Dava Layihalarında Yapılan Hatalar

KKTC hukukuna olumsuz etki yapan değişikliklerin genellikle Kontinental kaynaklı olduğunu gördük. Hatalı değişimlerden  birinin "Case Management" olduğuna diğerinin ise yasaların yorumunda şekilci hukuk denilen yorum yönteminin  tercih edilmesi olduğuna değindik. Diğer önemli bir sorun ise  dava layihalarının hazırlanmasında yaşanmaktadır.

KKTC Mahkemelerini dünyanın en adil Mahkemelerinden bir haline getirme idealini benimseyerek layihalar  sorununu incelemeye başladığımız zaman bu konuda da ciddi hatalar yapıldığını görürüz ve  bu hataları önleme çabası içine gireriz.

Angosakson sistemde yargılamanın iki eşit tarafın mücadelesi olduğunu görmüş bulunuyoruz. Şu halde Mahkemeye gelen  tarafların iradeleri önemlidir ve bu iradenin doğru ve eksiksiz bir şekilde belirtilmesini sağlamak gerekir. Bu durumda usul kurallarının tarafların istek ve şikayetlerini  en doğru şekilde ifade etmelerine fırsat veren kurallardan oluşması gerekir.

Eğer bir usul kuralı buna uygun değilse ve  tarafların iradelerini engelleyecek şekilde yorumlanıp uygulanıyorsa ortada hata var demektir ve bu hatanın sistemimize zarar verme olasılığı vardır.

Anglosakson sistemle Kontinental sistemin farklı olması dava layihalarının da farklı olması sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Bu fark bilinmediği veya dikkate alınmadığı için  Kontinental ilkeler  KKTC Yargısını olumsuz etkilemeye başlamıştır. Hatalı layiha hazırlanmasının hukuk sistemimizi bozma olasılığı vardır. Bu nedenle bu konu üzerinde  ayrıntılı olarak durmamız yararlı olacaktır.

Tüm hukuk sistemlerinde dava layihaları önemlidir. Çünkü yargılama  yazılı metinlere dayanarak yapılır. Kontinental sistemde inisiyatif  yargıçta olduğu için Mahkemeye dosyalanan dava dilekçesi veya ona karşı yapılan  savunma usul açısından fazla önemli olmayabilir. Çünkü orada gerçeği arayan yargıçtır. Taraflar sadece yargıca bilgi vermektedirler. Anglosakson sistemde ise  iki eşit taraf arasında bir mücadele olmaktadır. Bu nedenle  layihaların önemi daha fazladır.

KKTC de dava layihalarında yapılan hataları  anlayabilmek için bu konudaki temel bilgilere göz atalım.

Hukuk sistemimizde davacının hazırladığı layihaya "talep takriri", davalının hazırladığına ise "müdafaa takriri" denir.  Bir talep veya müdafaa takririne "esasa ilişkin olgular", İngilizce sözcüklerle "material facts"  yazılır.

Anglosakson sistemde layihalara  esasa ilişkin olgunun yazılması gerektiği  herkes tarafından biliniyor.  Ancak esasa ilişkin olgunun ne olduğu veya yazılmazsa ne olacağı  konusunda hukukçular arasında büyük tereddütler ve yanlış anlamalar vardır.

Esasa ilişkin olgu bir kimseye hak kazandıran olaydır.  Sade bir vatandaş, kendisine hak kazandıran olayı özet halinde nasıl anlatırsa talep takririne bu yazılacaktır.  Hukuk Muhakemeleri Usulü Tüzüğüne göre talep takririne davacının şikayetçi olduğu olaylar özet halinde yazılmalı ve ne talep edildiği belirtilmelidir.

Layihanın  amacı karşı tarafa Mahkemede karşılaşacağı iddialar  konusunda bilgi vermek ve  duruşmaya hazırlanmasına fırsat tanımaktır. Bu nedenle talep takririne "Şöyle bir olay oldu. Bu nedenle tazminat talep ederim" diye yazılması gerekir. Davalı ise müdafaa takririnde  "Olay öyle olmadı, böyle oldu,  bu nedenle tazminat vermek zorunda değilim," diye savunmasını yapacaktır. Yargıç da  layihaları okuduğu zaman duruşmada hangi olayların tartışılacağını anlayacaktır.

Sistemimize göre bir davada  taraflar arasındaki gerçek anlaşmazlığın ortaya çıkarılması ve sonuçlandırılması gerekir. Yan konularla veya usul tartışmaları ile zaman kaybetmek ve  bu konulara dayanarak davayı sonuçlandırmak doğru değildir. Çünkü bu durumda gerçek anlaşmazlık sona ermeyecek ve başka  şekilde devam edip sorun yaratacaktır. Bu nedenle hukuk sistemimizde  usul kurallarının  taraflar arasındaki gerçek anlaşmazlığı ortaya çıkaracak ve sonuçlandıracak şekilde yorumlanıp uygulanması önemlidir.

Bu bilgiler ışığında şöyle düşünebiliriz. Bir duruşmada davalı " Bu talep takririnde eksiklik var. Yazılanlardan  hangi  olayların kanıtlanacağı anlaşılmıyor ve davaya  hazırlanamadım" diyebilir. O zaman yargıç eksik bilginin tamamlanması için önlem alacaktır. Bunun için ya talep takririnin değiştirilmesine  ya da ayrıntılı bilgi verilmesine emir verebilir.  Eğer  davalı "Ben hangi olayların iddia edilip kanıtlanacağını çok iyi anladım. Hazırlanmam konusunda da hiçbir eksiklik yok. Fakat önemli olan davacının bir formaliteye uyması ve kanıtlayacağı her şeyi yazmasıdır.  Formaliteye uymadığına göre davayı kaybetmesi gerekir" derse  Anglosakson usul hukukunun dışında bir iddia yapmış olur. Hele bu iddiayı yeterli bulmaz ve "Mademki avukat başlangıçta olayları yazarken bir hata yaptı, eksikliği artık  düzeltmek  mümkün değil, davayı kaybetmesi gerekir " diye bir iddia öne sürerse tamamen sistem dışına çıkmış olur. Çünkü o zaman tarafların esas anlaşmazlık konusu tartışılmayacak ve  avukatın ne yazdığı veya yazarken ne hata yaptığı ile ilgili bitmez  tükenmez tartışmalar başlayacaktır.

İşte Anglosakson sistemin düşebileceği çıkmaz budur. Tarafların mücadelesi sonucu gerçeği en iyi şekilde ortaya çıkarmak ve en adil bir kararla sonuçlandırmak için  düşünülmüş bu sistem bir anda gerçeğin ortaya çıkmasını engelleyen ve konu ile ilgisi olamayan usul konularının tartışıldığı bir  sistem haline gelmektedir. "Case Management" Kontinental etkiyle formaliteleri artırmıştır. Bu durumda adil yargılamadan daha da uzaklaşmamız ve sistemimizi   yozlaştırmamız  olasıdır.

Şu anda KKTC yargısının karşı karşıya bulunduğu en önemli sorunlardan  biri usul kurallarına bazen amaçlarına ters bir anlam verilmesi ve bu kuralların  gerçeğin ortaya çıkmasını engelleyecek şekilde yorumlanıp uygulanmasıdır. Böylece bazen  taraflar arasındaki esas anlaşmazlık konusundan uzaklaşılmakta ve usul tartışmaları ile davaların  sonuçlanması gündeme gelmektedir.

Hukukçuların tekrarladıkları bir söylem vardır. Bir davada ne kadar fazla usul tartışması yapılırsa adaletten o kadar  uzaklaşılıyor demektir. Çünkü bu durumda  tarafların haklı olup olmadıkları nedeniyle değil,  avukatların bir usul hatası yapıp yapmadığı gerekçesi ile karar verilir.

"Odgers on Pleadings and Practice"  isimli kitap layihaların nasıl hazırlanacağını ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Anglosakson hukuk usulünün anlatıldığı bu kitap hukuk sistemimizi tanımak isteyenlere bilgi verecek en önemli kaynaktır. Ülkemiz hukukçuları ülkemizde uygulanan  usul hukukunun okutulduğu okullarda okumadıkları  için bu kitabı tanımıyorlar. 

İngilterede hukuk tahsili yapanlar dahi genellikle usul hukukunu okutan okullarda okumamaktadırlar. Bu nedenle mezun olup ülkemize döndükleri zaman hukuk sistemimizi öğrenmeden mesleğe atılıyorlar. Usul kurallarını daha sonra deneyerek yani el yordamıyla öğrenmeye çalışıyorlar. Kendilerini  hatalı bir pratiğin içinde bulup yapılan hatalara hata ekliyorlar.

Bu nedenlerle ülkemizde Anglosakson usul hukukunun öğretilmesi önemli bir ihtiyaçtır.  Baronun veya Yüksek Mahkemenin usul hukukunu anlatan "Odgers on Pleadings and Practice" isimli kitabı veya bu konuyu anlatan benzer bir kitabı tercüme ettirerek hukukçuların bilgisine getirmesi yargımıza büyük  hizmet olacaktır.

Sistemimize Uygun Layiha Nasıl Hazırlanmalı?
Bir dava layihasına neler yazılmalıdır? Önemi nedeniyle bu konu üzerinde biraz daha durmak istiyorum. Hukuk Muhakemeleri Usulü Tüzüğümüz  bir layihaya ne yazılması gerektiğini anlattığı gibi nelerin yazılmaması gerektiğini de belirtmiştir. En  pratik yöntem önce nelerin yazılmaması gerektiği üzerinde durmaktır. Böylece  nelerin yazılması gerektiğini de  öğrenmiş oluruz.

Usul Tüzüğümüze  ve
"Odgers on Pleadings and Practice"  isimli kitabın anlattıklarına  göre dava layihalarına   a)Yasal iddialar yazılmamalıdır. b) Olayları kanıtlayacak deliller yazılmamalıdır. c) Teferruat yazılmamalıdır.

Layihalara  olaylar özet olarak   yazılmalı, bu olaylara uygulanacak hukuku bulma görevi  yargıca bırakılmalıdır. Olayları kanıtlayacak delillerin sunulması ise duruşma gününe bırakılmalıdır. Bunun gibi teferruatın da dava layihalarına yazılmaması gerekir.

Bu gün Mahkemelerimizde yazılan layihaları gözden geçirdiğimiz zaman bu ilkelerin ne kadar uzağında olduklarını görürüz. Bir nevi Anglosakson, Kontinental karması sistem oluşmaya başlamıştır. Maalesef en tehlikeli olan da budur. Çünkü daha önce anlattığımız gibi   bu durum trafiğin bazen yolun solunda bazen sağında gitmesine benzemektedir. Ortaya çıkan karmaşanın kazalara neden olması  kaçınılmazdır.

Talep takririne yazılan bir husus  olayın özü mü yoksa teferruat mı? Bu konuda tereddüt  etmek olasıdır. Bu sorunu çözmek için  pratik yöntemler aramalı ve adil bir çözüm bulmalıyız.  Davalı  talep takririnde yeterli bilgi olmadığı kanısında ise, yani duruşmada tartışılacak olayları yeterince anlayamamışsa davacıdan  ayrıntılı bilgi isteyebilir. Bu durumda yargıcın ayrıntılı bilgi verilmesini emretmesi  uygun olacaktır. Ancak bu emrin verilmesi  bir formalite eksikliğinin giderilmesi için değil, duruşmanın daha adil olmasını sağlamak için gerekli olmalıdır.

Eğer eksiklik olayın özüne ilişkin ise
yargıç davayı erteleyerek talep takririnin tadiline emir verebilir. Özetle "Layihalara şu yazıldı bu yazılmadı" tartışmaları ile zaman kaybetmek doğru değildir. Çünkü bir davada  amaç taraflar arasındaki gerçek anlaşmazlık konusunu Mahkemenin önüne getirmek ve bu konuda bir karar verilmesini sağlamaktır. Bir tarafın hatası  sonucu bir olay belirtilmemişse eksikliğin kalıcı olmasını istemek doğru değildir.  Hatayı yapan taraf, hata nedeniyle karşı tarafta  oluşan zararı karşılayarak, yani boşa giden masrafları ödeyerek bilgi eksikliğini giderebilmelidir.

"Odgers on Pleadings and Practice"  de talep takririne  nelerin yazılması ve nelerin yazılmaması gerektiği örneklerle anlatılıyor.  Kitaptaki bilgilerin büyük bölümünü  KKTC hukukçuları bilmediği için, birçok avukat  layihalara  gereksiz hususları  yazıyorlar. Bir davada yasal iddiaların, bu  iddiaları kanıtlayacak delillerin ve teferruatın yazılmaması gerektiği halde bunları yazmak zorunda olduklarını zannediyorlar ve bu nedenle  uzun layihalar ortaya çıkıyor.

Uzun layihalardan sonra   "Şu yazıldı,  şu yazılmadı" şeklinde  tartışmalarla zaman kaybedilmektedir. Bu nedenle davalarda uzun ertelemeler olmaktadır. Birçok hukukçu karşı tarafa "Bu iddiayı layihaya yazmadığına göre artık kanıtlayamazsın ve Mahkeme dikkate alamaz"  itirazını yapmaktadır. Bu itirazla karşılaşmak istemeyenler de her olasılığa karşı  her şeyi yazma  eğilimi içine girmişlerdir. Böylece sisteme uygun olmayan bir değişim gerçekleşmektedir.

Özellikle "Case Management" in ülkemize getirdiği "talimat" aşaması büyük sorunlar çıkarmaya adaydır. "Talimat aşamasında  bir iddiayı yapmayan  veya  belgeyi sunmayan taraf, daha sonra bu iddiayı yapamaz ve belgeyi sunamaz." şeklinde bir görüş hatalıdır. Bu yaklaşım tarafların tüm iddia ve delilleri eksiksiz tartışmalarına fırsat vermek isteyen ve böylece maksimum adaleti gerçekleştirmeye çalışan  sistemimize uygun değildir. 

Talimat aşaması ve daha sonra eksiklerin tamamlanamaması  her ihtimale karşı birçok gereksiz iddia ve belgenin sunulmasına neden olacak ve işin içinden çıkılmaz usul tartışmaları ile  yargıyı adaletten uzaklaştıracaktır. Halbuki iyi bir yargı sisteminde gereksiz konuların tartışılmasından uzak durmak gerekir. Taraflar kendi aralarında anlaşarak gereksiz konuları tartışmaktan uzaklaşmaya yönlendirilmelidirler. Usul kuralları gereksiz konuların tartışılması ile zaman kaybedilmesini önleyecek şekilde yorumlanıp uygulanmalıdır.

40 yıl önce mesleğe başladığımda talimat aşaması yoktu ve dava layihaları 1,2 sayfayı geçmiyordu. Davalar daha süratle ve  adil bir sonuca ulaşıyordu.  Şimdi sayfalarca uzun layihalar yazıldığını görüyorum. Talimatla ilgili tartışmalarla vakit kaybedildiğini işitiyorum. Bu durum  sistemin dışına çıkmaya başladığımızı göstermektedir. Layihalar ve talimatla ilgili olarak  sistemin bozulması  diğer bir çok sorunu birlikte getirecek ve yargının standardını düşürecektir.

Bu nedenlerle avukatlar uzun değil özet layiha yazmaya teşvik edilmeli ve herhangi bir itiraz durumunda eksikliğin  kolaylıkla giderilmesine fırsat verilmelidir. Eksikliğin cezası, bu eksikliğin  giderilmesi dolayısıyla  karşı tarafın zararını gidermek,  yani boşa giden masrafları ödemek olabilir, haklı bir davayı kaybetmek değil.

Usul kurallarının tarafların iradelerini eksiksiz ortaya çıkarmak, taraflar arasındaki gerçek anlaşmazlığın tartışılmasını sağlamak ve adil bir sonuca ulaşmak için kabul edildiği unutulmamalıdır. Kuralların bu amaçlara aykırı ve  tarafların iradelerini engelleyecek şekilde yorumlanıp uygulanması sistemin bozulmasına neden olacaktır.