KKTC Hukukunun İngiliz Hukuku ile Kıyaslanması
Mahkemenin fonksiyonu ve yargıcın görevi Anglosakson ve Kontinental sistemlerde birbirinden farklıdır. Anglosakson sistemde yargıcın görevi tarafsız kalarak hakem konumunda iki taraf arasındaki mücadeleyi yönetmektir. Gerçeği arayan taraflardır ve gerçek tarafların mücadelesi sonunda bulunacaktır. Kontinental sistemde ise yargıç inisiyatifi ele alarak gerçeği doğrudan kendisi aramaktadır.
Bir ülkenin yargıcı ya taraflar arasındaki mücadeleyi yönetip denetleyecek ya da inisiyatifi ele alarak gerçeği kendisi arayacaktır? Bu iki görev birbirinden farklı, hatta terstir. Bu nedenle sistemlerden birini uygulayan bir ülkede değişiklik yapılırken dikkatli olmak ve iki sistemi bilinçsizce birbirine karıştırarak yargının bozulmasına fırsat vermemek gerekir.
Anglosakson sistemin temel ilkelerini tanıyınca bu ilkelerin ülkemizde adaleti sağladığını göreceğiz. Bu ilkelere ters düşmeyen değişikliklerle sistemimizi geliştirmeyi tercih edeceğiz. Böylece dünyanın en adil hukuk sistemlerinden birini oluşturma yönünde bir adım atabiliriz.
İngiltere Başhâkimi ile Tartışma
1974 ü izleyen yıllarda Türkiye ile çok yakın temas içinde olduk ve orada uygulanan Kontinental sistemle Kıbrısta uygulanan Anglosakson sistemi kıyaslama olanağını elde ettik. Yaptığımız gözlemler ve araştırmalar sonunda Anglosakson hukuk sisteminin Kontinental sistemden daha adil olduğunu gördük. Sistemin temel ilkelerinden uzaklaşmanın ve Kontinental ilkeleri Anglosakson sistem içine almanın ise büyük sorunlara neden olabileceğini saptadık.
İki sistem arasındaki farkı trafiğin yolun solunda veya sağında gitmesine benzetebiliriz. İki sistemi birbirine karıştırdığımız zaman trafiğin bazen soldan bazen sağdan gitmesine benzer bir durum ortaya çıkacaktır. İki sistemin birbirine karışması karmaşa yaratacak ve kazalara neden olacakır.
Anglosakson sistemin daha üstün olduğunu görünce uyguladığımız sistemden sapma girişimlerine karşı çıktık ve olumsuz değişiklikleri önleme çabası içine girdik. O zaman hayretle gördük ki sitemin temel ilkelerinden sapma, sadece KKTC de veya diğer eski İngiliz koloni devletlerinde değil İngilterede de olmaktadır. Orada da bu sapmalara karşı gelenlerin görüşlerine katıldık.
Sadık kalmaya bu kadar önem verdiğimiz Anglosakson hukuk sisteminin temel ilkeleri nelerdir? Bu ilkelerden uzaklaşma veya sapmalar nasıl gerçekleşiyor ? Yazı dizisinin ileri aşamalarında bu soruları ayrıntılı olarak yanıtlayacağız. Bu konulara geçmeden önce ilginç bir anımı anlatmak istiyorum.
Yüksek Mahkeme Yargıcı ve Başkanı olduğum devrelerde Türkiyeden ve İngiltereden gelen davetlerle yargıç arkadaşlarımla birlikte bu ülkelere gitme olanağını elde ediyorduk. Ziyaretlerimizde oralardaki yargıçlarla tartışıyor ve bilgimizi artırmaya çalışıyorduk.
İngiliz hukukçu ve yargıçlar ile tartışınca kendi sistemlerini çok iyi bildiklerini anlıyordum. Ancak hayretle görüyordum ki Kontinental sistemi tanımıyorlar, bu sistemin ilkelerini ve sorunlarını bilmiyorlar. İngiltere Avrupa Birliğine girinceye kadar Kontinental sistemi öğrenme gereği duymadıklarını zannediyorum.
2005 yılından önce İngilterenin Başhakimi olan Sir Harry Woolf, İngiliz hukuk sisteminde oldukça önemli bir reform gerçekleştirdi. 1999 yılında gerçekleşen ve Woolf reformu diye anılan bu reformun bir bölümü İngiliz hukuk sisteminin temel ilkelerine uygun olmakla birlikte bir bölümü Kontinenetal ilkelerin Anglosakson sistem içine alınması anlamına geliyordu.
Anglosakson hukuk istemi "Adversarial" dır. " Adversarial" özellik yargılamanın iki eşit tarafın mücadelesi şeklinde gerçekleşmesi anlamına gelir. Bu sistemde yargıç yargılama süresince inisiyatifi ele almayarak mümkün olduğu ölçüde pasif kalmaktadır. Kontinenetal sistemde ise yargıç otoriter bir şekilde tüm prosedüre müdahale etmektedir.
Bu temel fark ışığında Woolf reformlarının tümüyle Anglosakson ilkelere uygun olmasını bekliyorduk. Maalesef gerçekleşen böyle olmadı. Reformlar arasında yer alan ve "Case Management" denilen bölüm Kontinental ilkelerden oluşuyordu. Bu ilkelerin Anglosakson sistemde sorunlar yaratacağını biz Türkiye deneyimimizden biliyorduk. Benzer sorunların İngilterde de ortaya çıkacağını düşünüyorduk.
Bu görüşler içinde İngilterede bir resepsiyonda Sir Harry Woolf la yani reformları yapan kişinin kendisi ile tartıştım. Ona kaygılarımı anlatmaya başladım. Bu tartışma resepsiyonda bulunan hukukçuların dikkatini çekti ve resmimizi çekenler oldu. Bu resmi yazıma ekliyorum.
Sir Woolf a özetle şunları söyledim: "Bildiğiniz gibi biz KKTC de Anglosakson hukuk sistemini uygulamaktayız. Türkiye'de ise Kontinental sistem uygulanmaktadır. Türkiye bizim Anavatanımızdır. Türkiye ile çok yakın ilişkiler içindeyiz. Bu nedenle Kontinental sistemi tanıma olanağına sahip olduk. KKTC iki hukuk sisteminin yan yana uygulandığı bir laboratuvar gibidir. İki sistemin farklılığını ve dikkatsizce bir birine karıştırmanın yaratacağı sorunları en iyi bilen bizleriz. "Kontinental" usul hukuku ilkelerini Anglosakson sistem içine almanın hatalı sonuçlar doğuracağını biliyoruz. Reformları gerçekleştirmeden önce bizdeki deneyimlerden yararlanmanız iyi olurdu. Reformlar arasında yer alan "Case Management" yargıçlara usul alanında daha fazla yetki ve sorumluluk yükleyerek, yargıçların yargılama prosedürüne daha fazla müdahalesini sağlayarak yargıdaki sorunları çözmeyi amaçlamaktadır. Halbuki bunlar Kontinental hukuk sistemin ilkeleridir. Teoride yargıyı geliştirecek gibi görünseler bile uygulamada olumsuz sonuç vermektedirler. Yargıya başvurmayı zorlaştırmak veya pahalı hale getirmek de son derece hatalıdır. Çünkü halk yargıdan ne kadar çok yararlanırsa ve adil kararlar verildiğini görürse yargı görevini o kadar iyi yerine getirmiş olur."
Sir Harry Woolf un bu eleştirilerden memnun kaldığını söyleyemem. Çünkü yaptığı reformun İngiltereye yararlı olacağını düşünüyordu. Verdiği yanıtta "Case Management" in yargıyı süratlendirmek ve yargı masraflarını azaltmak için yapıldığını söyledi. Ona bu ilkelerin uygulandığı Koninental ülkelerde davaların daha uzun sürdüğünü ve daha masraflı olduğunu söyledim. Kontinental ülkelerde yaşanan yargı sorunlarını yeterince bilmediğini görmek beni şaşırttı.
O söylemese de yapılan değişikliklerin AB ye uyum sağlamak amacıyla yapıldığını düşündüm. Konuşmama devam ederek gerçekleştirdiği reformlar arasında yer alan "Uzlaşım"ın sisteme uygun olduğunu ve takdir ettiğimi söyledim. Yaptığı reformların hiç değilse bir bölümünü beğendiğim için aramızda kırgınlık olmadan ayrıldık.
Kontinental İlkelerin KKTC Yargısına Etkisi
Yasalarda yapılan bir değişikliğin uygulamada nasıl sonuç doğuracağı önemlidir.
"Case Management" in İngiltere yargısına ne gibi etkileri olacağını incelemeye devam ediyoruz. Tahminimin aksine "Case Management" in İngiliz Yargısına korktuğum kadar büyük zarar vermediğini görmek beni memnun ediyor. Bunun nedeni Anglosakson hukuk sisteminin "Adversarial" özelliğinin İngilterede yüzyıllarca devam etmiş, büyük emekler harcanarak elde edilmiş köklü bir özellik olmasıdır. Bu özellik İngiliz yargısının temelidir. Bu temelin kolay kolay bozulmayacağını ve İngiltere Yargısının fazla etkilenmeden "Case Management" fırtınasını atlatacağını düşünüyorum.
Ancak acaba aynı kurallar KKTC hukuk sistemine nasıl bir etki yapacaktır? Yargı sistemimizi alt üst etme ve adil yargılamadan uzaklaştırma olasılığı yok mu?
Sanırım bir çok genç hukukçu benim "Case Management" konusunda bu kadar olumsuz görüş sahibi olmamı sorgulayacaktır. Belki de kendi kendine "Bizim bir Yüksek Mahkeme Başkanımıza, İngilterde reform gerçekleştirmiş bir İngiliz Yüksek Mahkeme Başkanını eleştirecek kadar ters görünen ne idi?" diye soracaktır.
Acaba niçin Kontinental ilkeleri Anglosakson sistem içine almanın sorun yaratacağından bu kadar emindik ve çekinmeden yapılanları eleştiriyorduk? Bu soruya yanıt verebilmek için iki sistemi, Kıbrısta yaşadığımız deneyimler ışığında incelemeye çalışalım.