimizi seçim sistemine yoğunlaştırmak zorunda kalırız. Acaba müşavir sorunu da diğer bazı sorunlar gibi uyguladığımız D'Hondt sisteminin doğal sonucu değil mi? Bazı seçim sistemlerinde böyle sorunlara hiç rastlanmadığını biliyoruz. Bu doğru ise bize uygun böyle bir seçim sistemini arayıp bulmamız ve ülkemize getirmemiz gerekmiyor mu?
Soru 17: Son günlerde çok tartışılan Emirnameler konusunda ne diyeceksiniz?
Cevap17: Bu konuda da aynı görüşümü tekrarlayacağım. Hatalı bir seçim sisteminin zamanla demokrasiyi yandaş kayırmacılığına dönüştürdüğünü ve bunun çevreyi bozduğunu düşünüyorum. Bilindiği gibi geçmişte yapılaşma konusu yasayla düzenleniyordu. Emirnameler uygulanmaya başladıktan sonra Girnenin ne hale geldiğini görüyoruz.
Bu konuda medyada sert tartışmalar yapılmaktadır. Eskiden yasayla düzenlenen bu alanda niçin emirnamelere gerek duyulduğunu anlamak kolay değildir. Bir iddiaya göre bir emirname yapıldığı zaman el altından bilgi sızdırılmakta ve yandaşlar eski emirnameye göre el çabukluğu ile inşaat izni alıp büyük avantaj sağlamaktadırlar. Konuşmacılardan birinin iddiasına göre Hükümet dürüst davranıp yandaşlarının çıkarlarını dikkate almayan bir yasayla bu sorunu çözme yönüne gidemez. Çünkü bunu yaparsa yandaşları Hükümetten desteklerini çekecekler ve Hükümet istifa etmek zorunda kalacaktır.
Bu iddialar bozulmanın nedeninin seçim sistemi olduğunu doğruluyor. Seçim sistemi değişmeden çevre konusunda gerçek bir düzelme olmayacaktır. Yandaş çıkarları göz önünde bulundurularak alınan önlemler hatalı olacak ve bu hataları düzeltmek için başka hatalar yapılacaktır.