Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve Anayasal Sorunlar


1
KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimi 19 Nisan 2015 tarihinde gerçekleşmek üzere. Geçen yıl 29 Haziran 2014 de yapılmış yerel seçimlerle birlikte Anayasa değişiklik önerileri de halkoyuna sunulmuştu. Bu önerilerin büyük oranda "hayır" oyuyla ret olması KKTC de ve KKTC ile ilgilenen herkeste  büyük şaşkınlık yarattı. Bu girişimin ve ortaya çıkan sonucun yasal etkileri oldu.  Arzu ederseniz bu sonucu inceleyelim ve karşı karşıya kaldığımız yasal durumu değerlendirmeye çalışalım.

Anayasa değişiklik girişiminin yerel seçimlerle  birlikte yapılması isabetli olmuştur. Böylece  ek masraf ve emek harcanmadan halkoyuna gidilmiş oldu. Acaba aynı yöntem diğer genel seçimlerde örneğin yakında gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı seçiminde de  uygulanamaz mı?  Geçmişte olduğu gibi kapsamlı bir öneri  değilse  bile Anayasamızda sorun yaratan bazı maddelerden kurtulmamız gündeme gelemez mi?

Bir an için bu soruya olumlu yanıt verdiğimizi düşünelim. O zaman sormak zorunda kalırız. Anayasamızda sorun yaratan maddeler nelerdir ve bu maddelerden nasıl kurtulabiliriz?
Bu sorulara yanıt vermeden önce genelde  yasa yapılırken veya bir yasada değişiklik yapılırken dikkat edilmesi gereken bir hususa değinmek yararlı olacaktır. İyi bir yasa yapabilmek için o konudaki tüm şikayetlerin eksiksiz ve hatasız saptanması gerekir. Bu yapılmadan akla gelen uzak olasılıkları düşünüp onlara çözüm aramak veya akademik bir yaklaşımla "Şöyle bir yasa yapılması daha iyi olurdu"  düşüncesi içinde hareket etmek doğru değildir. Bu nedenle öncelikle Anayasamızın sorun yaratan maddeleri üzerinde durmamız ve şikayetlerin neler olduğunu saptamamız gerekir.

Anayasamızı incelemeye başlayınca  ilginç özelliklerle karşılaşırız. Anayasamızda dünyanın hiçbir Anayasasında bulunmayan üstün özellikler olduğunu görürüz. Bunun yanı sıra hiçbir Anayasada bulunmayan ciddi  hatalarla karşılaşırız. Önce üstün özellikler üzerinde duralım.

KKTC Anayasasının üstün özelliği
Anayasamızın üstün özelliği yargı bağımsızlığını sağlamış olmasıdır.  KKTC Anayasası bu yönde  o kadar ileri gitmiştir ki dünyanın  hiçbir ülkesinde yapılmamış olanı yaparak Adalet Bakanlığını ortadan kaldırmıştır. Bu bakanlığın yetkilerini çoğunluğu yargıçlardan oluşan Yüksek Adliye Kuruluna vermiştir.

Bugün  Türkiye'de Başkanlık sistemine geçiş tartışmaları yapılıyor. Biz hukukçular biliyoruz ki Başkanlık sistemi kuvvetler ayrılığı ilkesine dayandığı zaman olumlu sonuç verir. İyi sonuç vermesi için o ülkede yargı bağımsızlığının  gerçekleşmiş olması gerekir. Bu durumda yargı bağımsızlığını gerçekleştirmiş  olan KKTC de Başkanlık sisteminin iyi sonuç verebileceğini söyleyebiliriz. Buna karşılık bunu henüz gerçekleştirememiş Türkiye'de Başkanlık sistemine geçmeden önce yargı bağımsızlığının sağlanması gerektiğini düşünürüz.
Türkiye yargı bağımsızlığı konusunda KKTC Anayasasını örnek alamaz mı? Niçin olmasın? Anayasamız bu konuda  tüm dünyaya örnek olacak hükümler içermektedir. Anayasamız  Adalet Bakanlığını iptal etmekle kalmamış,  yargı bağımsızlığını  en kusursuz şekliyle gerçekleştirmeye  çalışmıştır.

KKTC Anayasasının 141.ci maddesine  göre Yargıçların atanma, terfi, nakil ve disiplin işlemleri Yüksek Adliye Kurulu tarafından yapılır. Çoğunluğu yargıçlardan oluşan bu kurulda Hükümetin bir temsilcisi dahi yoktur. İşlemler Yüksek Mahkeme sekreterliği tarafından yürütülmektedir. Bu durumda Yargıya ilişkin kararların alınmasında Hükümetin müdahalesi değil  haberi dahi olmamaktadır.

Yargı bağımsızlığı  ülkemize  1975 Federe Devlet Anayasası ile gelmişti. O tarihten beri ülkemizde Adalet Bakanı yoktur. 1985 Anayasası ile  sistemde bazı düzeltmeler yapıldı. 1975 yılından beri ülkemizde  tüm dünyadan ileri bir yargı bağımsızlığı uygulanmaktadır. O zaman sormamız gerekiyor. Bu uygulama sorun yarattı mı? Uygulamadan şikayet edenler oldu mu?
1975 den sonra ülkemizde değişik siyasi partiler iktidara gelmiştir. Zıt siyasi görüşler ülkeyi yönetmiştir. Tümü Yargıya saygılı olmuştur.  Bir süre Yargının başında bulunmuş bir kişi olarak söyleyebilirim ki hiçbir şikayet işitmedim. Bu nedenle hiç  çekinmeden  Yargı bağımsızlığı uygulamasının   KKTC de başarılı olduğunu söyleyebilirim.

Dünya ülkelerini taradığımız zaman KKTC düzeyinde Yargı  bağımsızlığını  dünyanın en ileri  demokrasilerin bile  gerçekleştiremediğini görürüz. Bu başarıdan  Kıbrıs Türk Halkının kıvanç duyması gerekmez mi?

Anayasamızın hatalı özelliği nedir?
Bu üstün özellikten sonra Anayasamızda bulunan hatalı özellikler  üzerinde duralım. Anayasamızın başlangıç bölümünde devletin şekli ile ilgili  değiştirilemeyecek maddeler vardır. Bunların dışındaki tüm maddelerin değiştirilmesi mümkündür. Ancak değişimi gerçekleştirmek kolay değildir. Hatta imkansızdır.

Anayasamızın 162 ci maddesine göre Anayasa maddelerinin değiştirilmesi için Yasama Meclisinin  üye tam sayısının 2/3 çoğunluğunun oyu ve ayrıca halkoylaması gereklidir. Buna göre  Anayasamızda en küçük bir değişikliği yapmak için halkoyu veya referandum şarttır.
Bir Anayasada en küçük bir değişikliğin bile sadece halkoyu ile  gerçekleşebilmesi kuralı KKTC ye özgüdür. Dünyanın başka hiçbir Anayasasında böyle bir kural yoktur.

Anayasalar öz Anayasalar ve detaylı Anayasalar olmak üzere ikiye ayrılır. KKTC Anayasası detaylı bir Anayasadır. Yani genelde yasalarda bulunan bazı düzenlemeler Anayasada yer almaktadır. Böyle bir Anayasada en küçük bir değişikliğin bile halkoyu ile yapılabilmesi büyük sorunlar çıkarmaya adaydır. Nitekim KKTC de gerçekleşen budur.

Anayasamızı hazırlayan Kurucu Meclis daha sonra gelecek Meclislere güvenmemiş olacak ki herhangi bir değişiklik yapma yetkisini Meclislere değil halka vermek istemiştir. Yargı bağımsızlığı konusunda dünyanın en demokratik Anayasasını yapan Kurucu Meclisimiz değişim konusunda alışılmamış bir yol izlemeyi tercih etmiştir. Yasama Meclisinin yetkilerine demokratik ülkelerin hiçbirinde görülmemiş bir sınırlama getirerek referandumsuz değişiklik yapılmasını önlemiştir.

Değişim konusunda dünya Anayasaları nasıldır?
Değişim konusunda dünya Anayasaları sert ve yumuşak olmak üzere ikiye ayrılır.
Yumuşak Anayasalar normal yasalar gibi meclisteki nisabın oluşmasından sonra üyelerin çoğunluğunun oyu ile değiştirilebilen Anayasalardır. Yumuşak Anayasaya en iyi örnek  İngilteredir.  Demokrasinin beşiği kabul edilen İngilterede Anayasa ismi verilen ayrı bir metne gerek duyulmamış ve Anayasal kurallar değişik yasalarda yer almaya devam etmiştir.
İngilterede ilk Anayasal kurallar 1215 yılında kabul edilmiş Magna Kartada yani büyük sözleşmede yer almıştı  ve hala aynı yerde durmaktadır .  Magna Kartayı herhangi bir yasa gibi Parlamentonun basit çoğunluğuyla değiştirmek mümkün olduğu halde bunu yapmak kimsenin aklına gelmiyor.

Katı Anayasalarda ise Anayasa maddelerinin değişimi zorlaştırılmıştır.
Türkiye ve KKTC Anayasalarının değişim açısından kıyaslanması
Türkiye Anayasası dünyanın en katı Anayasalarından biridir. 1982 Anayasasına göre değiştirilemeyecek maddelerin dışındaki diğer maddeleri  değiştirebilmek için Meclis üye tam sayısının 2/3 sinin  oyu gereklidir. Bu oran bulunduğu zaman artık halk oyuna başvurmaya gerek yoktur. 2/3 oran bulunamazsa Meclisin 3/5 ünün oyu ve buna ek olarak referandumla Anayasada değişiklik yapmak mümkündür.

Türkiye Anayasası da KKTC Anayasası gibi detaylı bir Anayasadır. Böyle bir Anayasanın hatalar içermesi veya uygulama başlayınca değişim ihtiyacı duyulması kaçınılmazdır. Bu nedenle Türkiye'de 1982 yılından sonra birçok konuda iktidarla muhalefet anlaşarak halkoyuna başvurmadan Anayasa değişikliği gerçekleştirmiştir. Anlaşma sağlanamayan ve rejim değişikliği öngören Cumhurbaşkanının  halkoyu ile seçilmesi konusunda ise iktidar 2/3 oyu sağlayamamış sadece 3/5 oy sağladığından halkoyuna başvurulmuş ve değişiklik halkoyu ile gerçekleşmiştir. Bu değişiklikten sonra Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmiştir.
Bir de KKTC Anayasasına bakalım. KKTC Anayasasında iktidarla muhalefetin anlaştıkları yani meclis tam sayısının 2/3 çoğunluğunun sağlandığı zamanlarda dahi değişiklik yapılamamaktadır. Daha doğrusu  KKTC Anayasasında  herkesin hatalı olduğunu kabul ettiği, Meclis üyelerinin oy birliği ile değişmesini istediği konularda dahi referandum şarttır. Dünyanın hiçbir Anayasasında böyle bir kural yoktur. Bu durum ülkenin yasal durumunun  kilitlenebileceği anlamına gelir. Nitekim bugün içinde bulunduğumuz durum budur.

Üç gün sürecek bu yazı dizisinde Anayasamızdaki üstün özelliklerle hatalı yönleri inceleyecek ve nasıl bir çözüm bulunabileceğini araştıracağız. Yazının yarınki bölümünde Anayasadaki hatalara somut örnekler vereceğiz.


2

Anayasadaki hatalar
Anayasamızda üstün özellikler olduğu gibi ciddi hatalar da vardır.
Örnek olarak Mahkemelerle ilgili bir sorun üzerinde duralım.
Ülkemizde Danıştay görevi yapan Yüksek İdare Mahkemesi çok az konunun dışında tek dereceli bir Mahkemedir.  Yani bu Mahkemede verilen kararların temyizi veya bizim deyimimizle istinafı yoktur. Anayasa yapılırken Kurucu Mecliste olan arkadaşlar  "Tek dereceli olmanın ne sakıncası var?  Nasıl olmasa iki dereceli de olsa son kararı aynı yargıçlar verecek değil mi?" diye düşünmüş olmalıdırlar. Bu nedenle tek dereceli bir Mahkeme oluşturmayı tercih ettiler. Halbuki bu doğru bir görüş değildi.  Çünkü bir yargı organının düzgün çalışabilmesi için iki dereceli olması şarttır.

Hukuk sistemimizde Üst Mahkemenin işlevi sanıldığı gibi İlk Mahkemenin yaptığı işi tekrarlamak değildir. İlk Mahkeme olguları değerlendirerek bir bulgu yapar ve hukuku uygular.  Üst Mahkeme ise verilen  kararda hata olup olmadığını gözden geçirir.
İlk Mahkeme,  karar verirken taraflardan birinin memnun kalmaması halinde  istinaf edebileceğini düşünmek zorundadır.  İlk Mahkeme kararını gözden geçiren Üst Mahkemenin ise verdiği kararın emsal oluşturacağını ve belirtilen ilkenin diğer davalarda da uygulanacağını düşünmesi gerekir.

Bu çalışma yöntemi yargının işini çoğaltmaz aksine azaltır. Çünkü istinaf veya temyiz görevini yapan Üst Mahkemenin verdiği karar otomatik olarak tüm benzer davalara uygulanacağından davalar azalır.

Tek dereceli olmanın yaratacağı diğer bir sorun eşit düzeyde Mahkemelerin verdikleri kararların  çelişkili  olma olasılığıdır.

Bu nedenlerle Yargının doğru çalışması ve beklenen adaleti sağlaması için iki dereceliğe ihtiyaç vardır.  KKTC de bu gerçek anlaşıldığı zaman tüm siyasilere Yüksek İdare Mahkemesinin iki dereceli olması gerektiğini anlattık. Tümü hemfikir oldu. Buna rağmen yasal bir değişiklikle durumu düzeltmemiz mümkün olmadı. Çünkü Anayasanın 152. maddesi Üst Mahkemenin yani Yüksek İdare Mahkemesinin yönetsel davaları dinlemeye "münhasır" yetkisi olduğunu belirtmektedir. Bu nedenle Anayasayı değiştirmeden yönetsel davaları iki dereceli hale getirmek mümkün değildi. 152. maddeden "münhasır" sözcüğünü çıkarmak ise çok zor veya imkansızdı.
Anayasada bulunan  "münhasır"  sözcüğü yönetsel davaları "sadece" Yüksek İdare Mahkemesinin dinleyebileceği anlamına geliyordu. Bu sözcük Anayasaya  hatalı bir  değerlendirme sonucu girmişti. Bu hatayı düzeltmek için halkoyu şarttı. Dünyanın diğer ülkelerinde örneğin Türkiye'de iki günde yapılabilecek böyle bir düzeltmeyi KKTC de yapmak mümkün değildi.  Bu nedenle Yargı yıllarca sorunlar yaşadı ve yaşamaya devam etmektedir.
KKTC de herkesin görüş birliği içinde olduğu ve Meclisin oybirliği ile benimsediği bir konuda bile referandum şarttır. Referandum gerçekleştirilemiyordu çünkü bir tek  maddenin halkoyuna sunulması son derece masraflı ve zahmetli olacaktı.  Değişik maddelerin müşterek bir taslak halinde halkoyuna sunulması da kolay değildi. Çünkü siyasi partilerin yapmak istediği farklı değişiklikler vardı. Tüm partiler bir değişiklik taslağı üzerinde anlaşamıyorlardı. Bu nedenle yıllarca tekrar tekrar tartışmalar yapıldığı halde bir sonuca ulaşılamadı. Bu nedenle Mahkemeler hatalı bir şekilde çalışmaya devam etti.

24 Haziran 2014 Anayasa değişiklik girişimi hataları düzeltebilecek miydi?
24 Haziran 2014 yerel seçimlerinde tüm partiler bir taslak  üzerinde anlaştılar ve  öneri halkoyuna sunuldu.
Anayasa referandumlarına genellikle Kurucu Meclislerin hazırladığı yeni bir Anayasayı yürürlüğe koymak için  başvurulur. O zaman halka siyasi iradeyi onaylayıp onaylamadığı ve  yeni bir başlangıç yapmak isteyip istemediği sorulur. Halbuki  24 Haziran 2014 girişiminde  halka Anayasanın bir kısım maddelerinde değişiklik yapmak isteyip istemediği  sorulmuştu. Halka detaylı yasal düzenlemeler konusunda görüşü sorulmuştur. Anayasa yapımına halkın katılması istenmiştir. Dünyada gerçekleşen  Anayasa değişikliklerine  baktığımız zaman buna benzer bir girişimin başarılı olduğu bir olaya rastlayamıyoruz. Dünyada KKTC Anayasası kadar katı bir Anayasa olmadığı için  böyle bir yönteme başvurma gereği duyulmamış olabilir.

İlk kez KKTC nin uyguladığı bu yöntem sağlıklı değildi. Çünkü halkın taslaktaki önerilerin neler olduğunu tam olarak anlaması mümkün değildi. Diyelim ki halk yeterince bilgi sahibi oldu. Taslaktaki önerilerden   bazılarını beğenip diğerlerini beğenmediği zaman nasıl karar verecekti?  Diyelim ki öneriler bir birinden ayrıldı ve  her konuda halkın ayrı ayrı oy vermesi istendi. Halk bu maddelerin her birinin yasal sonuçlarını değerlendirebilecek miydi? Özetle KKTC Anayasası dünyanın hiçbir yerinde denenmemiş bir yöntemi uygulamış ve işleri çıkmaza sürüklemişti.

Geçmişe dönerek 24 Haziran 2014 referandumunu sorguladığımız zaman sonucu  beğenen ve beğenmeyen kesimler olduğunu görürüz. Öne sürülen görüşlerin tümünde  haklılık payı vardır. Bu nedenle farklı görüş sahiplerine  saygı duymak gerekir.

Şahsen ben önerinin  ret olmasının daha isabetli olduğu kanısındayım. Önerinin kabul edilmesi bizi daha büyük çıkmazlara sürükleyecekti. Çünkü  taslakta detaylı kurallar vardı. Genelde  yasalarda yer alması gereken  bu kurallarda hatalar bulunabileceğini ve değişim ihtiyacı duyulacağını biliyorduk. Maalesef bu hataları düzeltmek yine mümkün olmayacaktı. Çünkü değişim maddesi olan 162.ci madde değişmemişti. Geçmişte çektiğimiz sıkıntılar daha büyük boyutlarda tekrar  karşımıza çıkacaktı. Bir iki yıl geçmeden değişiklik tartışmaları başlayacak ve Mecliste  oybirliği sağlanan konularda bile  değişiklik yapılamayacaktı.
Yazının yarın yayınlanacak son bölümünde sorunlara çözüm bulmanın yollarını arayacağız.

3

Sorunları çözmek nasıl mümkün olabilir?
Yaptığımız analizler bizi Anayasamızın 162.ci maddesinin hatalı olduğu, bu madde değiştirilmezse sorunların ortadan kalkmayacağı sonucuna götürmektedir. O zaman sormamız gerekiyor. 162.ci maddede nasıl bir değişiklik yapılabilir? Eğer sert bir Anayasa istiyorsak dünyanın en sert Anayasalarından biri olan Türkiye Anayasasını örnek alabiliriz. Yani Meclis üyelerinin 2/3 den fazlasının oyu ile halkoyuna başvurmadan Anayasa maddelerinde değişiklik yapılabileceğini, bu çoğunluğa erişilemediği zamanlarda ise belli bir çoğunluğun oyu ile  referanduma gidilebileceğini  kabul edebiliriz.

Böyle bir sistemi uygulayan Türkiye Anayasası sert olmakla birlikte hiç değilse kilitlenmemiştir. Sistem çalışır durumdadır. Ondan daha sertini yapmak, dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş, sorunlar çıkardığını yaşayarak gördüğümüz bir sistemde ısrar etmek doğru olamaz.

Bu nedenle gelecek Cumhurbaşkanı seçimi ile birlikte sadece 162. ci maddeyi halkoyuna sunmak ve bu maddede mevcut anomaliyi ortadan kaldırmak yerinde olabilir.  Bu değişiklik yapıldıktan sonra Meclis Anayasada  değiştirilmek istenen  maddeleri bir paket halinde değil tek tek ele alarak ve dikkatle inceleyerek doğru düzeltmeler yapabilir. Böylece hukuk sistemimize işlerlik kazandırılmış olacaktır.

Meclisin 162.ci maddeyi değiştirmesi önünde engeller
Deneyimlerimiz ve hukuk bilgimiz bizi diğer değişiklik önerilerini bir tarafa bırakıp sadece 162 .ci maddeyi değiştirmeye odaklanmamız gerektiğini gösteriyor. Bu değişikliğin yapılması  Meclisin yetkilerinin artırılması anlamına gelecektir. O zaman sormamız gerekiyor.
Meclisin  kendi yetkilerini artıracak bir değişikliğe sıcak bakması gerekmiyor mu?
Buna  rağmen bu değişikliğin kolay  olmayacağını görüyoruz. Bunun nedenini anlamak için geçmiş Anayasa değişiklik tartışmalarını göz atmamız  yararlı olacaktır.

Geçmiş  tartışmalardan anlaşıldığına göre bir kısım milletvekilleri Anayasadaki  geçici 10 uncu maddenin değişmesini istemekte diğer bir kesim ise bu maddenin değişmesine şiddetle karşı çıkmaktadır. Bu maddede değişim kolaylığı sağlanması dahi kaygı ile karşılanmaktadır.
Geçici 10 cu madde düzgün bir Türkçe ile yazılmamıştır. Özetle Kıbrısta bir anlaşma oluncaya değin KKTC nin güvenliğinden Türk Silahlı Kuvvetlerinin sorumlu  olduğu anlamına gelmektedir. Bu konuda farklı görüşte olanları anlamak mümkündür. Ancak bir hukukçu olarak bu tartışmalar bizi ilgilendirmiyor. Çünkü amacımız KKTC nin hukuk sistemine işlerlik kazandırmaktır.  Siyasal tartışmaların dışında kalarak  KKTC yi örnek bir yasal düzene kavuşturmaktır.

Konuya bu açıdan baktığımız zaman sorunun kolaylıkla çözülebileceğini görürüz.  Değişim kolaylığı sağlanmasında kaygı duyulan geçici 10. cu madde ve ona benzer maddeler ayrılarak değişiklikleri eskiden olduğu gibi halkoyu şartına bağlanabilir. Bu şekilde kaygı duyulan ve referandum şartına bağlı kalan maddeler büyük bir olasılıkla 5,10 maddeyi geçmeyecektir. Böylece Anayasa maddelerinin büyük çoğunluğu üzerindeki değişmezlik şartı ortadan kalacaktır. O zaman Anayasa maddeleri 3 gruba ayrılmış olacaktır. Hiç değişmeyenler, referandumla değişebilenler ve Meclisin 2/ 3 den fazlasının oyu ile değişebilenler. Böylece normal bir Anayasaya kavuşmuş olacağız.

162 maddenin değişmesi önünde ikinci engeli şöyle özetleyebiliriz. Öne sürülen bir görüşe göre değişiklik yetkisini halkoyu şartına bağlamakla Anayasa  halka güvendiğini Meclise güvenmediğini göstermiştir. Bu yetkinin halktan alınıp  Meclise verilmesi anti demokratik bir gelişme olacaktır.

İlk bakışta doğru gibi görünen bu görüşe katılmak mümkün değildir. Kapsamlı bir Anayasa yapmak yani yasalarda yer alabilecek düzenlemeleri Anayasaya koymak ve daha sonra  en küçük bir değişikliğin bile halkoyu ile gerçekleşebileceğini kabul etmek bizi doğrudan demokrasi tartışmalarına götürür.
Doğrudan demokrasi halkın kendi kendini yönetmesi ve yasaları doğrudan halkın yapması anlamına gelir. Bu görüşe göre yasa yapma yetkisini halktan alıp Meclise vermek demokrasiden uzaklaşma anlamına gelir.

Doğrudan demokrasi, kulağa çok hoş  gelen fakat uygulamada ümit edilen sonucu vermeyen bir görüştür. Dünyada  bu görüşü deneyenler başarılı olamamıştır. Bu gün sadece İsviçrenin bazı kantonlarında bu uygulamanın izine rastlamak mümkündür. Orada da sorun yarattığı için  terk edilmek  üzeredir.

KKTC ye nasıl bir düzen getirmek doğrudur?
Bizim KKTC  halkını  dünyada mevcut en iyi olanaklardan yararlandırmaya çalışmamız gerekir. Halkımıza dünyanın en iyi yasalarını sunmalıyız. En iyi yasalar dendiği zaman denenmiş ve başarılı olmuş en iyi yasaları anlamak gerekir. Denenmemiş veya denendiği her yerde büyük sorunlar çıkarmış görüşleri  ne kadar güzel görünürlerse görünsünler  halkımıza uygulamaya çalışmamız doğru olamaz. Çünkü halkımız deneme tahtası değildir. Bırakalım riskli görüşleri zengin ülkeler denesin. Bunun sıkıntısını onlar yaşasın.

24 Haziran 2014 referandumu ile bilerek veya bilmeyerek doğrudan demokrasiyi denemiş durumdayız. Çünkü yasa yapımına halkın katılması istenmiştir. Yasa niteliğindeki düzenlemelerin  sadece halkoyu ile değiştirilebilmesinin sıkıntılarını 1975 den beri yaşamaktayız. Birçok akademisyen KKTC de gerçekleşen 24 Haziran 2014 girişimini doğrudan demokrasinin başarısız bir denemesi olarak incelemeye değer bulacaktır.

Geçmiş tartışmaları gözden geçirince bir kesimde siyasilere duyulan güvenin sarsıldığını bu nedenle Meclise daha fazla yetki verilmesini doğru görmediklerini anlıyoruz. Meclise duyulan saygınlığın azalması ülkemize özgü bir durum değildir. Bunun nedenini seçim sisteminde arayabiliriz. Akademik çalışmalar, ülkemizde uygulanan D.Hont sisteminin uygulandığı diğer ülkelerde de benzer bir durumun ortaya çıktığını, siyasilerin saygınlıklarını yitirdiğini gösteriyor. Bu nedenle KKTC Meclisinin daha saygın duruma gelmesini isteyenlerin Meclisleri saygın olan ülkelerin seçim sistemlerini gözden geçirmelerinde yarar vardır. Bunu yapmayarak başarısız olduğu kanıtlanmış olan  doğrudan demokrasi uygulamasında ısrar etmek  doğru değildir.

Görevimiz dünyanın en iyi hukuk sistemini ülkemize getirmek olmalıdır. Bunun için dünyada denenmiş ve başarılı olmuş sistemler üzerinde durmalıyız. 162.ci maddenin Cumhurbaşkanlığı seçimi ile birlikte değiştirilmesi ve Yasama Meclisine hiç değilse 2/3 çoğunlukla Anayasa maddelerinin büyük bölümünü  değiştirme olanağı verilmesi  bu yönde atılmış ciddi bir adım olacaktır.