Maraşın Yasal Statüsü

Taner Erginel
Emekli Yüksek Mahkeme Başkanı

Rum Yönetimi Başkanı Anastasiadis  Kıbrıs görüşmelerine başlarken daha ilk aşamada  bir jest olarak Maraşın Rum Yönetimine verilmesini istemiştir. Bu önerinin BM özel temsilcisi Downer tarafından Türk tarafına iletilmesi ciddiye alındığını,  Rum taleplerinin  uluslar arası kamuoyunda yer etmeye başladığını göstermektedir. Bu talebe karşı Türk tarafı resmi görüşünü tekrarlamış ve  bu konunun bütünlüklü bir anlaşmada dikkate alınabileceğini söylemiştir. Bu nedenle Maraş konusu bir süre için buz dolabına konmuştur.  Ancak  daha sonra tekrar ısıtılıp karşımıza  çıkarılma olasılığı büyüktür. Bu nedenle KKTC deki hukukçuların Maraş konusu üzerinde çalışması ileride yapılacak girişimlere karşı hazırlıklı olması yerinde olacaktır.

Maraş'ın yasal statüsü nedir?  Kıbrısta kalıcı barışa katkıda bulunmak için Maraş la ilgili nasıl bir öneride bulunmak gerekir? Arzu ederseniz bu soruları birlikte sorarak yanıt vermeye çalışalım.

1)      Maraş gerçekten  geçmişte bir vakıf  malı mıydı?
Bu konuda fazla araştırma yapmamıza gerek yoktur. Çünkü kesin ve açık bilgi sahibiyiz. Gazi Mağusa Tapu Dairesi  elimizdedir.  Maraşta tapu sahibi olan Rumların koçan kopyaları da elimizdedir. Bu koçanların üzerlerinde açıkça  geçmişte vakıf arazisi olduğu ve daha sonra zamanaşımı nedeniyle Rumlara geçtiği yazılıdır. Elimizde bu şekilde hazırlanmış binlerce koçan olduğu söyleniyor.

Koçan kopyalarını görmek istedim. Bir tomar verdiler. Rast gele bir tanesini çıkarıp okuyalım. Elime aldığım koçan Maraşta bulunan 1 evlek alanında bir yerden söz ediyor. Pafta no. 74, Parsel no. 33/ 13 olan bu yerin 4 Rum kardeşe ait olduğu belirtilmiş. Koçanda ayrıca şu bilgiler var. Malın orijinal sahibi Abdullah Paşa Vakfı idi. Bu taşınmaz mal "Arazi mevkufe" idi. "Arazi mevkufe"nin hangi tür olduğu da açıklanmış ve "Mülhak vakıf" olduğu belirtilmiş. Mal zamanaşımı gerekçesi ile Panayi isimli bir Ruma geçmiş, daha sonra da miras yoluyla dört evladının olmuş.

Bu koçanların orijinalleri  Gazimağusa tapusunda olduğu için gerçek oldukları konusunda en küçük  kuşku duymamız olası değildir.
Dolayısıyla Maraşın eskiden vakıf malı olduğunu ve daha sonra özel kişilere devrolduğunu kesin olarak saptamış bulunuyoruz.

O zaman kendi kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor?  Bu devir  nasıl gerçekleşti?
          

2)Maraştaki vakıf arazileri Rumlara nasıl devroldu?
Elimizde olan koçan kopyalarından bu malların zamanaşımı ( prescription ) yoluyla özel kişilere geçtiğini öğreniyoruz.

Acaba bu işlem hangi yasaya dayanarak yapıldı?
Bu soruya yanıt vermek için geçmiş yasaları incelememiz gerekiyor.  Bu incelemeyi yapınca İngiliz döneminde  1907 yılında yapılmış  12 / 1907 sayılı bir yasa karşımıza çıkıyor. Ne diyor
"Taşınmaz Mal Tescil ve Değerlendirme Yasası"  isimli bu yasa ? "Bir taşınmaz malı sürekli ve ihtilafsız 10 yıl kullanan kişi malın sahibi olabilir. Bu kişi Tapu Dairesine başvurup tapusunu alabilir." diyor. Hemen belirtelim 12/1907 sayılı yasa sadece vakıf malları ile ilgili bir yasa değildir. Öyle anlaşılıyor ki İngiliz Yönetimi   taşınmaz malları kim kullanıyorsa onların ismine kaydetmek amacıyla genel bir uygulama içine girmişti.
Yasada hangi tür malların zamanaşımı ile elde edileceği bir bir sayılmıştır ve bu mallar arasında "Arazi Miri" ve  "Arazi mevkufe" de vardır.

Dolayısıyla İngiliz döneminde bir yasa yapıldığını ve Maraşın bu yasaya dayanarak  özel  kişilere  devrolduğunu kesin olarak saptamış bulunuyoruz.
Koçanların inceleyince Maraşın geçmişte Abdullah Paşa Vakfı ile Lala Mustafa Paşa Vakfı isimli vakıflara ait olduğunu anlıyoruz.
O zaman bir ikilemle karşı karşıya kalırız. "Ahkâmul Evkafa" göre bir taşınmaz malın zaman aşımı ile elde edilmesi mümkün değildir.  "Ahkamül Efkaf":     Vakıf yasaları ve ilkeleri anlamına gelmektedir. "Ahkamül Evkaf"ın uygulandığı bir ülkede vakıf  mallarının  zamanaşımı ile elde edilmesi nasıl mümkün olabildi?

İngiliz döneminde Kıbrısta "Ahkamül Evkaf"  yürürlükte miydi?
Bu soru bizi ciddi çalışmalara yönlendirecektir. Bu konuda İngiltere ile Osmanlı İmparatorluğu arasında yapılan 4 Haziran 1878 tarihli Savunma  Anlaşmasını  incelememiz gerekiyor.
Bu anlaşmayı incelediğimiz zaman 1Temmuz 1878 tarihli ekinde Vakıf mallarla ilgili özel hükümler olduğunu görürüz.

Yanlış tercümelerden ve yorumlardan korunmak için İngilizce metinden alıntı yapıyorum.

ANNEX TO CONVENTION of Defensive Alliance between Great Britain and Turkey, of 4 June, 1878. Conditions of British Occupation and Administration of Cyprus. Signed at Constantinople, 1 July, 1878.

The Right Honourable Sir A. H. Layard, G.C.B. <http://en.wikipedia.org/wiki/Order_of_the_Bath>, and his Highness Safvet Pasha, now the Grand Vizier of His Majesty the Sultan, have agreed to the following Annex to the Convention signed by them as Plenipotentiaries of their respective Governments on the 4th June, 1878:
Conditions of Occupation and Administration of Cyprus.
It is understood between the two High Contracting Parties that England agrees to the following conditions relating to her occupation and administration of the Island of Cyprus:
Mussulman Religious Tribunal.

I. That a Mussulman religious Tribunal (Mehkéméi Shéri) shall continue to exist in the island, which will take exclusive cognizance of religious matters, and of no others, concerning the Mussulman population of the island.
Superintendence and Administration of Mussulman Schools and other Religious Establishments in Cyprus.

II. That a Mussulman resident in the island shall be named by the Board of Pious Foundations in Turkey (Evkaf <http://en.wikipedia.org/wiki/Evkaf>) to superintend, in conjunction with a Delegate to be appointed by the British Authorities, the administration of the property, funds, and lands belonging to mosques, cemeteries, Mussulman schools, and other religious establishments existing in Cyprus.

Bu anlaşmaya göre Türkiye ve İngilterenin atayacağı  birer yönetici Kıbrısta Müslümanlara ait mallar, yatırımlar, camiler, mezarlıklar, okullar ve diğer dinsel kuruluşları birlikte yöneteceklerdi. Dinsel kuruluşlar Evkafı da kapsıyordu.Türkiyenin atayacağı  yöneticinin  vakıf malları "Ahkamül Evkaf"a aykırı  olarak yönetmesi düşünülemezdi. Bu nedenle iki devlet arasında yapılan anlaşmanın "Ahkamül Evkaf"ın yürürlükte kalacağını gösterdiği açıktır.

3)Başlangıçta  "Ahkamül Evkaf" ın yürürlükte olduğunu saptamış bulunuyoruz.  Daha sonra yürürlükten kaldırılmış olmaz mı?
Vakıf malları ile ilgili İngiliz döneminde çeşitli davalar olmuş ve bu davalar İstinaf (Temyiz) Mahkemesine taşınmıştır. Hakim Zeka Beyin İstinaf Mahkemesi yargıcı olarak gördüğü ünlü Tersefan çiftliği davası vardır. Bu davada geçmişte Vakıf olan bir malın zamanaşımı ile Rum köylülere geçtiği iddia edilmişti. "Ahkamül Evkaf" dikkate alınarak bu talep reddedildi.
Buna benzer diğer davalar da olmuştur. Bu davaların hiçbirinde "Ahkamül Evkaf"ın yürürlükte olmadığı veya yürürlükten kaldırıldığı iddia edilmemiştir. Bu nedenle İngiliz döneminde "Ahkamül Evkaf"ın yürürlükte olduğu açıktır. Daha ilginci İngiliz dönemi sona erdikten sonra da "Ahkamül Evkaf" yürürlükte olmaya devam etmiştir.

İngiliz dönemi sona erdikten sonra "Ahkamül Evkaf" yürürlükte kaldı mı?
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında "Ahkamül Evkaf "la ilgili bir madde vardır.
Article 110
The Autocephalous Greek-Orthodox Church of Cyprus shall continue to have the exclusive right of regulating and administering its own internal affairs and property in accordance with the Holy Canons and its Charter in force for the time being and the Greek Communal Chamber shall not act inconsistently with such right.

2. The institution of Vakf and the Principles and Laws of, and relating to, Vakfs are recognised by this Constitution.

All matters relating to or in any way affecting the institution or foundation of Vakf or the vakfs or any vakf properties, including properties belonging to Mosques and any other Moslem religious institution, shall be governed solely by and under the Laws and Principles of Vakfs (ahkamul evkaf) and the laws and regulations enacted or made by the Turkish Communal Chamber, and no legislative, executive or other act whatsoever shall contravene or override or interfere with such Laws or Principles of Vakfs and with such laws and regulations of the Turkish Communal Chamber.

Görüleceği gibi Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken iki halk arasında bir nevi sözleşme  niteliğinde olan Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının  110 uncu maddesinde "Ahkamül Evkaf" ın yürürlükte kalacağı belirtilmiştir.
Ancak bu yeterli olmamış ve 1960 yılında müşterek Yasama  Meclisinin kabul ettiği  ve Mahkemelerin uygulayacağı yasaları belirleyen "1960 Adalet Mahkemeleri Yasasında (1960 Courts of Justice Law)" aynı hüküm tekrarlanmıştır. Bu yasanın 29. cu maddesi  İngiliz döneminde uygulanmış hangi  yasaların uygulanmaya devam edeceğini açıklamaktadır. Bu yasalar arasında yine "Ahkamül Evkaf" vardır. Bir süre sonra biz  "1960 Adalet Mahkemeleri Yasası"nı iptal ettik ve onun yerine "9/ 76 Mahkemeler Yasası"nı kabul ettik. Aynı hüküm yeni  yasada da yer aldı.

Bu durumda şöyle bir tablo ile karşı karşıya kalıyoruz.  İngiliz döneminden önce "Ahkamül Evkaf" yürürlükte idi. İngiliz döneminde yürürlükte olmaya devam etti. Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde de yürürlükte kaldı ve halen yürürlüktedir. Yani kesintisiz olarak Kıbrısta uygulanmış bir yasa ve ilkelerle karşı karşıya bulunuyoruz.

"Ahkamül Evkaf" a göre bir  vakıf  malın zamanaşımı ile elde edilmesi mümkün olmadığına göre Maraşın özel kişilere devrinin yasal olmaması gerekir.

Bu noktada  ilginç bir husus daha dikkatimizi çekiyor.  İngiliz döneminde  1941 yılında  kabul edilen "Fasıl 224 Taşınmaz Mal Yasası" ile zamanaşımı ile mal kazanma yöntemi yürürlükten kaldırılmıştır. Yani İngiliz döneminin son zamanlarında, sadece vakıf araziler değil  diğer arazilerin de zamanaşımı  ile elde edilmesi olanaksız hale gelmiştir. Dolayısıyla   "12 /1907  Sayılı" yasa yürürlükten kalkmış ve Kıbrıs'ta zamanaşımı ile mal kazanımı tarihe karışmıştır. Bugün de KKTC de zamanaşımı ile mal kazanılması mümkün değildir.
Bu bilgilerden sonra karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor. Kıbrısta her zaman yürürlükte olmuş bir yasaya aykırı olarak bir çok vakıf mal özel kişilere devredilmiştir. Bir süre yürürlükte kalmış olan diğer bir yasaya  dayanarak devirler yapılmıştır. Bu çelişkiyi nasıl ortadan kaldırabiliriz?

Maraştaki devir işlemleri  "Ahkamül Evkaf" a göre yasal değildir. Bir süre yürürlükte kalmış olan  "12/1907 sayılı yasa"ya göre ise yasal olabilir. Bu durumda ortaya çıkan yasal çelişki nasıl çözülebilir?
Hukuk ilkelerinden hareket ettiğimiz zaman bu çelişkiyi şöyle ortadan kaldırabiliriz. Bir ülkede iki farklı yasa, farklı hükümler içerdiği zaman özel olan yasanın uygulanması  gerekir. 12/ 1907 Sayılı Yasa, Kıbrısta bulunan tüm mallarla ilgili bir süre yürürlükte kalmış genel bir yasadır. "Ahkamül Evkaf" ise vakıf mallarla ilgilidir. Hukuk ilkelerine göre özel yasanın önceliği vardır ve uygulanması gerekir. Çelişki durumunda diğer yasa geçerli olamaz.
"Ahkamül Evkaf"ın uygulanmasını gerekli kılan başka nedenler daha vardır. İngiliz döneminde Kıbrıs ta hangi yasaların geçerli olduğunu saptarken  İngiltere ile Türkiye arasında yapılmış 4 Haziran 1878 tarihli Savunma Anlaşması hükümlerini dikkate almak zorundayız.  Bu anlaşmaya göre Kıbrısın egemenliği İngiltere'ye devredilmiş değildi. Sadece bir bedel karşılığında  Kıbrısa tasarruf etme ve Kıbrısı yönetme hakkı (occupation and administration) İngiltereye devredilmişti. Böyle bir hakla adada bulunan devletin  yürürlükte kalmayı kabul ettiği yasa ve ilkelere aykırı olarak yaptığı bir yasa geçerli olabilir mi? Bu soruya fazla zorlanmadan yanıt verebiliriz. Geçerli olmazdı. Kaldı ki İngiliz Yönetiminin "Ahkamül Evkaf"ı yürürlükten kaldırma girişimi olmamıştır.
Bu nedenlerle İngiliz Döneminde  yapılmış  "12/1907 sayılı Yasa"nın  sadece diğer taşınmaz mallarla ilgili hükümlerinin  geçerli olduğu,  Vakıf mallarla ilgili hükümlerinin ise geçerli olmadığı sonucuna varıyoruz.  Dolayısıyla "Ahkamül Evkaf"a aykırı olarak vakıf malların zamanaşımı gerekçesi ile elde edilmesi yasal olamaz. Bu konuya tarafsız gözle bakanların hiç değilse devirlerin yasallığı tartışmalı işlemler olduğunu kabul etmesi gerekir.

Gazimağusa Kaza Mahkemesi  Maraşın yasal statüsü ile ilgili karar verdi mi?
Maraşla ilgili anlattığım bu görüşleri belki de tartışmamıza gerek yoktur. Çünkü bizim Mahkememiz bu konuda kesin  kararını  vermiştir.

Gazimağusa Mahkemesinin 27.12.2005 tarihinde verdiği 271/2000 sayılı kararda Maraşın büyük bölümünde  devir işlemlerinin geçersiz olduğu  belirtilmiştir. Vakıflar ve Din İşleri Dairesinin açtığı, Abdullah Paşa Vakfına ait malların yasa dışı olarak gasp edildiğini iddia eden bu davada KKTC Başsavcısı Akın Sait, önce savunma dosyaladıklarını fakat daha sonra yaptıkları araştırmada Davacının iddiaların doğruluğunu saptadıklarını, dava konusu  malların Abdullah Paşa vakfına ait olup gasp edilmiş olduğunu söyledi. Bu beyan üzerine söz konusu malların Abdullah Paşa Vakfına ait olduğu konusunda tespit kararı verilmiştir.

Böyle bir karardan sonra bu karar değişmeden ,  karara aykırı bir işlem yapmak yani Maraşı Rum Yönetimine vermek yeni bir hukuka aykırılık yaratacaktır. Bu konuda müzakere yapılacaksa hiç değilse ileride kararın değişmesi koşuluna bağlı olması gerekir.

Maraş gibi, bir çok kişinin evini iş yerini yaptığı büyük bir yerin bir veya iki vakfa ait olması adil mi?
İngiliz döneminde vakıf malların özel kişilere geçmesi sadece Maraşta gerçekleşmiş değildir. Tüm Kıbrısta geniş çapta zamanaşımı gerekçesi ile mal gaspı olmuştur.

"Ahkamül Evkafa"  a göre vakıf mallarının satılması veya  zamanaşımı ile elde edilmesi mümkün değildi. Bu mallar sadece uygun koşullarda takas yapılabilirdi. Bir ülkenin bu kadar büyük bölümünün  vakıf arazisi olması ve bu mallara bu kadar büyük sınırlamalar getirilmesi adil mi?

Bu soruya yanıt verebilmek için Osmanlı  vakıfları ile ilgili daha fazla ilgi edinmek zorundayız. Bize öğretmediler ve yeni öğreniyoruz. Osmanlı  İmparatorluğuna  "vakıf uygarlığı" ismi de verilmektedir.
Bilindiği gibi bu uygarlık Kıbrısa gelmeden önce Kıbrıs Rumlarının mülk sahibi olma hakları yoktu. Osmanlı yönetimi bir taraftan Rumlara özel mülk sahibi olma olanağı vermiş,  diğer taraftan  da Kıbrısın kullanılabilen arazilerinin yarıya yakınını vakıf arazisi haline getirmiştir.
Osmanlı imparatorluğu dünyada en uzun süre varlığını korumuş imparatorluklardan biridir. Varlığını bu kadar uzun süre koruyabilmesinin  nedenlerinden birinin de  vakıflarla ilgili düzenlemesi olduğu söyleniyor.

Vakfın basit tanımı  şöyledir : "Vakıf bir taşınmaz malın sürekli olarak bir amaca tahsis edilmesidir". Ancak nasıl bir amaç ? Osmanlı vakfı herhangi bir amaç için kurulamaz. Osmanlı vakfı bir taşınmaz malın Allaha ayrılması ve gelirinden hayır amaçları ile yaralanılması anlamına gelir. Taşınmaz mal Allaha ait bir mal  haline geldiğinden satılamaz ve zaman aşımı ile elde edilemez. Gelirinden başka ülkelerde devletlerin yaptığı hayır işleri  yapılacak ve kamu hizmetleri yerine getirilecektir.
Bu konuda yapılmış akademik bir çalışmadan alıntı yapmak istiyorum. Adem Kara ve Cemil Çelik Kıbrısta Vakıf Yönetimi ve denetimi isimli çalışmalarında şöyle diyorlar.

Vakıf sistemi sosyal güvenliğin temel kurumu olduğu kadar eğitim, kültür, diyanet, bayındırlık, sağlık ve sosyal yardım yatırımlarını yürüten malî bir kurumdur. Yine bu kesimlerde hizmet gören, müderris, şeyh, kâtip gibi kişilerin maaşlarını ödeyerek câri harcamaların önemli bir kısmını finanse eden bir kurum olarak Osmanlı malî teşkilatının, merkez maliyesi ve tımar sistemi ile birlikte üçüncü alt öğesidir.Vakfın esası, bir malı insanların faydalanması için, Allah'ın mülkü hükmünde olmak üzere, ferdî mülkiyet sahasından çıkarmaktır. Buna göre vakıf sisteminde finanse eden ve edilen olmak üzere iki unsur vardır. Finanse eden gelir kaynakları iktisadî ve sosyal hayatın esasları olan han, dükkân, çarşı, hamam, ziraî topraklar gibi taşınmazlar ile vakıf sandıklardan yapılan kredi faaliyetleridir. Bunlar esnaf ve tarımsal üreticiler için iş sahaları teşkil ederler.Bu kaynaklardan elde edilen gelirlerle hayır kurumları denen cami, medrese, zaviye, hasta hane, kervansaray gibi eğitim, din, bayındırlık, sağlık ve sosyal yardım kurumları ile sosyal güvenlik sistemi finanse edilir.

Bazı arkadaşlarımız Maraşın ilk aşamada Rum Yönetimine verilmesi ve bütünlüklü çözümün beklenmemesi gerektiğini söylüyorlar. Bu görüş Kıbrıs Türkünün geleneksel  özverili ve insancıl yaklaşımı nedeniyle öne sürülmektedir . Sanırım bu görüşte olanlar  Maraşı verirsek, bir anlaşma olacak, barış gelecek ve Kıbrısın Kuzeyi  bize kalacak zannediyorlar.

Maraşı vermek uzlaşma olanaklarını artıracak mı?
Maraşın verilmesini uygun bulanlar daha sonra  Taşınmaz Mal Tazmin Komisyonu kanalıyla mülkiyet sorununun çözüleceğini düşünüyorlar.  Bu görüş doğru olamaz, çünkü Vakıflar ve Din İşleri Dairesinin rakamlarına  göre  Maraşta  Kıbrıslı Rum bireylere verilen  koçan sayısı 5877 dir. 2005  de faaliyetlerine başlayan, yani 8 seneden beri çalışmalarını sürdüren Taşınmaz Mal Tazmin Komisyonunun bu güne kadar hallettiği olay sayısı 412 dir.

Tüm Kuzey Kıbrıstaki orijinal Rum mallarının miktarı elimizde değil. Çok yüksek bir rakam olduğuna kuşku yok. Bu nedenle Maraş pazarlık konusu olmaktan çıkarılırsa geriye kalan mülkiyet sorunlarının  Taşınmaz Mal Tazmin Komisyonu kanalıyla çözüleceğini düşünmek bir hayalden ibarettir.

Örneğin Vakıflar ve Din İşleri Dairesine  Kuzeyde  kilise malları tahsis edilmişti. Daire biraz dikkatli olur ve Annan Planını da  incelerse Maraş elinden gittiği anda bir gün Kuzeydeki kilise mallarının da elinden gideceğini anlayacaktır.

Maraş elden gittiği zaman iki halk arasında  anlaşma olasılığı da azalacaktır. Çünkü Maraş Rum Yönetiminin yumuşak karnıdır. Bu gün  mallarını geri almak isteyen Rumlar Rum Yönetimine uzlaşması için baskı yapaktadırlar. Maraş verildiği anda bu baskı ortadan kalkacaktır.

Ahkamül Evkafa göre zamanaşımı ile mal elde etmenin yasal olmadığını gördük. Ancak başka kişiler bu yerlerde mal satın almışlarsa yasal durum ne olacak ?
Maraş Ahkamul Evkafa aykırı olarak zaman aşımı ile Rumlara geçti . Daha sonra başka  kişilere devirler oldu. Mallar ya satıldı ya da miras olarak kaldı. Vakıf mallarını ilk alanların haksız olduğunu  ve bu malları alan Rumların  tapularının yasal olmadığını saptamış bulunuyoruz. Fakat daha sonra onlardan devralanlar için ne diyeceğiz?

Bir insan tapuya gittiği zaman orada gördüğü kayıtları doğru kabul ederek hareket eder. Bu nedenle iyi niyetli alıcının korunduğu ilkesi vardır. Şu halde ilk devirler yasa dışı olsa bile daha sonra yapılan devirlerin Maraşın statüsünü değiştirme ve yasal hale getirme olasılığı vardır. Bu noktada Rumların uluslar arası mahkemelerde çok şey söyleyebileceğini  tahmin edebiliyorum. Ancak bu konuda bizim de söyleyebileceğimiz sözler var.

Benzer sorun Kuzey Kıbrısta yapılan satış işlemlerinde de yaşanmıştır. Annan Planında BM uzmanları hiç çekinmeden Türklerin elde ettiği tapuların geçersiz olduğunu  varsaymış ve sadece bir kullanma hakkı varmış gibi hareket etmişlerdir. Yani  malın orijinal Rum mal sahibine ait olduğu varsayılarak değerlendirme yapılmıştır. Diyelim ki KKTC tapularını ilk alan onlara göre geçersiz bir yasaya dayanarak aldı, yani yasal mal sahibi olamadı. Daha sonra onlardan alanların tapularını geçersiz saymak nasıl mümkün olabildi?

İşte bize karşı uygulanmış ilkenin aynen  Maraşta da  kullanılmasını talep etmemiz gerekiyor. O zaman Maraşta'ki tapular önce veya sonra elde edilmiş olması fark etmeden  tümü orijinal mal sahibi olan Evkafa ait olacaktır. Bu iddiayı öne sürmek zorundayız. Çünkü  öne sürmemek bizim Rumlarla eşit haklara sahip olmadığımız ,eşit olmamayı kabul ettiğimiz anlamına gelir. Halbuki dünyada hiçbir halk diğer bir halkla eşit olmadığını, aynı haklara sahip olmadığını kabul etmez. Bu insan haklarına aykırı bir yaklaşım olur.

Barış nasıl sağlanabilir?
Rum komşularımıza şunu söylememiz gerekiyor .
"Biz geçmişte eşit haklara sahip iki  halk idik. Kıbrıs Cumhuriyeti iki halkın anlaşması sonucu ortaya çıkmıştı. Bu nedenle  devlet yönetiminde eşit hak sahibi idik. Eşitlik Kıbrısa barış getirmenin doğru yoludur. Kıbrısta ne kadar eşit olursak o kadar barış içinde olacağız. Bu nedenle bizi aldatarak veya müthiş propaganda gücünüze dayanıp baskı yaparak haklarımızı elimizden almaya çalışmanız doğru değildir. Barışa ulaşmak için kendiniz için istediğinizi bizim için de istemeniz yeterlidir."

Rumlar kendileri lehine  uyguladıkları ilkeleri  bizim için de uyguladıkları  anda Kıbrıs sorunu çözülebilir.  Annan Planında bize uyguladıkları ilkeleri Maraşta da uygulamaları halinde Maraşın vakıf malı olduğunu ve orijinal vakıf tapularının geçerli olduğunu kabul etmek zorunda kalacaklardır.

O zaman anlayacaklar ki Kıbrıs sorununun  doğru çözüm yolu global mal takasıdır. Toplu göç olan tüm yerlerde malların da global bir şekilde takas edilmesi gerekir. Bu yapılmazsa çok az kişi tatmin olacak Türk veya Rum halkların büyük kesimi mağdur olacaktır.

Global mal takası konusunda en başarılı örnek 1923 de Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan mübadele anlaşmasıdır. Bu anlaşmada malların global bir şekilde takas edilmesine karar verildiği için Anavatanlarımız arasında , Kıbrıs  sorunu başlayıncaya kadar  barış gerçekleşmiştir.

Sadece Maraş değil Güneyin belki de 1/3 ü Ahkamül Evkafa aykırı olarak  zamanaşımı gerekçesi ile Rumlara geçmiştir. Rum komşularımız bizim yerimizde olsalar  eski Evkaf mallarının tümünü geri talep edeceklerdi. Bizim de aynı hakka sahip olduğumuzu kabul etmeleri ve bu ilkeye dayanarak  global mal takası talep etmeleri halinde Kıbrıs sorunu çok kolay çözülebilir.