KKTC de Tüzük Değişikliği

Yaptığımız gözlemler ve araştırmalar Kıbrısta uygulanan Anglosakson sistemin daha adil olduğunu gösterdi. Bu üstünlüğün sistemin "Adversarial" özelliğinden  ve sistemin temel ilkelerinden kaynaklandığını  ortaya çıkardı. Ayrıca Anglosakson sistemin her ülkeye  kendi hukukunu geliştirme olanağı tanıdığını gördük. Bu nedenle KKTC Mahkemelerini dünyanın en adil Mahkemelerinden biri haline getirmek için çaba göstermeye başladık.

Bu çabalar devam ederken hukuk sistemimizde olumlu ve olumsuz gelişmeler oldu. Meydana gelen değişimlerin en önemlisi 2008 Usul Hukuku değişikliğidir. Doğal olarak en büyük eleştiriler de bu değişikliğe yönelik olmaktadır.

2008 Hukuk Muhakemeleri ( Değişiklik ) Tüzüğü

2008 yılında kabul edilen 2008 Hukuk Muhakemeleri Usulü ( Değişiklik) Tüzüğü ile İngiltere Woolf reformları arasında yer alan "Case Manadement" kuralları KKTC ye gelmiştir. Bu kurallar niçin eleştiriliyor? Hemen söyleyelim bu eleştirinin nedeni Kontinental ilkeleri Anglosakson sistem içine almasıdır.

2008 Değişiklik Tüzüğünün getirdiği yenilikler  üzerinde duralım ve bunların hukuk sistemimize nasıl etki yapacağını saptamaya çalışalım.

A)Talimat:

2008 Değişiklik Tüzüğüne göre davacılar mahkemeden "talimat" günü istemelidirler. "Talimat" gününde taraflar sunmak istedikleri belgeleri Mahkemeye sunacaklar ve aralarında teati  edeceklerdir. Belgeler sayesinde dava konusunda  bilgi  sahibi  olan  yargıcın  bu  bilgilere  dayanarak davayı aktif olarak yönetmesi beklenmektedir. Bu çalışma şekli Kontinental sisteme uygun olup Kontinental sistemin gereğidir.

Anglosakson sistem ise oldukça  farklıdır. Anglosakson sistemde "talimat" diye bir şey yoktur ve olamaz. Çünkü talimat Anglosakson sistemin temel ilkelerine ve çalışma şekline terstir. Bunun nedeni duruşma gününe kadar yargıcın tarafsız bir hakem konumunda kalmasıdır. Duruşma gününden  önce  bazı  bilgilerin  dosyaya  konması  gerekiyorsa bu, yargıcın davaya müdahale etmesi için değil, tarafların birbirlerinin  görüşlerini daha iyi anlamaları ve duruşmaya daha iyi hazırlanabilmesi için olmaktadır.

Yargıcın  belgeleri  duruşmadan  önce  görerek  değerlendirmesi uygun olmayıp sakıncalıdır. Duruşma başladığı zaman taraflardan biri sunmak istediği belgeleri sunmaya teşebbüs edecek, tarafların iradesine önem veren yargıç diğer tarafın görüşünü alacak, itiraz yoksa belge kabul edilecek, itiraz varsa usul hukukuna uygun gerekçeli  bir karardan sonra belge dosyaya konacaktır. Böylece belgeler taraflara söz hakkı verilen bir tartışmadan ve süzgeçten geçtikten sonra yargıcın bilgisine gelecektir. Bu aşamadan sonra dahi yargıcın belgeyi değerlendirip içeriği konusunda görüş beyan etmesi ve buna göre tutum belirlemesi doğru değildir. Bunlar duruşma sonunda tüm delillerle birlikte  yapılacaktır.


Görüleceği gibi iki hukuk sistemi birbirinden tamamen farklı, hatta terstir. Birinde dava konusunda görüş sahibi olması, ve gerçeği şahsen araması beklenen yargıcın diğerinde pasif kalması, tarafsızlığını koruması, davanın içeriği  konusunda   görüş sahibi olmuşsa bu görüşü kendine saklaması taraflara ima dahi etmemesi gerekir. İki hukuk sisteminin birinde doğru olan diğerinde yanlıştır. Talimatla  başlayan  prosedür  Kontinental    hukuk  sistemine uygun ve  yararlı olduğu halde Anglosakson hukuk sisteminde yargılamanın standardını düşürecektir.

"Case Management" in getirdiği talimatta yargıç belgelerin verilip verilmediğini kontrol etmekte ve gününde belgesini vermeyene her gün için  para cezası verebilmektedir. Sistemimize göre pasif kalması ve inisiyatifi taraflara bırakması gereken yargıcın davaya otoriter bir tutumla müdahale etmesi beklemektedir. Talimatta sunmadığını daha sonra sunamayacağını düşünen taraflar gereksiz bir çok belgeyi Mahkemeye sunmak zorunda kalmaktadırlar. Böylece  taraflar gerçek sorunları tartışmaktan uzaklaşıp gereksiz işlemlerle uğraşmaktadırlar.  Usul tartışmalarından adil bir sonuca varmak zorlaşmaktadır.

Bunlar bizim geçmişte Kontinental sistemde gördüğümüz ve bu sistemin  niçin adaletsiz olduğunu anlatmak için eleştirdiğimiz özelliklerdir. 

"Case Management" le talimat KKTC de uygulanmaya başlanmıştır. Ancak Anglosakson  sistemden vazgeçmiş de değiliz.   Bu durumda yargıç hangi yolu izleyeceği konusunda tereddüde düşecek değil mi? Bu olay trafikte bazen yolun sağında bazen solunda gitmeye benzemeyecek mi?

B)   Resen layiha iptali veya hüküm verilmesi:

"CaseManagement"e göre Mahkemenin belli koşullarda resen yani kendiliğinden layiha  iptal etmesi  veya  hüküm vermesi mümkündür. Dolayısıyla yargıç inisiyatifi ele alacak ve yargılamanın taraflar  arasında  bir  mücadele  olduğu  görüşünden  uzaklaşarak gerçeği kendisi arayarak kendiliğinden karar verecektir. Buna göre yargıç daha duruşma yapmadan hüküm verebileceği gibi davayı iptal da edebilecektir. Halbuki Anglosakson sistemde böyle bir işleme yer yoktur.  Yargılamanın   inisiyatifi  taraflarda  olduğundan yargıcın kendiliğinden karar vermesi söz konusu değildir. Dava iptali için taraflardan birinin davayı geri çekmesi veya diğer tarafın müracaatı üzerine karşılıklı tartışmalardan  sonra yargıcın bu yönde gerekçeli bir karar vermesi gerekir.

Anglosakson sistemde de bazı hallerde  davaların Yargıç tarafından resen iptal edilmesi mümkündür. Ancak iptal gerekçesi davanın içeriği değil davacının davaya devam etmek istemediğinin anlaşılmasıdır.  Bu durumda dahi davacıya ihbar vermek ve davaya devam etmek isteyip istemediğini sormak  gerekir. İhbara rağmen davacı  davasına ilgi göstermiyorsa davayı yürütmekten vazgeçtiği varsayılarak dava iptal edilebilir.

"Case management" te yargıcın kendiliğinden hüküm verme veya dava iptal etme koşulları ise tamamen farklıdır.  Yargıç dosyayı inceleyerek taraflardan birinin haksız olduğu kanısına vardığı zaman onun aleyhine karar verebilmektedir.  2008 Değişiklik Tüzüğü Anglosakson hukuk sistemine ters  olan  Kontinental hukuk ilkelerini kabul ettiği için bir sisteme göre açılan davanın diğer sisteme göre sonuçlanması söz konusu olacaktır . İki sistemin birlikte uygulanması karmaşa yaratıp yargının standardını düşürecektir.

C) Davaların belli bir süre içinde sonuçlanması gereği:

Kontinental sistemde yargılama devlet adına yürütülen bir çalışma  olduğu için davaların belli bir süre içinde sonuçlanması Mahkemenin takdirine kalmış bir olaydır. Bu sistemde belli bir süre üzerine düşen görevi  yerine getirmeyen ve layihasını tamamlamayan tarafa Mahkemenin  ceza vermesi veya davayı  veya müdafaayı iptal ederek o tarafı cezalandırması mümkündür.  Böyle bir kararın verilmesi halinde  taraflar arasındaki dava sona erecek fakat anlaşmazlık devam edecektir. Sorun başka bir şekilde ya yeniden yargıya taşınacak  ya da toplum içinde huzursuzluk kaynağı olacaktır.

Anglosakson sistemin üstün özelliği ise davaların sonuçlanma süreci konusunda taraflara söz hakkı vermesi, onların iradesi devreye girmeden davaları sonuçlandırmaması ve istekleri ışığında en adil zamanda davayı sonuçlandırmasıdır. Bu yöntemle davaların çok daha süratli suçlandığı kanıtlanmıştır.


D) Bilirkişi raporları:
Değişiklik tüzüğü ile Kontinental bilirkişi atama prosedürü ülkemize de gelmiştir.  Halbuki Kontinental sistemin en sakıncalı kurumlarından biri de budur.

Kontinental sistemde yargıç resen veya taraflardan birinin   talebi   üzerine bilirkişi atayabilir. Bilirkişi bir rapor hazırlayacak ve  yargıç  bu  raporu  değerlendirip davayı ona göre yönetecektir. İlk anda mantıklı ve yararlı gibi görünen bu işlem  Kontinental hukukun  çalışma şekline ve ilkelerine uygun olabilir ancak pratikte büyük sorunlar yaratmaktadır.

Kontinental sistemde  çapraz sorgulamaya tabi olacağı düşünülmeden hazırlanan raporların abartılı olması kaçınılmazdır. Raporların hazırlanması için geçen zaman nedeniyle davalarda uzun ertelemeler olmaktadır. Çelişkili raporlar hazırlanmakta ve davalar bu nedenle tekrar tekrar ertelenmektedir. Ancak bundan daha önemli olan çapraz sorgulama olmadan değerlendirilen bir rapordan kesin bir anlam çıkarmanın mümkün olmamasıdır. En kötüsü  ise mahkemelerin bu yöntemle görevlerini kısmen  bilirkişilere devretmeleridir.  Yani bilirkişi kurumu mahkemelerin yetki kaybına uğramasına neden olmaktadır.

Bu tür bilirkişi raporu Anglosakson sisteme uygun değildir. Bu sistemde tarafların kendi iddialarını destekleyecek uzman tanıklar vardır.

Değişiklik tüzüğünün kabulünden sonra ülkemizde Kontinental  bilirkişi atama olanağı doğmuştur. Ya bu tür bilirkişi raporları hazırlanacak ya da  uygulamakta olduğumuz Anglosakson sisteme göre  taraflar  duruşma için kendi uzman  tanıklarını  hazırlayarak iddialarını kanıtlamaya çalışacaklardır. Çapraz sorgulamada sarsılmadan şahadet verecek uzman tanık bulma çabası içine gireceklerdir. Uzman tanık, çapraz sorgulamada sarsılmamak için abartılı olmayan gerçekçi bilgiler vermek zorunda kalacaktır. İki zıt yöntemin usul hukukumuza girmesi büyük sorunlar yaratacak değil mi?

Mahkeme Harçları
2008 Değişiklik Tüzüğünün yanı sıra hukuk sistemimizi etkileyen diğer önemli bir değişiklik Mahkeme harçlarının yükselmesi oldu.
Bilindiği gibi Mahkemeler kâr elde etmeye çalışan kurumlar değildir. Topluma önemli hizmet veren ve parayla ölçülemeyecek kadar  yarar sağlayan kurumlardır.
Toplumsal yaşamda anlaşmazlığa düşen bir kişinin  anlaşmazlığını yargıda çözmesi ve adalet bulması sadece o kişiye yarar sağlamaz, tüm topluma yararlı olur. Bir  ülkede  adalet ne kadar çok gerçekleşirse halk o kadar huzurlu ve yaptığı işlerde o kadar başarılı olur.
Anlaşmazlıkların  adil bir şekilde sonuçlanmasında kamu yararı vardır. Dolayısıyla yargıya başvurmayı zorlaştırmamak, aksine kolaylaştırmak gerekir.
1986 yılından sonra Yüksek Adliye Kurulunda görev yapmaya başladım. Geçmişte Mahkeme harçlarının yükseltilmesi gündeme geldiği zaman  bir grup arkadaşla buna karşı çıkardık. Mahkemelerin  sadece zenginlerin yararlanacağı bir kurum olmaması gerektiğini öne sürerdik. Karşıtlarımız  ise gelişigüzel davalar açılmasını önlemek için harç alınmasının zorunlu olduğunu söylerlerdi. Davaların çoğaldığından şikayet ederler ve harçları yükselterek dava sayısını kontrol etmek isterlerdi.
Onlara hukuk sistemimizin temel ilkelerine sadık kaldığımız zaman davaları sonuçlandırmanın kolay olduğunu, aslında fazla davamız olmadığını, hukuk sistemimizin temel ilkelerinden sapma olduğu için davalarda yığılma olduğunu söylerdik. Sistemimizin temel ilkelerini dikkate aldığımız zaman örneğin Anayasa Mahkemesi davalarında yığılma olmayacağını,  çünkü Kontinental ülkelerde olduğu gibi Anayasadaki genel ilkelerden yararlanarak yasama organına ders verir gibi kararlar yazılmayacağını, sadece Anayasal metinle yasal metin arasında bir çelişki olması ve iki metnin birlikte yürürlükte kalamaması durumunda  müdahale edileceğini, dolayısıyla Anayasal davaların azalacağını söylerdik.
Diğer davalarda ise çapraz sorgulama sayesinde olgular doğru saptanır, tüzük ve yasa adil olma amaçlarına uygun olarak yorumlanır ve yargıcın takdirine kalmış konularda adil bir çözüm bulma istenci içinde hareket edilirse verilecek kararın tüm benzer davaları etkileyeceğini, benzer davaların birlikte sonuçlanacağını, dolayısıyla davaların azalacağını öne sürerdik.
Örneğin bir trafik davasında olgularla yasal durum netleştikten sonra Mahkemenin yapacağı, benzer koşullarda verilmiş ve Yargıtayın onayladığı cezalarla o  olayı kıyaslamaktır. Yapılan kıyaslama sonunda  verilmiş cezalardan daha ağır veya daha hafif bir ceza vermek zor olmamalıdır. Eğer bu yapılmayıp usul tartışmaları içinde davaya devam edilirse kıyaslama olanağı kalkacağından davaların çoğalacağını iddia ederdik.
Üzerinde durduğumuz diğer bir konu da İngilteredeki Mahkeme harçlarının örnek alınmaması gereği idi. Çünkü İngilterede  haklı davası olan bir kişinin dava  masrafları devlet tarafından ödenir. Buna Adli Yardım ( Legal Aid )  denir. Adli Yardım olan bir ülkede Mahkeme harçlarını yükseltmenin  sakıncası olmayabilir. Kaldı ki biz İngilterede de sistemin temel ilkelerinden zaman zaman sapma  olduğunu görüyor  ve bu sapmalara tepki gösteriyorduk.
Bu tartışmalardan sonra bir orta yol bulunuyor ve Mahkeme harçlarında sadece makul bir artış yapılıyordu.

Son zamanlarda harçlarda büyük artışlar yapıldığı ve yargıya başvurmanın, özellikle istinafın zorlaştığı öne sürülmektedir.  KKTC gibi Adli Yardım olmayan bir ülkede aşırı artışlar yargıya başvurmayı zorlaştırma ve  adaletten uzaklaşma anlamına gelebilir.