Adil Yargılanma Hakkı

KKTC yargısında meydana gelen olumlu ve olumsuz gelişmeleri incelemeye devam edelim. Uyguladığımız Anglosakson sistemin temel ilkelerini göz önünde bulundurmamız gerektiğini gördük. Bunun yanı sıra KKTC Mahkemelerini dünyanın en adil mahkemelerinden biri haline getirme vizyonu ile konulara bakmalıyız. O zaman çeşitli konularda  çarpıcı gözlemler yapıp sonuçlara varmamız mümkün olabilir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6.cı maddesi Adil Yargılanma Hakkı başlığını taşımaktadır. Sözleşmenin bu maddesi üye devletlerde yargılamanın adil olması gerektiğini ifade etmektedir.  Bunun bir yenilik olduğunu ve yasalarımızı değiştirip adil yargılanma hakkını yasalarımıza koyarak  bu ilkeyi uygulamaya başlamamız halinde yargının daha iyi olacağını  öne sürenler vardır.

Halbuki biz gerek Kıbrısta gerekse İngilterede eskiden yargılamanın daha adil olduğunu, geçmişte  sistemin temel ilkelerinin doğru bir şeklide uygulanmasının buna olanak sağladığını biliyoruz. Eskiden olduğu gibi yargılamanın daha adil olması için sistemin temel ilkelerini öğrenmemiz ve uygulamamız gerektiğini düşünüyoruz.  "Adil yargılanma  olmalı"   diye  yasa yapmakla durum değişmeyecek ve  yargılama daha adil olmayacaktır.

Yüksek İdare Mahkemesinin Sorunları
1960 Kıbrıs Cumhuriyetin Anayasası doğal olarak Anayasa hukukunu Kıbrısa getirmiştir. Böylece Kontinental hukuktan etkilenebilecek bir hukuk  dalı sistemimize girmiştir. 1960 Anayasası bunun yanı sıra Kontinental Yönetim hukukunun da Kıbrısa gelmesine açık kapı bırakmıştır.

Hukuk Muhakemeleri Usulü  Tüzüğünün uygulanabildiği ölçüde yönetsel davalarda da uygulanması gerektiği ilkesi kabul edilmiştir. Anayasa davalarında Kontinental etkileri inceledik. Buna paralel olarak yönetsel davalarda da dikkatli olmak ve hukuk sistemimize aykırı gelişmelere fırsat vermemek gerekiyordu. Maalesef  gerçekleşen böyle olmadı. Yüksek İdare Mahkemesi her geçen gün daha fazla Kontinental usul hukuku ilkelerini uygulamaya başladı. Buna paralel olarak bu mahkemeden şikayetler arttı.

Kontinental Yönetim Hukukunu anlamaya çalışalım. Bu hukuk dalında devletin bir tüzel kişi olduğu görüşünden hareket edilmektedir. Devlet organları bir eylem yapabilmek için karar vermek zorundadırlar. Bu kararların  yasalara uygun olması gerekir. Bu nedenle vatandaşlara  devletin yasalara aykırı kararlarını iptal etme olanağı tanınmaktadır. Yasalara  aykırı karar iptal edilince devlet kararsız kalacak ve dolayısıyla herhangi bir yanlış iş yapamayacaktır.

Halbuki Anglosakson sitem böyle soyut bir görüşten  hareket etmemektedir. Bu görüşte   iptal davası yoktur. Birey kendisine haksızlık yapan  herhangi bir gerçek veya tüzel kişi aleyhine açtığı davayı devlet aleyhine de açabilmekte ve diğer kişilerden istediği talebin benzerini  devlete karşı da yapabilmektedir. Sonuçta Mahkeme soyut değerlendirmelerle vakit kaybetmeyip talep edilen emri verip vermeme konusunu değerlendirmektedir. Davacı haklı ise  devlet organının, yasaya  uygun  işlemi yapması için emir vermektedir.
Teorik olarak Kontinental yönetim hukuku doğru görünse bile pratikte Anglosakson sistemin getirdiği adaleti sağlayamamaktadır. Her şeyden önce Yüksek İdare Mahkemesi devlet organlarının  bir kararını iptal ettiği zaman bu organlar  karar vermemiş duruma gelmektedirler. Dolayısıyla  devletin hiç karar vermeme veya  farklı gerekçelerle
aynı doğrultuda karar verme olanağı ortaya çıkmaktadır. Böyle bir sonuçla karşılaşan  davacı  "Davayı kazandım, fakat  Hükümet Mahkeme kararına uymadı" diye şikayet  edecektir. Hükümetin Mahkeme kararlarına uymadığı görüntüsü yargıya zarar verecektir. Yüksek İdare Mahkemesi prosedürünü uygulayan Türkiyede bu eleştirinin sık sık yapıldığını işitiyoruz.

Herkes devlet organlarını her konuda yasalara uygun davranmaya davet etse ve iptal davası açsa sınırsız dava açılacaktır. Bu nedenle Yüksek İdare Mahkemesinde dava açılmasını engelleyen ön itirazlar öne sürülebileceği kabul edilmiştir.
"Yetkisizlik", " meşru menfaat" "hak düşürücü süre",  "kararın hazırlık kararı olup icrai karar olmadığı", gibi konularda yapılan ön itirazlar usul tartışmalarını tetiklemekte ve bitmez tükenmez usul tartışmaları yapılmaktadır. Çoğu kez usul  kurallarının adalet sağlamak için düşünülmüş kurallar olduğu unutulmakta ve bu kurallar bir kişinin hakkını elde etmesini engellemek için kabul edilmiş kurallar olduğu varsayılarak  değerlendirme yapılmaktadır. Bu nedenle birçok davada  taraflar arasındaki esas  anlaşmazlığın tartışılmasına  vakit kalmadan davalar bir usul engeline takılarak  sonuçlanmaktadır.

Hukukta akademisyenlerin tekrarladığı bir söz vardır. Bir davada ne kadar çok usul tartışması yapılıyorsa  taraflar arasındaki esas anlaşmazlığın çözümünden o kadar uzaklaşılıyor demektir. Dolayısıyla adaletten de o kadar uzaklaşılacaktır.
Bir çok olayda Yüksek İdare Mahkemesinde açılan davanın bir  benzerinin  Kaza Mahkemesinde açılması mümkündür. Orada Anglosakson sistem uygulanmaktadır. O zaman iki eşit taraf arasında sistemin temel ilkelerine uygun bir duruşma yapma ve usul tartışmaları ile zaman kaybetmeden adil bir sonuca varma olasılığı daha fazladır. Bu durumda devlet organlarını bağlayan bir Mahkeme kararı verileceği için  devletin kararsız kalması veya hatalı tutumunda ısrar etmesi söz konusu olmayacaktır.

1960 dan sonra  Yüksek İdare Mahkemesi prosedürü ülkemize gelince Kaza Mahkemelerinin yetkisinde  olan Anglosakson sisteme uygun yönetsel dava açma hakkı ortadan kaldırılmış değildir.  Eski prosedür iptal edilmediğine göre canlı  tutulup  işlerlik kazandırmakta  yarar  vardır.

Avukatların Ekonomik Sorunları
KKTC de avukatların sayısı  her geçen gün artmaktadır. Genç avukatlar  nasıl geçiniyorlar? Ailelerini nasıl geçindiriyorlar? İleride  nasıl geçinecekler? Bu  sorulara yanıt aradığımız  zaman ülkemizin ne kadar ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğu anlaşılır..
Avukatlar toplumun en değerli insanları arasında yer alırlar. Dünyada birçok halk özgürlüğünü avukatlara borçludur. Birçok devlet avukatların mücadelesi sonucu kurulmuştur. Bu kadar önemli bir kesimin bu kadar ciddi bir sorunla karşı karşıya olması tüm halkımızı ve geleceğimizi ilgilendirmektedir.
Acaba bu çapta büyük bir sorun nasıl çözülebilir? Hemen yanıt verelim. Böyle bir sorun Hükümetin hazırlayacağı ciddi bir plan ve  programla  çözülebilir. Böyle bir planın bütçeye yansıması olacaktır.

Çözüm yollarından biri İngiltere'de ve diğer bir çok ülkede uygulanan  adli yardım sisteminin KKTC de de uygulanması olabilir. Adli yardım devletin dava açmak isteyenlerin dava masraflarını karşılaması demektir.

Geniş bir perspektiften bakınca görürüz ki bir toplumda bir  kişinin haksızlığa uğraması ve hakkını elde edememesi sadece o kişiye zarar vermez. Herkes bundan zarar görür. Çünkü bir toplumda haksızlığa uğrayanların çoğalması tüm sosyal faaliyetleri etkiler. Bu nedenle  birçok ülkede devletler  haksızlığa uğrayan ve dava açmak isteyenlere yardım elini uzatmaktadırlar. Dava açmak isteyen kişiler  devlete başvurmakta  ve haklı olup davayı kazanma şansları olduğunu kanıtlamaları halinde dava masrafları devlet tarafından karşılanmaktadır.

Şikayetçi yine istediği avukata gidecektir. Davayı kazanırsa devlet ödediği masrafları karşı taraftan  alabilir.  Böylece devletin katkısı ile hem ülkede daha fazla adalet gerçekleşir hem de iş ihtiyacı içinde olan genç avukatların ekonomik sorunlarına çözüm bulunabilir.
Bu yöntem daha fazla memur atayarak işsizlik sorununu çözme gibi sakıncalı bir yöntemden oldukça farklıdır. Bir taraftan ülkeye daha fazla adalet getirecek diğer taraftan genç avukatların geçinme sorununa katkıda bulunacaktır. Adli yardım hukuk sistemimizi bozmayacak aksine daha ileri noktalara taşıyacaktır.

Adli yardım birçok Anglosakson ülkede uygulanmakta olup AB nin tüm üye devletlere tavsiye ettiği bir sistemdir. Kıbrıs gibi küçük bir yerde geniş çapta uygulanması için AB nin  ödenek ayırması söz konusu olabilir. Böylece AB,  KKTC yi dünyaya örnek bir ülke haline getirmek istediğini kanıtlayabilir.

Yargıtay Kararlarının Özetlenip Yayınlanması
Anglosakson sistemde Yargıtay kararlarının sadece mahkeme önündeki bir davayı sonuçlandırmadığını, benzer davaları etkilediğini ve yasalardaki boşlukları doldurarak hukukun oluşmasına katkı sağladığını gördük. Bu nedenle bu sistemde  Yargıtay kararlarının özetlenip yayınlanması  önemlidir. Bu çalışma sistemin düzgün çalışması için gereklidir.
Anglosakson sistemi uygulayan bazı Afrika ülkelerinde Yargıtay kararlarının özetlenip yayınlanması işine gereken önem verilmediğini işitiyoruz. Bu işin yargının önemli fonksiyonlarından bir olduğunu ve yapılmayınca tüm sistemin bozulabileceğini fark etmemiş olabilirler. Bu nedenle Yargıtay kararları dağınık kaldı. Özetlenmedikleri için kararları bulanlar da okuyup yararlanacak vakit bulamadılar. Bu nedenle söz konusu ülkelerde Yargıtay yol gösterici özelliğini yitirmiş ve yargı yozlaşmıştır.

Aynı durumun KKTC de de gerçekleşebileceği kaygısı içine giriyorduk. Bu nedenle bir grup hukukçu arkadaşla kararları özetlemeye çalıştık. Bu gayretin devam etmesini temenni edelim.

Yargıçların Soru Sorması
Anglosakson sistemde yargıcın pasif bir konumda kalarak davayı yönettiğini gördük. Buna uygun olarak kendi görüşünü açıklayan sorular değil, tarafların görüşlerini anlamaya yönelik sorular sorması gerekir. Örneğin taraflara "İddianızı şöyle anladım acaba doğru mu anladım?" diye sorması yerindedir.

Göreve başladığım  ilk yıllarda  kıdemli yargıçlar bu tür sorular sorar tarafların görüş ve iddialarını tam olarak anlamaya çalışırlardı. Bu yaklaşım inisiyatifin taraflarda olduğunu, dava sonunda konuyu özetleyip gerekçeli kararı verinceye kadar yargıcın  davaya müdahale etme niyeti olmadığını gösterirdi.

Daha sonra Anglosakson ilkelerden uzaklaşma  başladı. Kontinental sistemin etkisiyle yargıçlar kendi görüşlerini söyleyerek ve konuları tartışarak dava  yönetmeye başladılar.  Kontinental yargıçların yaptığına benzer bir tutum içine girdiler. Halbuki Kontinental yargıç gerçeği doğrudan kendisi aradığı için bağlı olduğu sistemin  gereğini yerine getirmektedir. Aynı davranışı bizim yapmamız sistemden  sapma anlamına gelir. Daha adil olduğunu gördüğümüz sistemimizi korumaya  özen göstermemiz gerekmiyor mu?

Yargıçların Saygınlığı
Kontinental ilkelerin sisteme girmesinin ortaya çıkardığı sorunlardan biri de Mahkemelerin temel taşı olan yargıçların saygınlığını  azaltmasıdır.

Kontinental  hukuk sisteminde dava yönetiminde yargıca daha fazla görev ve yetki verilmesi ilk anda yargıcın daha önemli ve saygın bir konuma geleceği izlenimini vermektedir. Ancak bu görüntü yanıltıcıdır. Pratikte ortaya çıkan sonuca baktığımız  zaman sistemimizde  yargıçların çok daha saygın olduklarını  görürüz. Bunun nedenini anlamak ise zor değildir.

Anglosakson hukuk sisteminde yargıcın dava yönetiminde pasif durumda kalması ona tarafsız olma özelliği kazandırır. Tarafsızlık ise yargının en önemli ve yargıca  saygınlık kazandıran özelliğidir. Yargıcın daha  sonra verdiği gerekçeli kararda tarafsızlığını koruması ve takdir hakkını adil karar vererek kullanması saygınlığını daha da artıracaktır. Kontinental  sistemde ise şikayetler yargıca yönelir. Çünkü başta davanın uzaması olmak üzere tüm sorunlarda yargıcın kusuru olduğu kabul edilir. Böylece yargıçlar toplum içindeki saygınlıklarını yitirirler.

Bu nedenlerle yargıçların tarafsızlığına ve saygınlığına büyük önem veren sitemimizden ayrılmamız doğru değildir.

Yargının Sosyal Konulara Müdahale Etmesi
Yargının daha otoriter  ve daha müdahaleci olması isteği sadece Anayasa Mahkemesinde dile getirilmemiştir. Ülkemizde yasal içeriği olan sosyal  konularda yapılan hataları görenler ve Hükümetten şikayetçi olanlar ümitlerini Yüksek Mahkemeye çevirmekte ve yargının girişimde bulunarak hiç değilse Hükümeti eleştirmesini beklemektedirler. Yargı yılı açılışlarında yapılan  eleştiriler kamu oyunda büyük kabul  görmektedir. Buna rağmen biz yargının kendi sınırları dışında eleştiriler yapmasına sıcak bakmadık. Çünkü amacımız dünyanın en adil yargısını oluşturmaktı. Bu ideal bizim için yeterli idi. Bunu kendi alanımız içinde kalarak gerçekleştirebileceğimizi düşünüyorduk. Diğer alanlara müdahale etmenin ve özellikle siyasal tartışmalara neden olacak eleştiriler yapmanın yarardan çok  zarar vereceğini düşünüyorduk.

Yargı Bağımsızlığına büyük önem veren, Yasama Meclisinin yaptığı yasalara saygı gösteren , yasaların yorumunda yasanın amacını dikkate alarak  Yasama Meclisinin iradesini doğru bir şekilde ortaya çıkaran, yasanın yargının takdirine bıraktığı alanı ise ülkemizin şartlarına uygun adil  içtihatlarla  dolduran bir yargı oluşturmaya çalıştık. Böylece KKTC Mahkemelerini dünyanın en adil Mahkemelerinden biri haline  getirme çabası gösterdik.

Sonuç
Tarafsız bir gözle incelediğimiz zaman KKTC Yargısının üstün özellikleri olduğunu görürüz. Bunun yanı sıra zaman içinde olumlu ve olumsuz gelişmeler olduğunu saptarız.

Hukuk sistemimizin  üstün özelliklerini korumaya ve olumsuz gelişmeleri önlemeye çalışmalıyız.

Uyguladığımız Anglosakson sistemin temel ilkelerine sadık kalıp adil içtihatlar oluşturarak KKTC Mahkemelerini dünyanın en adil Mahkemelerinden biri haline getirebiliriz.