2.2.2018 tarihinde BRT televizyonunda Sn. Lütfi Özter'in hazırladığı "Tarihin Ucundan" programına katıldım. Sn. Lütfi Özterin sorduğu sorulara yanıt vermeye çalıştım. Sorduğu soruları ve verdiğim yanıtları sizlerle paylaşıyorum.

Emekli Yüksek Mahkeme Başkanı Taner Erginel KKTC de uyguladığımız seçim sisteminin hatalı olduğunu vurgulayarak "DAR BÖLGE ÇOĞUNLUK SİSTEMİ" önerdi.

Soru 1 : 7 Ocak 2018 Seçimlerinden önce "KKTC seçim sisteminin eleştirisi" başlıklı bir yazı yazdınız. Bu yazıda KKTC seçim sistemini eleştirdiniz. Seçimlerden sonra KKTC seçim sistemi yoğun bir şekilde tartışılmaya başlandı. Başkanlık sistemine geçilmesini önerenler var. Bu konularda görüşünüz nedir?

Cevap 1 : Seçim sisteminin yoğun bir şekilde tartışılması olumlu bir gelişme. Ancak benim seçimlerden önce öne sürdüğüm görüşlerle bugün medyada öne sürülen görüşler arasında fark var. Ben yazdığım ve 9 Aralık 2017 de sosyal medyada paylaştığım yazıda 1976 Seçim ve Halk Oylaması Yasası ile ülkemize gelen seçim sisteminin yani "Barajlı D'Hont" sisteminin bugün karşılaştığımız sosyal ve siyasi sorunlara neden olduğunu yazmıştım. Geçmiş deneyimlerim ve araştırmalarım sonucu bazı saptamalar yapmıştım. Yazdığım yazıyı www.tanererginel.com web sayfama da koymuştum. Bu gün medyada yapılan eleştiriler "Barajlı D'Hont" sistemine değil bu sistemde 2016 da yapılan değişikliğe yöneliktir. 2016 yılında seçim yasası değiştirilerek adaylara her kazada değil tüm KKTC de oy verilmesini öngören bir düzenleme getirilmiştir. Buna çarşaf liste sistemi denmektedir. 2016 değişikliği seçim sistemimize ek sorunlar getirmiştir. Bu gün yapılan tartışmalar daha çok bu ek zorluklarla ilgilidir. Ayrıca hükümet şeklinin değiştirilerek Başkanlık sistemine geçilmesi konusunda ciddi tartışmalar olmaktadır. Önerim çarşaf liste ile ülke çapında seçim yerine ülkenin milletvekili sayısı kadar bölgeye ayrılması ve her bölgede tek milletvekilini seçilmesidir. Yani "Dar bölge çoğunluk" sistemidir. Mevcut sistem maalesef etik dışı sonuçlar doğurmakta ve demokrasiden uzaklaşmamıza neden olmaktadır. Konuşmamın devamında bu görüşlerimi ayrıntılı olarak anlatmaya çalışacağım.

Soru 2 : 2016 da kabul edilen tek bölge ( çarşaf liste ) seçim sisteminin hatalı olduğu konusunda genel bir kanı oluşmuştur. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?

Cevap 2 : 2016 yılında gerçekleşen çarşaf liste değişikliğinin hatalı olduğu konusunda genel kanıya katılıyorum. Ancak sorun bundan ibaret değildir. 2016 değişikliği mevcut sorunları artırmıştır. Bu değişiklik üzerinde durmadan önce eski sistemde mevcut sorunları saptamak gerekir. Geçmiş sistemde sorunları saptadıktan sonra dünyanın en iyi seçim sistemini oluşturma vizyonu ile hareket etmemiz gerekiyordu. O zaman halkın en kolay oy vereceği, hiç bir oyun yanmadığı, halkın iradesinin en iyi şekilde sandığa yansıdığı bir seçim sistemi nasıl olur diye sorarak yanıt aramak gerekiyordu. Daha açık ifadeyle dünyada en az oy iptal edilen devlet olma çabası içine girmeliydik. Halbuki dünyada en fazla oy iptal edilen devlet olduk. Bu durum, hatalı bir yöne gittiğimizi ve demokrasiden uzaklaştığımızı gösteriyor.

Soru 3 : Seçim sistemimizde eskiden beri mevcut sorunlar nelerdir? Başkanlık sistemine geçmek bir çözüm olacak mı? Bu konuda Türkiye'yi izlemek doğru olur mu?

Cevap 3 : Kanımca Başkanlık sistemine geçmek doğru değildir. Bu sisteme geçmek ümit edilen sonuçları doğurmayacaktır. Hatta daha büyük ve daha ciddi sorunlarla karşılaşmamıza neden olabilir. Ülkemizde yaşanan sosyal ve siyasal sorunların Hükümet şeklinden kaynaklandığı zannediliyor. Halbuki araştırınca bu sorunların Hükümet şeklinden değil Seçim sisteminden kaynaklandığını görürüz. Başkanlık sistemine geçmenin siyasal ve sosyal yaşamımıza etkisi olacaktır. Ancak ümit ettiğimiz kadar fazla değil.
Hükümet şekli konusunda Türkiye'yi veya Rum kesimini izlemenin de doğru olmadığı görüşündeyim.
Her şeyden önce bir konuya açıklık getireyim. Genel bir kanıya göre KKTC de meydana gelen tüm olaylar Türkiye Hükümetlerinin etkisi altında gerçekleşmektedir. Kıbrıs'ta gerçekleşen özellikle olumsuz gelişmelerin Türkiye Hükümetlerinin etkisi altında meydana geldiği yönünde bir görüş oluşmuştur. Böylece kendi sorunlarımızı tartışıp doğru yolu bulma sorumluluğundan kurtulmamızı önerenler vardır. Benim şahsi deneyimim yaklaşımın hatalı olduğu yönündedir. Şöyle ki, ciddi bir çalışma yapıp bilinçli bir görüş ortaya çıkardığımız zaman Anavatan yöneticileri buna saygı göstermektedirler. Yazdığım "Kusursuz Yargı Oluşturma Çabaları" isimli kitapta hukuk alanında Türkiye'yle olan temaslarımızı anlattım. İlk zamanlarda Anavatan Yöneticileri hukuk sistemimizi değiştirmemizi ve Türkiye hukukunu Kıbrısa getirmemizi öneriyorlardı. Kıbrıs Türk hukukçuları bu görüşün doğru olmadığını Türkiye yöneticilerine anlatınca ısrarlı olmadılar. Hatta Sn. Bülent Ecevit Türkiye yargısında reform yapılmasını önerirken KKTC yargı sisteminin örnek alınabileceğini ifade etmiştir. Bu nedenlerle ülkemize en uygun seçim sistemi ile hükümet şeklini hangisi olduğunu özgürce araştırmamız ve tartışmamız gerekir. Bu konularda sorumluluğu başka tarafa atmamız veya hatalı bir uygulamayı gözü kapalı izlememiz doğru değildir.

Soru 4 : Yazınızda sorunları Atatürk yöntemiyle çözmekten söz ettiniz. Bunun anlamı nedir?

Cevap 4 : Geçmişte ülkemize uygun hükümet şekli, seçim sistemi ve bunlara benzer konuları çok tartıştık. Arkadaşlarımla bu sorunlara nasıl bir çözüm bulunabileceğini tartıştığımız zaman en doğru yolun Atatürk yöntemi olduğu kanısına varırdık. Size bu yöntemin veya bizim bu ismi verdiğimiz yöntemin nasıl olduğunu anlatayım.
Ulu Önder Atatürk hukuk, eğitim, kıyafet, şehir planlama, harf ( alfabe) inkılabı veya buna benzer konularda bir reform gerçekleştirmeden önce dünyada en başarılı olmuş ülkeyi saptar, bu ülkenin en iyi uzmanını arayıp bularak Türkiye'ye davet eder ve görüşlerini öğrenirdi. Daha sonra bu görüşleri Türkiye'de o konuyu en iyi bilenler arasında tartıştırıp en doğru sonuca varırdı. Yani önce dünyada mevcut en iyi uygulamayı saptamakla yola çıkar ve daha sonra Türkiye'de ondan daha iyisini yapmaya çalışırdı. Maalesef ülkemizde ve Türkiye'de artık bu yöntem izlenmiyor. Dünyada en başarılı olmuş ülke ve bu ülkenin en iyi uzmanı aranıp bulunmuyor. Dünyadaki en iyi uygulamayı saptamak ve ondan daha iyisini yapmaya çalışmak gibi bir düşünce yok.
Genellikle yerel bir uzmanın eksik bilgileri ile sorunları çözme gayreti var. Bazen siyasiler okul yıllarından akıllarında kalan gelişigüzel görüşlerle hareket ediyorlar . El yordamı ile, deneme yanılma yöntemi ile sorunlar çözülmeye çalışılıyor. Bazen hata üstüne hata yapılıyor. Örneğin iyi bir yasanın yıllarca değişmeden ve sorun çıkarmadan uygulanabilmesi gerekir. Halbuki bizim Yasama Meclisimizin yaptığı yasaların daha mürekkebi kurumadan hatalı olduğu anlaşılıyor. Hatayı düzeltmek için yapılan değişiklik de yine hatalı oluyor. Kısa sürede 20, 30 kez değiştirilen yasalar var.
Arzu ederseniz Hükümet şekli ve seçim sistemi konusunda da Atatürk yöntemini uygulayalım. Tüm dünyayı tarayıp, en iyisini saptamaya ve ondan daha iyisini ülkemizde yaratmaya çalışalım.

Soru 5: Dünyada uygulanan en iyi Hükümet şekilleri hangileridir? Türkiye'de uygulanmak istenen Başkanlık sistemine geçmemiz isabetli olur mu?

Cevap 5: Dünyada uygulanan Hükümet şekilleri özde iki türdür. Bunlar Başkanlık ve Parlamenter Hükümet şekilleridir. Seçim sistemleri de ikiye ayrılır, Çoğunluk sistemi ve Nisbi Seçim sistemi.
KKTC'de herkesin şikayetçi olduğu sosyal ve siyasal sorunlar var. Başkanlık sisteminin bu sorunları çözeceği düşünülüyor. Buna katılmıyorum. Çünkü yaptığım araştırmalarda sorunların kaynağının hükümet şeklinden çok, seçim sistemi olduğu kanısına varıyorum. Birçok araştırmacı bu konuda benimle aynı görüştedir.
Parlamenter sistem İngiltere'de yıllar süren bir gelişme sonunda oluşmuş bir sistemdir. Önceleri Kralda olan tüm yetkiler 1215 de kabul edilen Magna Carta ile Parlamentoya geçmeye başlamıştır. Bu anlaşma ile Kralın yetkileri sınırlanmaya başlanmış ve zaman içinde Kral veya Kraliçenin yetkileri sembolik hale gelmiştir. Sonuçta Yasama yetkisi tamamen Parlamentoda olmuştur. Yürütme yetkisi ise Parlamentonun seçtiği Hükümette olmuştur.
Parlamenter sistem yıllarca fazla bir sorun çıkarmadan İngiltere'de uygulanmıştır. Başkanlık veya Presidansiyel sistem bundan farklı bir sistemdir. Buna Amerikan sistemi de denmektedir. Amerika'nın kuruluşunda Kral olmadığı için daha farklı bir sistem kurmak gerektiği düşünülüyordu. Bu sitemi 1787 yılında Amerikan Anayasasını yapanlar düşünerek ortaya çıkarmıştır. Onların dünyanın en zeki ve en bilgili hukukçuları olduğu söylenir. Onlar Fransız filozofu Monteskiyonun görüşlerinden etkilenerek bu sistemi ortaya çıkarmışlardır.
Monteskiyo bir ülkenin nasıl demokratik ve iyi bir yönetime sahip olabileceği sorusuna yanıt arıyordu. Bunun için devlette üç gücün yani yasama, yürütme ve yargının birbirinden tamamen ayrılması ve birbirini denetlemesi formülünü düşünmüştür. Başkanlık siteminde devlet başkanı yürütmenin başıdır ve doğrudan halk tarafından seçilir. Ancak bu sistemde önemli olan kuvvetlerin nasıl tamamen ayrılacağı ve nasıl bir birini denetleyebileceğidir. Kuvvetler ayrılığı olmadan ve bu kuvvetlerin bir birini nasıl denetleyeceği belirlenmeden başkanlık sistemi olamaz. Bunları gerçekleştirmeden yapılmış başkanlık denemeleri hep diktatörlükle sonuçlanmıştır. Şu halde bu sistemi konuşabilmek için önce "Amerika'da kuvvetler birbirini şöyle denetlemektedir. Biz daha iyi denetlemeyi sağlayacağız" diye yola çıkmak gerekir. Bu amaçla kurallar koymak gerekir. Böyle kurallar belirlemeden Başkanlık sistemine geçmek doğru değildir ve beklenmedik sorunlar ortaya yaratacaktır.

Soru 6: Kıbrıs Rum kesiminde Başkanlık sistemi var. Bu sistemin sorunsuz olduğunu söyleyenler ve örnek almak isteyenler vardır. Siz buna ne diyorsunuz?

Cevap 6: Rum kesimindeki Başkanlık sistemini örnek almanın doğru olmadığı görüşündeyim. Bu sistemin Kıbrısa nasıl geldiğini anımsayalım. 1960 Anayasası hazırlanırken hukukçular ciddi bir sorunla karşı karşıya idiler. Zürih ve Londra anlaşmalarında kurulacak devletin yapısı tartışılmıştır. Yapılan anlaşmada iki halkın birlikte ve anlaşarak devleti yönetmesi görüşü benimsenmiştir. Bu koşullarda bir anayasa yapmak kolay değildi.
Kıbrıs Türkleri siyasi eşitlik talep etmişler ve bunda başarılı olmuşlardı. İki eşit toplum lideri eşit koşullarda Londra anlaşmasını imzalamışlardı. Adanın her tarafına dağılmış %20 nasıl %80 le eşit haklara sahip olup devleti birlikte yönetebilirdi? İşte bu sorunu çözmek için başkanlık sistemi düşünülmüştür. Yürütme yetkisinin Cumhurbaşkanında olması ve Türk Cumhur başkan muavininde veto hakkı tanınması eşitliği sağlayan bir formül olarak düşünülmüştür.
Başkanlık siteminde gerekli olan devlet yönetiminde güçlerin ayrılması ve birbirini kontrol edip denetlemesidir. 1960 Kıbrıs Anayasasını kaleme alanlar Türklerle Rumların birbirini kontrol ederek denetleyeceği ve böylece Başkanlık sisteminin sorunsuz uygulanabileceği görüşünü benimsediler. Ancak bilindiği gibi bu görüş isabetli değildi. Devlet yönetiminde karşılıklı çatışan taraflar ortaya çıktı ve Kıbrıs Cumhuriyeti fazla uzun ömürlü olmadı.
1963 den sonra Rum yönetimi zorunluluk teorisi denilen bir teoriyi uygulayarak Anayasanın Kıbrıs Türk halkına hak tanıyan maddelerini askıya aldı. Sadece Anayasanın diğer maddelerini uygulamaya devam etti. Bu nedenlerle Rum kesimindeki Hükümet Şeklini normal koşullarda oluşmuş veya normal değişikliklere uğramış bir hükümet şekli olarak göremeyiz.
Türk toplumuna veto hakkı vermek amacıyla oluşturulmuş bir sistemdir. Daha sonra veto hakkı kaldırılmış ve kontrol ve denetleme imkansız hale getirilmiştir. Veto hakkı olmadan bu sistemin temel ilkelere uygun olduğu söylenemez.
Rum Başkanlık sisteminin başka hataları daha vardır. Araştırdığımız zaman başka şikayetler daha öğreniriz. Bu şikayetler oradaki sistemin ideal bir sistem olmadığını göstermektedir.
Bu gün biz KKTC nin bağımsız bir devlet olarak devam edeceğini düşünerek bir Hükümet şekli aramak durumundayız. O zaman Rum kesimindeki Hükümet şeklini örnek almanın hatalı olduğunu kabul etmemiz gerekir. Doğru olan Atatürk yöntemiyle tüm dünya haritasını önümüze açmak ve tüm dünyada en kusursuz hükümet şeklini arayıp bulmaktır. Ancak ondan önce seçim sistemi üzerinde yoğunlaşmamız gerekir. Çünkü Kıbrıs'ta şikayetçi olduğumuz siyasal ve sosyal sorunlar, Hükümet Şeklinden değil, seçim sisteminden kaynaklanmaktadır.

Soru 7: Sizce KKTC de uygulanabilecek en uygun seçim sistemi hangisidir?

Cevap 7 : Atatürk yöntemini uygulayarak tüm dünyayı tarayalım ve dünyada en uzun süre, en sorunsuz uygulanmış seçim sistemini bulmaya çalışalım. Bu konuda tüm akademisyenleri çalışmaya davet edebiliriz. İlk akla gelen Kıbrıs Türklerinin bir bölümünün yaşadığı İngiltere'deki sistem olabilir. Oradaki seçim sistemi "Dar bölge çoğunluk sistemidir."
Seçim sistemleri ile ilgili bilgi edinmeye çalıştığımız zaman temelde iki tür seçim sistemi olduğunu görürüz. Bunlar "Çoğunluk" ve "Nispi" seçim sistemleridir. Çoğunluk sisteminin uygulandığı ülkelerde iki parti kalır. Bu partilerden bazen biri bazen diğeri iktidara gelerek ülkeyi yönetir. Çoğunluk sisteminin değişik görüşlere ve küçük partilere fırsat vermediği, bu nedenle yeterince demokratik olmadığı iddia edilir.
"Çoğunluk" sisteminin yarattığı bu sorunlara karşılık "Nispi" seçim sistemi daha demokratiktir. Ancak "Nispi" sistemin uygulandığı ülkelerde siyasi partiler sürekli çoğalmakta, sayısız parti oluşmakta ve koalisyonlardan ülkeyi yönetmek imkansız hale gelmektedir. Bu nedenle Nispi seçim sisteminde partilerin sürekli artmasını önlemek ve istikrarlı Hükümet oluşmasını sağlamak için formüller aranmıştır. Bizde uygulanan D'Hondt seçim sistemi bu formüllerden biridir. Bu sistem Belçikalı hukukçu ve matematikçi Victor D'Hondt tarafından 1878 yılında tasarlanmıştır.
D'Hondt partilerin sürekli çoğalmasını ve ülkenin yönetilemez hale gelmesini önlemek için bir formül düşünmüş ve seçimlerde partilerin aldığı oyların daha farklı bir şekilde sayılmasını önermiştir. Bu değişik sayımda fazla oy alan partiler avantajlı olmakta ve devleti yönetebilecek milletvekili çıkarmaları mümkün olmaktadır. Ancak bu da yeterli olmayınca partilerin Meclise girebilmesi için baraj düşünülmüş ve "Barajlı D'Hondt Sistemi" oluşmuştur.
D'Hondt Sisteminin demokratik olduğu, ancak uygulandığı ülkelerde başka sorunlara neden olduğu görülmüştür. Bu sistemin uygulandığı ülkelerde demokrasinin zamanla kaosa dönüştüğü iddia edilmektedir. O zaman sormamız gerekiyor. Bizdeki sorunlar demokrasinin kaosa dönüşmesinin ortaya çıkardığı sorunlar olamaz mı?

Soru 8: Uyguladığımız "Barajlı D'Hondt" Sisteminin özellikleri nelerdir?

Cevap 8: KKTC uygulanan "Barajlı D'Hondt" sistemi Türkiye örnek alınarak 1976 Seçim ve Halkoylaması Yasası ile ülkemize gelmiştir. Sisteminin gereği olarak seçmenlerin iyi ve güvendikleri bir kişiyi seçmeleri arka plana itilmiştir. Seçmenler bir partiyi, daha doğrusu bir ideolojiyi seçmeye yönlendirilmişlerdir. Sistem gereği ülkede 5 veya 6 parti kalmaktadır. Zamanla halkın başarısız ideolojiden uzaklaşıp başarılı ideolojiye oy vereceği, böylece ülkede demokratik bir gelişme olacağı düşünülmüştür.
Teorik olarak bu görüş doğru görünse bile bu sistemin pratikte başka sorunlar ortaya çıkardığı görülmüştür. Zamanla her partide kemikleşen üyeler oluşmuş ve devleti iktidara gelen partinin bürokratları yönetmeye başlamıştır. Onlar da partilerine oy veren kişileri memnun etme ve gelecek seçimde oy verecek olanların işlerini yapma çabası içine girmişlerdir. Böylece iktidardaki partiye oy verenlerin işlerini yapan bir bürokrasi oluşmuştur. Üst kademe yöneticilerinin üçlü kararnameyle atanma olanağı ile " D'Hondt" sistemi bir araya gelince KKTC'de şikâyet ettiğimiz sorunların ortaya çıkması kaçınılmaz olmaktadır.
Bu sistemin başka tuhaflıkları daha vardır. Seçimlerde aday olan bir kişi düşünün. Partisinin, aldığı oy oranına göre belli sayıda milletvekili çıkarma olanağı vardır. Şu halde aday bir taraftan partisine oy verdirmeye çalışırken diğer taraftan, tercih ve karmalarda yakın arkadaşlarına oy verdirmemeye ve listede üste çıkmaya çalışacaktır. Kişisel menfaati doğal olarak böyle hareket etmesini gerektirecektir. Daha önce belirttiğim gibi bu sistemde arkadaş arkadaşın kuyusunu kazar. Bu nedenle siyasi partilerde klikleşmeler ve hizipleşmeler olmakta sistem adayları dürüstlükten uzaklaştırmaktadır.
Seçim sistemi değişmeden ülkenin sorunlarını ortadan kaldırmak kolay değildir. Örneğin KKTC de bir partiye vurulan her mühür 50 oy sayılır. Partinin otuz millet vekili çıkarıp iktidara geldiğini varsayalım. Millet vekili olamayan diğer 20 adayın durumu ne olacaktır? Kazananların kazanmasında kaybedenlere verilen oyların da katkısı vardır. Onlar da pastadan pay isteyeceklerdir. Müdür, müsteşar olmak isteyecekler veya başka bir şekilde ödüllendirilmeyi talep edeceklerdir. Kaybedenlerin isteklerine partinin karşı gelmesi kolay olmayacaktır. Çünkü bunu yaptığı takdirde parti gelecek seçimde kazanma şansını yitirecektir. Böylece bozuk bürokrasi sorunu devam edecek ve şikayet ettiğimiz sorunların ortadan kalkması mümkün olmayacaktır.

Soru 9: Karma ve tercih oyları ile ilgili ne söyleyeceksiniz?

Cevap 9: " D'Hondt" sisteminin seçmeni partiler arasında seçim yapmaya yönlendirdiği ve halkın en güvendiği kişileri seçmeyi ikinci plana attığını gördük. Sistemin kusurunu bir ölçüde azaltmak ve seçmene adaylardan beğendiği kişiyi de bir ölçüde tercih etme fırsatı vermek için "karma ve tercih" olanağı kabul edilmiştir. Bu olanağın kolaylaştırılması, halinde sistemde olumlu bir gelişme olacaktı. Maalesef tam ters yönde bir gelişme oldu. 2016 yılında kabul edilen yasa değişikliği ile çarşaf liste sistemi kabul edildi. Bu değişiklikte "karma ve tercih" zorlaştırılarak seçmenler mühür vurmaya, yani parti seçmeye yönlendirildi.
7 Ocak, 2018 seçimlerinde kullanılan oyların % 12 ye yakını karma oy kullanmanın zorluğu nedeniyle yanmıştır. Bu demokrasimiz için büyük bir ayıptır. Dünyanın en demokratik seçim sistemine sahip olması gereken ülkemizde demokrasiden ne kadar uzaklaştığımızı göstermektedir. 2016 değişikliği ile " D' Hondt" sisteminin kusuru artmıştır.
Halbuki biz geçmişte dünyanın en gelişmiş ülkelerinin hukukçularına demokrasimizin onların demokrasilerinden daha ileride olduğunu iddia ediyorduk. Çoğu kez bizimle hemfikir oluyorlardı. Halkın en kolay oy vereceği, en kolay sonuç alınacak , en şeffaf seçim sistemini oluşturmaya gayret ediyorduk. Bu konuda içtihat oluşturduğumuzu ve ABD ye örnek olmayı başardığımızı kitabımda anlatım.

Soru 10: İyi bir seçim sistemi nasıl bulunabilir?

Cevap10.: Dünyada uygulanan en iyi seçim sistemini aradığımız zaman ilk bakışta bir çok soydaşımızın yaşadığı ve oy verdiği İngiltere seçim sistemi çıkar. Buna "Dar bölge çoğunluk sistemi" denir. İngiltere'de yıllarca uygulanmış bu sistemin sorunlarını öğrenmeye çalıştığımız zaman halkın fazla şikayetçi olmadığını görürüz. Türkiye'nin düşünürlerinin de bu sistemden övgüyle söz ettiklerine tanık oluruz.
"Dar bölge çoğunluk sistemi" uygulandığı zaman KKTC de nasıl bir durum olacağını düşünelim. KKTC, 50 seçim bölgesine ayrılacak ve her bölgede seçmen en güvendiği kişiyi seçerek Meclise gönderecektir. Kişiye oy verirken partisini de dikkate alacaktır. Böylece öncelikle güvendiği kişiyi seçmekle birlikte partiye de oy vermiş olacaktır.
Bu durumda sadece partiye değil, hem partiye hem de bireye önem veren, bir seçim sistemi oluşmuş olacaktır. Bu durumda parti bürokratlarının etkisi otomatik olarak azalacaktır. Bölge halkı seçtiği kişiyi tanıyacak ve ona nasıl bir yasa istediğini anlatabilecektir. Seçilenler seçmenlerin işini yapan veya onlara çıkar sağlayan bir konumda değil, ülkenin ihtiyaç duyduğu yasaları yapan bir konumda olacaklardır.
Böyle bir değişikliğin yanı sıra partiye hizmet etmeye değil, liyakate göre memur atama ilkesi de benimsenirse, yani 3'lü kararname ile üst kademe yöneticisi atamaktan ve müşavir ordusu yaratmaktan vazgeçilirse, KKTC'de değişik bir yaşam başlayacaktır. Bu durumda KKTC'de gördüğümüz sorunların süratle ortadan kalkmaya başlayacağını söyleyebiliriz.

Soru 11 : Dış ülkelerde yaşayan KKTC vatandaşlarının oy verme hakkı olmaması ile ilgili ne söyleyeceksiniz?

Cevap 11: Kanımca bu sorun da seçim sistemi ile bağlantılıdır. " D. Hondt" sistemi siyasi partilerde kemikleşme oluşturmakta ve parti bürokratlarını önemli bir konuma getirmektedir. Onlar da dış ülkelerden gelecek oyların hangi tarafı destekleyeceğinden emin olmadıkları için dış oylara sıcak bakmamaktadırlar.
Basit bir yasa değişikliği ile İngiltere, Avustralya, Kanada ve Türkiye'de yaşayan KKTC vatandaşlarına oy verme hakkı tanınabileceği halde maalesef bu olanak bir türlü gerçekleşmiyor. Oy verme hakkı konusunda çeşitli zorluklar öne sürülmektedir. Halbuki titiz bir çalışma ile bu zorlukların tümünün ortadan kaldırılması mümkündür. Dünyadaki uygulamalar da bunu göstermektedir.
Oy verme hakkı konusundaki güçlükleri öne süren siyasiler dış ülkelerde yaşayanları gerçekleşmesi çok zor olan, aday olma hakkı talep etmeye yönlendirilmektedirler.
Yasalarımızda dış ülkelerde yaşayanların oy verme ile aday olma hakları çok farklı düzenlenmiştir. Oy verme hakkı yasalarda düzenlenmiştir ve yasayı değiştirmek çok kolaydır. Dış ülkelerde yaşayanların milletvekili seçimlerinde aday olma konusu ise Anayasa'da düzenlenmiştir. Buna göre bir kimsenin aday olabilmesi için KKTC de en az üç yıl ikamet etmesi gerekir. Dış ülkelerde yaşayan, KKTC de 3 yıldan az yaşamış kişilerin aday olabilmesi için Anayasa değişikliği gerekir. KKTC'de en zor olan şey ise, Anayasa'da değişiklik yapmaktır. Dış ülkelerde olan Kıbrıs dernekleri "daha fazla isteyelim ne kadar alırsak kardır" düşüncesi içinde aday olmayı ön plana çıkarmakta, böylece konuya sıcak bakmayan siyasiler talebi ret etmek için bir mazeret bulmaktadırlar.

Sonuç olarak Hükümet şekli konusunu tartışmadan önce seçim sistemini değiştirmeyi tartışmamız gerekir. Bunun için ilk bakışta üzerinde durulması gereken "Dar bölge çoğunluk sistemidir." Bu sistemde bugün yaşadığımız sorunların hiç birinin yaşanmayacağını söylemek abartılı bir görüş değildir.