Uluslararası Adalet Divanı'nın, Kosova' nın bağımsızlığına ilişkin kararı ve KKTC ye olası etkileri
(1)
Uluslararası Adalet Divanı(UAD)'ın 22 Temmuz 2010 tarihli kararı
Kosova'nın 17 Şubat 2008 tarihinde bağımsız bir devlet olduğunu ilan etmesi üzerine Sırbistan, Uluslararası Adalet Divanı(UAD)'a başvurmuş ve kararın uluslararası hukuka aykırı olduğunu iddia etmişti. UAD, 22 Temmuz 2010 tarihinde açıkladığı tavsiye niteliğindeki görüş ile Kosova'nın bağımsızlık ilanının uluslararası hukuka aykırı olmadığına karar vermiştir. Bu karar Kosova'yı tanımış olan 69 devlete moral destek sağlamıştır. Karardan sonra Kosova'yı tanıyan devletlerin sayısında artış olması beklenmektedir.
Karar, dünya devletleri tarafından büyük ilgi ile karşılanmıştır. Devletlerin bağımsızlığı konusu sadece Kosova'yı değil birçok dünya devletini ilgilendirmektedir. Çünkü dünyada bağımsızlık talep eden ve bunun için çaba harcayan başka ülkeler de vardır. Acaba Kosova kararı bu ülkeleri nasıl etkileyecektir. Herkesin kendi kendine sorduğu ve yanıtlamaya çalıştığı soru budur.
Bağımsızlık ilan eden ve tanınması söz konusu olan diğer devletlerin başında KKTC gelmektedir. Kosova davasında gerek mahkeme kararında ve gerekse devletlerin mahkemeye sundukları görüşlerde KKTC ye değinilmiştir. KKTC nin bağımsızlığı bazen açıkça, bazen isim vermeden tartışılmıştır. Bu durumda bizim de Kosova kararını büyük bir dikkatle incelememiz ve tartışmamız gerekiyor değil mi?
Kosova kararının açıklanması, Kıbrıs Rum kesiminde KKTC nin tanınacağı yönünde kaygılara neden olmuştur. Bu kaygılar ciddi boyutlarda olmalı ki o tarihlerde Güney Kıbrısı ziyaret etmekte olan Alman Dışişleri Bakanı Westerwelle Rumlara kaygı duymamalarını kararın Kosova'ya özgü bir karar olduğunu ve Kıbrıs'ı etkilemeyeceğini söyleme gereği duymuştur. Westerwelle' nin açıklamasının Kıbrıs Rum Yönetimini ne ölçüde rahatlattığını bilmiyoruz. Ancak şunları söyleyebiliriz. Westerwelle'nin görüşleri kesin veya doğru olmaktan uzaktır . Kosova kararının bağımsızlık talep eden diğer ülkeleri ve KKTC yi etkileyip etkilemeyeceği tartışma konusudur ve uzun süre tartışılacaktır.
Kosova kararını incelemeye başladığımız zaman daha ilk bakışta ilginç özelliklerle karşılaşırız.
Kararın tavsiye niteliğinde görüş olması
Kosova kararının ilk dikkati çeken özelliği normal bir mahkeme kararı olmayıp tavsiye niteliğinde görüş olmasıdır. Kosova davasında izlenen bu yargılama yöntemi, diğer yargı organlarında pek görülmeyen ve mahkemelerin genellikle uygulamaktan kaçındıkları bir yöntemdir. Acaba bir mahkemenin tavsiye niteliğinde görüş vermesi ne anlama geliyor? Arzu ederseniz öncelikle bu konu üzerinde duralım.
Normal davalarda davacı ve davalı olmak üzere iki taraf bulunur. Mahkeme tarafları dinledikten sonra iki taraf arasında sorunu çözen bir karar verir. Verilen kararı icra etme olanağı vardır. Davayı kaybeden hükme uymayı reddederse kazanan taraf devlet gücünü kullanarak bu hükmü icra ettirebilecektir. Halbuki tavsiye niteliğindeki görüşte bu özellikler yoktur. Tavsiye niteliğindeki görüşlerin daha çok akademik bir soruya yanıt verdiğini söyleyebiliriz. Buna rağmen verilen görüşün birçok kişiyi etkilemesi söz konusudur. Mahkemenin görüşüne uyanlar hukuka uygun hareket etmenin rahatlığına kavuşurken diğerleri ters düşmenin rahatsızlığını yaşayacaklardır.
Mahkeme kararlarının emsal olması
Mahkeme kararlarının en önemli özelliği emsal olma özelliğidir. Bir mahkeme dinlediği davada sonuca ulaşmak için bazı gerekçeler göstermek zorundadır . Bu gerekçeler daha sonra yine aynı mahkemeyi bağlamaktadır. Çünkü mahkemelerin benzer davalarda farklı gerekçeler göstererek farklı sonuçlara varması kabul edilemez. Eğer kararı veren yüksek bir mahkeme ise gösterdiği gerekçeler daha altta bulunan diğer mahkemeleri de bağlayacaktır. Dolayısıyla yargıda benzer davalarda benzer sonuçlar ortaya çıkma, yani verilen bir kararın benzer davalara emsal olma özelliği vardır.
Mahkeme kararlarının bu özelliği nedeniyle dava açanlar kendi olaylarını geçmiş mahkeme kararlarındaki olaylarla kıyaslarlar ve "o davada şöyle karar verildiğine göre bu davada da benim lehime karar verilmesi gerekir" diye argüman yaparlar. Tavsiye niteliğinde görüşlerde teorik olarak bu özellikler yoktur. Buna rağmen Kosova kararını incelediğimiz zaman bağımsız hareketlerini etkileyecek görüşlerle dolu olduğunu görürüz.
UAD ın Kosova davasını dinleme yetkisi
UAD, Birleşmiş Milletlere bağlı olan ve devletleri yargılayan bir mahkemedir. Bir davayı dinleyebilmesi için iki devletin anlaşarak birlikte UAD a başvurmaları gerekir. Devletlerin mahkemeye başvurma konusunda anlaşamamaları durumlarda ise Birleşmiş Milletler bir yöntem düşünmüş ve Uluslararası Adalet Divanı Sözleşmesinin 65.ci maddesinde yetkili bir kuruluşun müracaat etmesi üzerine UAD ın yasal konularda, tavsiye niteliğinde görüş verebileceğini kabul etmiştir.
İlk aşamada Sırbistanın açtığı davayı UAD ın dinlemesi mümkün değildi. Çünkü diğer devlet, yani Kosova davanın dinlenmesini kabul etmemişti. Daha doğrusu Kosovanın bağımsız devlet olması henüz kesinlik kazanmadığı için kabul beyanının geçerli olup olmayacağı tartışmalıydı. Bu nedenle BM genel kurulu Sırbistan'ın açtığı davada 65.ci maddeye dayanarak UAD ın tavsiye niteliğinde görüş vermesini talep etmiştir.
Kosova kararı KKTC için emsal olacak mı?
İlk bakışta tavsiye niteliğinde bir görüşün yargının bağlayıcılık ve emsal oluşturma özelliklerini taşımayacağını düşünebiliriz. Buna ek olarak Kosova davasında mahkemenin de genel bir kural koymaktan kaçınarak Kosova ya özgü bir karar verme çabası içine girdiğini söyleyebiliriz. Buna rağmen Kosova kararının emsal olma özelliği olacaktır. Çünkü emsal olma yargının doğasında vardır. Mahkeme ne kadar önündeki meseleye özgü bir görüş verme çabası içine girerse girsin, sonuçta diğer ülkelerin bu olayı kendi durumları ile kıyaslamaları ve buna göre talepte bulunmaları kaçınılmazdır. Kosova kararından hemen sonra başlayan tartışmalar da bunu göstermektedir.
Acaba Kosova kararı KKTC yi ve Kıbrıs Türk Halkını nasıl etkileyecektir? Bu soruyu yanıtlamak için bir yazı dizisi hazırlamış bulunuyorum. Arzu ederseniz bu konuyu çeşitli boyutları ile birlikte inceleyelim ve soruyu birlikte yanıtlamaya çalışalım.
Kosova davasının ilginç diğer bir özelliği birçok devletin davaya katılarak bağımsızlık konusundaki görüşlerini açıklamış olmalarıdır. Bu görüşlerin mahkeme kararı kadar ve belki de daha fazla bağımsızlık hareketlerini etkilemesi söz konusudur. Çünkü bir devletin ileride benzer bir bağımsızlık talebi ile karşılaştığında Kosova davasında öne sürdüğü görüşlerden farklı ve çelişkili iddialar yapması büyük rahatsızlık yaratacaktır.
Örnek olarak İngiltere Hükümetinin mahkemeye sunduğu görüşlere bakalım.
İngiltere'nin Mahkemeye sunduğu görüş
İngiltere Hükümeti Kosova'nın bağımsızlık ilanını desteklemiş ve özetle öyle demiştir: "Sırbistan, Kosova'nın bağımsızlık ilanını geri almasını ve iki taraf arasındaki müzakerelerin devam etmesini talep etmektedir. Halbuki müzakerelerin bir sonuç vermeyeceği anlaşılmıştır. Sırbistan, Kosova'nın bağımsızlık ilan etmesine neden olan olayları görmezlikten gelmektedir ve saati geri almaya çalışmaktadır. Bir mahkeme, ayrılan eşlerin tekrar birlikte yaşamaları için emir veremeyeceği gibi ayrılan devletlerin bir araya gelmeleri için de emir veremez."
İngiltere'nin Kosova davasında öne sürdüğü bu görüşler KKTC'nin bağımsızlığını destekleyen görüşlere tıpatıp benziyor değil mi? Bu durumda sormamız gerekiyor: Bir gün KKTC , İngiltere'den tanınma talep ederse İngiltere Hükümeti hangi gerekçe ile tanımamazlık edebilecektir. KKTC yi tanımamak için hangi gerekçeyi öne sürerse sürsün Kosova davasında öne sürdüğü gerekçelere ters düşecek değil mi? Bunu yapması halinde iki halk ve iki ülke arasında çifte standart uygulamış ve diskriminasyon yapmış olmayacak mı?
Özetlersek Kosova davası ve kararı KKTC'nin bağımsızlığı lehinde kullanılabilecek görüşlerle doludur. Bu görüşlerin yerinde kullanılması halinde Kıbrıs Türk Halkının büyük yarar sağlaması söz konusudur. Hata yapılması halinde ise fırsatlar yitirilecek ve büyük zarar görülecektir.
Bu yazı dizisinde Kosova kararının çeşitli yönlerini birlikte inceleyeceğiz. Yarın kararı büyüteç altına alıp nasıl bir karar verildiğini anlamaya çalışacağız.
Uluslararası Adalet Divanı'nın, Kosova'nın bağımsızlığına ilişkin kararı ve KKTC ye olası etkileri
(2)
Uluslararası Adalet Divanı(UAD)'ın, verdiği Kosova kararının KKTC ye ve Kıbrıs Türk Halkına etkilerini saptamak için bir çalışma yapmaya başlamış bulunuyoruz. Yazı dizisinin dünkü bölümünde Kosova kararının sıra dışı ilginç özellikleri olduğunu, davaya katılıp görüş sunan devletlerin görüşlerinin diğer bağımsızlık hareketleri üzerinde etkili olabileceğini görmüş bulunuyoruz. Arzu ederseniz bu gün de kararın ilginç diğer özelliklerini inceleyelim ve tam olarak ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım.
Devletlerin Kosova davasına aşırı ilgisi
Kosova davasının insanı şaşırtan bir özelliği inanılmayacak sayıda devletin davaya burnunu sokmasıdır. Sırbistan ve Kosova'dan başka 35 devlet görüşlerini yazılı olarak Mahkemeye sunmuşlardır. Bu da yeterli olmamış Sırbistan ve Kosova dışında 27 devlet zahmetlerini esirgemeyerek duruşma sürecine katılmışlar ve avukat tutup Mahkemeye hitap etme yönüne gitmişlerdir. Mahkeme kararından en fazla etkilenecek devletlerden biri KKTC olduğu halde KKTC ye söz hakkı verilmemiştir.
KKTC ye söz hakkı verilmemesi adaletten uzaklaşma değil mi?
Bir kararın adil olabilmesi için karardan etkilenecek kişilere söz hakkı verilmesi gerekir. Bir mahkemenin karardan etkilenecek kişilerin görüşünü kabul etme zorunluluğu yoktur. Ancak bu kişilere söz hakkı vermek, iddialarını dinlemek ve eğer bu iddialar reddedilecekse gerekçesinin açıklaması zorunluluğu vardır.
Bir karardan etkilenecek kişi veya kişilere söz hakkı verme gereği binlerce yıl içinde yargının oluşturduğu, adaletin en temel ilkelerinden biridir. Bir kişi veya kuruluşa söz hakkı vermek için o kişinin veya kuruluşun tanınmış olmasına veya statü sahibi olmasına gerek yoktur. Adil mahkemeler çeşitli isimler ve prosedürler altında etkilenecek kişilere konuşma olanağı tanırlar. Buna rağmen hiçbir uluslar arası mahkemede KKTC ye bu olanak tanınmamıştır. Bu da herhalde Rum Yönetiminin KKTC yi yok sayma çabalarının sonucudur. Bu yaklaşım daha tartışma başlamadan Rum görüşlerinin kabul edileceğini ve Kıbrıs Türk Halkının haklarının dikkate alınmayacağını göstermektedir. Böyle bir başlangıçtan sonra verilecek kararın adil olması veya barışa katkıda bulunması söz konusu olabilir mi?
Uluslar arası alanda KKTC yi görmezlikten gelme ve yok sayma o kadar çok tekrarlandı ki Kıbrıs Türk Halkı bu haksızlığa alışmış gibidir. Ne var ki adaletin temel ilkeleri kaç kez ihlal edilirse edilsin haksızlığın kural haline gelme olasılığı yoktur. Bu nedenle her yeni olayda hiç değilse yapılan haksızlığa değinmemiz ve haksızlığı kabul etmediğimizi belirtmemiz gerekir, sanıyorum. UAD ın KKTC ye yaptığı bu temel haksızlığa değindikten sonra diğer konulara geçebiliriz.
Görüş sunan devletlerin tutumu
Kosova davasında mahkemeye görüş sunan devletlerin görüşlerini yazı dizimizin sonunda ele alıp inceleyeceğiz. Davaya katılan devletler genellikle "Kosova'nın durumu tamam. Ancak dikkatli olalım, emsal oluşturacak genel bir kural koymayalım ve bağımsızlık talep eden diğer ülkeleri cesaretlendirmeyelim" şeklinde bir tutum içine girdiler. Mahkemenin de aynı yaklaşım içinde olduğunu söyleyebiliriz. Buna rağmen mahkeme kararlarının emsal olması kaçınılmazdır. Buna ek olarak Kosova davasına katılan devletlerin sunumları bağımsızlık ilan etmek isteyen ülkelerin yararlanabileceği görüşlerle doludur.
Uluslararası Adalet Divanı (UAD) Kosova'ya ilişkin nasıl bir karar verdi?
Arzu ederseniz şimdi de UAD ın verdiği kararı büyüteç altına alalım ve nasıl bir karar verdiğini anlamaya çalışalım.
Uluslararası Adalet Divanına başvuran Sırbistan iki gerekçe ile Kosovanın bağımsızlık ilanının yasal olmadığını iddia etmişti.
1) Kosova'nın bağımsızlık ilanı uluslar arası hukuka aykırıdır.
2) Kosova'nın bağımsızlık ilanı BM, Güvenlik Konseyinin 1999 yılında verdiği 1244 sayılı karara aykırıdır.
UAD, her iki iddiayı da reddetti . Önce devletlerin tek taraflı bağımsızlık talep etmelerini yasaklayan bir uluslararası hukuk kuralı bulunmadığını açıkladı. Daha sonra bağımsızlık ilanının Güvenlik Konseyinin 1244 sayılı kararına aykırı olmadığına karar verdi. UAD kararını daha iyi anlayabilmek için bu iki iddiayı ayrı ayrı ele alarak incelemeye çalışalım.
Kosova'nın bağımsızlık ilanı uluslar arası hukuka aykırı mı?
Bir olayın bir hukuk kuralına aykırı olabilmesi için öncelikle o konuda bir hukuk kuralının bulunması gerekir. Bu durumda sormamız gerekiyor. Devletlerin bağımsızlık ilanlarına ilişkin bir uluslararası hukuk kuralı var mı?
Böyle bir hukuk kuralının varlığından söz edebilmek için ya uluslararası bir antlaşmada yer alması veya devletler arasında bu konuda bir teamül oluşmuş olması gerekir. En önemli uluslararası antlaşma olan BM Ana Sözleşmesini ve diğer uluslar arası antlaşmaları incelediğimiz zaman devletlerin bağımsızlık ilanını ele alıp düzenleyen bir bölüm olmadığını görürüz. Uluslar arası teamül oluşup oluşmadığını araştırdığımız zaman ise devletlerin böyle bir teamül oluşturmaktan oldukça uzak olduklarını düşünmek zorunda kalırız. Kosova davasına katkıda bulunan devletlerin öne sürdükleri görüşlerin çok farklı ve zıt olması bunu açıkça ortaya koymaktadır.
Uluslar arası hukuk konusunda mahkemenin bulgusu
UAD, devletlerin bağımsızlık ilanlarının ters düşebileceği bir uluslararası hukuk kuralı bulunup bulunmadığını araştırmış ve böyle bir kuralın izine dahi rastlayamamıştır. Daha ilginci geçmişte bu iddianın hiç öne sürülmediğini ve ilk kez Sırbistanın öne sürdüğünü saptamıştır.
UAD, daha ileri giderek BM Güvenlik Konseyinin bağımsızlık konusunda verdiği çok sayıda kararı incelemiş ve hiç birinde tek taraflı bağımsızlığın uluslar arası hukuka aykırı olduğunu ifade eden bir görüş bulunmadığını ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla zorlanmadan Kosova'nın bağımsızlık ilanının ters düşeceği bir uluslar arası hukuk kuralı olmadığına ve dolayısıyla bağımsızlık ilanının uluslararası hukuka uygun olduğuna karar vermiştir.
Böylece bağımsızlık talep eden devletleri engelleyecek bir uluslararası hukuk kuralı bulunmadığını ve Mahkemenin de bu doğrultuda karar verdiğini görmüş bulunuyoruz. Şimdi de ikinci iddiayı yani bağımsızlık ilanının Güvenlik Konseyinin 1244 sayılı kararına aykırı olup olmadığını incelemeye çalışabiliriz.
Uluslararası Adalet Divanı'nın, Kosova'nın bağımsızlığına ilişkin kararı ve KKTC ye olası etkileri
(3)
Uluslararası Adalet Divanı(UAD)ın, devletlerin tek taraflı bağımsızlık ilanlarını engelleyen uluslararası bir hukuk kuralı olmadığına karar verdiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Uluslar arası hukukla ilgili iddialar Kıbrıs Türklerinde değişik çağrışımlar yapmaktadır. Bu konuya kısaca değindikten sonra Mahkemede tartışılan ikinci iddiayı ele alıp Kosova'nın bağımsızlık ilanının Güvenlik Konseyinin 1244 sayılı kararına aykırı olup olmadığını inceleyelim.
Uluslar arası hukuk propagandası
Tek taraflı bağımsızlık ilan etmenin uluslar arası hukuka aykırı olduğunu geçmişte kimse iddia etmiyordu. Bu iddia ilk kez Sırbistan tarafından Kosova davasında öne sürülmüştür. Ancak yargılama sürecinde bu iddiayı Sırbistan kadar hatta daha ateşli bir şekilde savunan bir devlet ortaya çıktı. Bu devlet Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında davaya katılan Kıbrıs Rum Yönetiminden başkası değildi.
Sırbistan, Kıbrıs Rum Yönetimi ikilisinin Kosova davasında öne sürdüğü iddialar geçmişte Kıbrıs'ta öne sürülen bazı iddiaları anımsatmaktadır. Bilindiği gibi Kıbrıs Rum Yönetimi toplu göçlerde mülkiyet sorununun bireysel olarak, ve herkesin eski malına geri dönmesi yöntemi ile çözülmesi gerektiğini, bunun bir uluslararası hukuk kuralı olduğunu öne sürmüştü. Bu kuralın bir "jus cogens" yani aksine anlaşma yapılamayacak kadar kesin bir kural olduğunu, mülkiyet konusunda yapılacak farklı anlaşmaların geçersiz olacağını söyleyecek kadar ileri gitmişti.
Rum Yönetimi uluslararası hukuk propagandasında o kadar başarılı olmuştu ki kimse " Böyle bir uluslar arası hukuk kuralı varsa hangi antlaşmada yer alıyor? Bir teamül oluşmuşsa nerede, hangi toplu göçte uygulanmış?" diye sormaya cesaret edememişti. Uluslar arası kuruluşlar da Kıbrıs Türk Halkının bu iddiayı kabul ettiği varsayımı içinde konuyu değerlendirmeye başlamışlardı.
Öyle anlaşılıyor ki Sırbistan, Rum Yönetiminin uluslararası hukuk propagandasındaki başarısından etkilenmiş ve aynı iddiayı Kosova davasında öne sürmeye çalışmıştır. Karşısında Kıbrıs Türk Halkı gibi özverili bir halk değil de mücadeleci Kosova halkını ve Nato'yu bulduğu için de başarılı olamamıştır.
Kosova'nın bağımsızlık ilanı Güvenlik Konseyinin 1244 sayılı kararına aykırı mı?
Kosovanın bağımsızlık ilanının Güvenlik Konseyinin 1244 sayılı kararına aykırı olup olmadığı davanın en can alıcı ve en fazla tartışılan konusudur.
Güvenlik Konseyi 1999 yılında Kosova'ya ilişkin 1244 sayılı kararı vermişti. Birleşmiş Milletler Ana Sözleşmesinin 7ci Bölümü altında alınan bu kararın o tarihteki Yugoslavya, bugünkü Sırbistan'ın ülke bütünlüğünü koruma ilkesine dayandığı açıktı. Gerçi kararda Sırbistan ile Kosova arasındaki görüşmelerin devam etmesine ve Kosova'daki özerk yönetimin güçlenmesine destek olacak ifadeler de yer alıyordu; ancak karar Sırbistan'ın ülke bütünlüğünü koruma ilkesine dayanmaktaydı ve Kosova'nın bağımsızlığının bu ilkeye uygun olma olasılığı yoktu. Buna rağmen Kosova her türlü tepkiyi göze alarak 17 Şubat 2008 tarihinde bağımsızlığını ilan etmiştir. UAD ise bağımsızlık ilanının 1244 sayılı karara aykırı olmadığına karar vermiştir.
Mahkemenin karşı karşıya kaldığı sorunlar
Kosova kararını daha iyi anlayabilmek için davayı dinleyen Mahkemenin karşı karşıya kaldığı sorunları düşünmemiz gerekir.
UAD, Kosova kararını vermezden önce Kosova'yı 69 ülke tanımıştı. Yani Kosova bağımsız bir devlet haline gelmiş ve tanınması büyük ölçüde gerçekleşmişti. Kosova'yı tanımanın Güvenlik Konseyi kararına aykırı olduğu konusunda mahkemenin bulgu yapması zamanı geriye alma gibi anlamsız bir durum yaratacaktı.
Mahkemenin karşı karşıya olduğu diğer bir sorun Kosova'yı tanıyan devletler arasında , başta ABD olmak üzere 1244 sayılı kararı veren Güvenlik Konseyi üyesi devletlerin de yer almış olmasıydı. Bu devletlerin kendi kararlarına aykırı davrandıklarını mahkemenin saptaması oldukça rahatsız edici olacaktı.
Mahkemenin karşılaştığı diğer bir sorun ise şuydu: Mahkemeye sunum yapan devletlerin bir bölümü Kosova'nın bağımsızlık ilanını onaylamanın bir kural oluşturabileceği, bağımsızlık talep etmek isteyen diğer ülkeleri cesaretlendirebileceği ve bunun da tüm dünyada istikrarı bozabileceği kaygısı içinde idiler. Mahkemenin bu kaygıları da dikkate alması ve Kosova'nın bağımsızlığını onaylarken genel bir kural koymamaya ve diğer bağımsızlık hareketlerini cesaretlendirmemeye çalışması gerekiyordu.
Bu zıt çıkar ve kaygıları bağdaştırmaya çalışan UAD ı oldukça zor bir görevin beklediği açıktı.
UAD nasıl bir karar verdi?
Bir çıkış yolu arayan UAD ın kararını şöyle özetleyebiliriz: " Devletlerin bağımsızlığı konusunda genel bir kural koymak mümkün değildir. Her bağımsızlık talebi, kendine özgü somut koşullar dikkate alınarak değerlendirilmelidir. 1244 sayılı karar verilirken o tarihte Kosova'da mevcut koşullar dikkate alınmıştı. Kararın amacı Kosova'nın nihai devlet yapısını belirlemek değil geçici bir ara rejim oluşturmaktı. Kosova'nın bağımsızlık ilanı ise Kosova'nın nihai statüsü ile ilgilidir, dolayısıyla ara rejimle ilgili 1244 sayılı karara aykırı değildir."
UAD ın gerekçelerinin tatmin edici olmaması
UAD ın Kosova'nın bağımsızlık ilanının 1244 sayılı karara aykırı olmadığını söylerken belirttiği gerekçelerin sizi ne ölçüde tatmin ettiğini bilmiyorum. Bence tatmin etmemeli. Çünkü 1244 sayılı kararı okuyan tarafsız herhangi bir hukukçu bu kararın Sırbistan'ın ülke bütünlüğünü koruma ilkesine dayandığını ve bunun Kosova'nın bağımsızlığı ile bağdaşmadığını görmektedir. Nitekim bir çok devlet mahkemeye sundukları görüşlerde bu noktaya değinmişlerdir. UAD, bazı gerekçeler göstererek aykırılık olmadığını kanıtlamaya çalışmıştır. Fakat hangi gerekçeyi gösterirse göstersin çelişkiyi ortadan kaldırması mümkün değildi. Bu nedenle Güvenlik Konseyi kararlarının kesinliğini ortadan kaldırmak, deyim yerindeyse bağımsızlık konusunda Güvenlik Konseyinin verdiği kararları sulandırmak zorunda kalmıştır. Özetle Güvenlik Konseyinin bağımsızlığa ilişkin kararlarının verildikleri tarihlerdeki koşulları dikkate aldığını, koşullar zaman içinde değiştikçe kararların da değişebileceğini, değişen koşullar nedeniyle kararların anlamlarını yitirebileceklerini veya dikkate alınmayabileceklerini ifade eden bir açıklama yapmıştır.
UAD, Kosovanın bağımsızlık ilanının Güvenlik Konseyinin 1244 sayılı kararına aykırı olmadığına karar vermiştir. Bunun gerekçesini açıklarken Güvenlik Konseyi kararlarının kesinliğini ortadan kaldırdığını ve bağımsızlık ilan etmeyi kolaylaştırdığını söyleyebiliriz. Yarın kararın KKTC ye değinen bölümlerini inceleyeceğiz.
Uluslararası Adalet Divanı'nın, Kosova'nın bağımsızlığına ilişkin kararı ve KKTC ye olası etkileri
(4)
Uluslararası Adalet Divanı(UAD), Kosova'nın bağımsızlık ilanının Güvenlik Konseyinin 1244 sayılı kararına aykırı olmadığına karar vermiştir. Kararın 81.ve 114. üncü paragraflarında ise Kıbrısa değinmiştir. Bu paragrafların KKTC nin tanınmasını engelleyecek bir anlam taşıdığı iddia edilmektedir. Gerçekten böyle bir anlamı var mı bu paragrafların? Bugün kararın 114 üncü paragrafını inceleyelim.
Kosova kararının 1244 sayılı kararı yorumlarken Kıbrısa gönderme yapması
UAD'ın , Kosova'nın bağımsızlık ilanının uluslar arası hukuka aykırı olmadığı kararını vermesi zor değildi. Çünkü ne uluslar arası antlaşmalarda ne de uluslararası teamüllerde tek taraflı bağımsızlık ilanını engelleyecek bir kural yoktur. Güvenlik Konseyinin 1244 sayılı kararına aykırı olmadığına karar vermesi ise pek kolay olmamıştır. Çünkü 1244 sayılı karar Sırbistan'ın ülke bütünlüğü ilkesine dayanıyordu ve ilk bakışta Kosova'nın bağımsızlığı bu ilkeye ters düşüyordu. Buna rağmen Kosova'nın bağımsızlığının 1244 sayılı karara aykırı olmadığını kanıtlamaya çalışan UAD, büyük zorluklarla karşılaştı ve diğer gerekçelerin yanı sıra Kıbrıs'a ilişkin 1251 sayılı karardan da yararlanmaya çalıştı. Bu konuyu kararının 114.cü paragrafında ele almıştır.
114.cü paragrafın anlamı
UAD, Kosova kararının 114 üncü paragrafında özetle şöyle demiştir. " Güvenlik Konseyinin 1244 sayılı kararı 10 Haziran 1999 tarihinde Kosova'da bir ara rejim oluşturmayla ilgili olarak verilmişti. Bu karardan 19 gün sonra 29 Haziran 1999 tarihinde Güvenlik Konseyi Kıbrıs'la ilgili verdiği 1251 sayılı kararda ise Kıbrısın nihai devlet yapısından söz etmiştir. Güvenlik Konseyinin amacı Kosova'nın nihai statüsünü belirlemek olsaydı 1251 sayılı kararda kullandığı ifadeyi kullanacaktı."
Güvenlik Konseyi,Kıbrısla ilgili 1251 sayılı kararı 29 Haziran 1999 tarihinde Kıbrıs'taki BM Barış Gücünün süresini uzatmak için vermişti. Kararda süre uzatmanın yanı sıra başka hususlara da değinilmiş, örneğin taraflara gerginliği artırmamaları çağrısı yapılmıştı. Bu arada Kıbrıs'taki çözümün "tek egemenlik, tek uluslararası kimlik, tek vatandaşlık , devletlerin bağımsızlığı ve ülke bütünlüğü ilkelerine" uygun olması gerektiği belirtilmişti.
114 cü paragrafın yanlış anlaşılması
Birçok kişi 114 .cü paragrafı "Kosova'nın bağımsızlık ilan etmesi yasaldır çünkü ara rejimle ilgili 1244 sayılı karara ters değildir; KKTC tanınması ise yasal olmaz, çünkü Kıbrısın nihai statüsü ile ilgili 1251 sayılı karara ters düşecektir" şeklinde anlamaktadır. Halbuki 114 .cü paragrafın böyle bir anlamı yoktur.
Bilindiği gibi mahkemeler önlerinde tartışılan konularda karar verirler. UAD ın önünde KKTC nin bağımsızlığı tartışma konusu değildi. Bu konu, ileride tartışılırsa Mahkemenin nasıl bir karar verme ihtimali olduğu da tartışılmış değildir. UAD 114.cü paragrafta KKTC nin geleceği ile ilgili bir görüş ortaya koymayıp sadece Güvenlik Konseyinin bir ülkedeki nihai rejimle ilgili kararını nasıl kaleme aldığı konusunda bir örnek göstermek istemiştir.
Kıbrısla ilgili kararlarının tavsiye niteliğinde olması
Her şeyden önce vurgulamak gerekir ki 114. paragrafın KKTC nin bağımsızlığına ilişkin ve tanınmasını engelleyecek bir anlam taşıması yasal açıdan mümkün değildir. Çünkü Güvenlik Konseyinin Kıbrıs'la ilgili kararları BM Ana Sözleşmesinin 6.cı Bölümü altında alınmış tavsiye kararlarıdır. Halbuki Güvenlik Konseyinin Kosova ile ilgili 1244 sayılı kararı 7.ci Bölüm altında alınan bir karardı. 7.inci Bölüm altında alınan kararlar yasal bağlayıcılığı olan kararlardır. Kosova'nın 1244 sayılı karara uyma zorunluluğu vardı ve bu nedenle konu bir mahkeme olan UAD da tartışılmıştır.
UAD ın zorunlu olan 1244 sayılı karara aykırı hareket etmenin mümkün olacağını söylerken tavsiye niteliğindeki 1251 sayılı karara uymak gerektiğini söylemesi büyük çelişki olacaktı. Nitekim UADın bu anlama gelecek bir şey kastetmediği anlaşılmaktadır.
114 .cü paragrafın çelişkileri
114 cü paragrafı dikkatle incelediğimiz zaman KKTC nin bağımsızlığına ilişkin olumsuz bir anlam taşımadığını görürüz. Burada sadece KKTC nin tanınmaması gerektiğini söyleyen Güvenlik Konseyi kararına gönderme yapılmıştır. Ancak daha sonra aynı şeyi söyleyen ve ayrıca yasal bağlayıcılığı olan Güvenlik Konseyinin Kosova kararına aykırı hareket edilebileceği sonucuna varmıştır.
KKTC ye yapılan böyle bir göndermeden en fazla çıkarılabilecek anlam mahkemenin KKTC nin tanınmaması gerektiği yönünde bir imada bulunduğu olabilir . Ancak böyle bir ima varsa o da hatalı olmuştur çünkü o zaman da paragrafın kabul edilemez çelişkiler ve hatalar içerdiği ortaya çıkmaktadır. Bu hataları şöyle özetleyebiliriz.
A)Tavsiye niteliğinde bir metinle yasal bir metni kıyaslamanın hatalı olması
Bir kişi tavsiye yaparken çok rahat hareket edebilir. Yasal bir metin hazırlarken ise tekrar tekrar düşünmek zorundadır. UAD,gördüğümüz gibi bağımsızlıkla ilgili Güvenlik Konseyi kararlarının verildikleri tarihlerdeki koşullar dikkate alınarak verildiğini; zaman içinde koşullar değiştikçe kararların da değişebileceğini veya anlamlarını yitirebileceklerini ve bu kararlara aykırı hareket etmenin aykırılık sayılmayabileceğini ifade etmiştir. Aynı yaklaşımdan tavsiye niteliğindeki kararların da yararlanabilmesi gerekir.
Tavsiye niteliğindeki kararı yasal bağlayıcılığı olan kararla kıyaslamak ve yasal bağlayıcılığı olan karardan daha katı ve olumsuz bir anlam vermek doğru olabilir mi?
B)"Ara rejim" "nihai rejim" ayırımı tutarsızlığı
UAD, 1251 sayılı karara ara rejim , nihai rejim ayırımını açıklamak için gönderme yapmıştı. Bu durumda insanın aklına doğal olarak şu soru geliyor. "1244 sayılı karar Sırbistan'ın ülke bütünlüğünü korumak için verilmişti. Ülke bütünlüğünü koruma açısından ara rejimle nihai rejim arasında fark var mı? Kosova'nın ara rejim oluşturması Sırbistan'ın ülke bütünlüğüne aykırı ise tamamen ayrılması da aykırı değil mi? Hatta daha fazla aykırı değil mi? Bu durumda 1251 sayılı karara gönderme yapmanın bir anlamı kalır mı? "
C) Kararın mahkeme önündeki tartışmalarla çelişmesi
Mahkemeler önlerinde yapılan tartışmalar çerçevesinde karar verirler . UAD, KKTC ye söz hakkı vermediği için KKTC nin görüşlerini dikkate almış olamaz. Ancak bu olayda daha ileriye giderek Mahkemeye sunum yapan Rum Yönetiminin görüşlerini de dikkate almamıştır.
Kıbrıs Rum Yönetiminin Kosova davasına katıldığını ve en aşırı iddiaları öne sürdüğünü görmüştük. Rum Yönetimi davada KKTC yi yok saymak veya yok etmek için öne sürdüğü iddialarla yetinmemiş; daha ileri giderek Sırbistan'ın avukatlığını yapmaya soyunmuştur. Şöyle ki Kosova ile KKTC'nin durumunu kıyaslamış ve ikisi arasında fark olmadığını, ikisinin de tanınmaması gerektiğini, tanınmalarının uluslar arası hukuka aykırı olduğunu, bunun bir prensip konusu olduğunu iddia etmiştir.
Mahkemenin "Kosova ile KKTC'nin durumu farksız" diyen Rum Yönetiminin görüşlerini dinledikten sonra "İki ülkenin durumu birbirinden çok farklı, Kosova'nın tanınması yasal, KKTC tanınırsa yasal olmaz" anlamına gelebilecek bir görüş üretmesi ve bununla Rum Yönetiminin kaygılarını gidermeye çalışması doğru olabilir mi?
Bu nedenlerle 114 üncü paragrafın KKTC nin tanınmaması gerektiği yönünde bir anlamı olamaz. Burada nihai statüye değinen bir metnin nasıl yazıldığını anlatmak için bir örnek gösterilmiş ve yanlış anlamaya fırsat verilmiştir. Adil bir yargılamanın gerektirdiği gibi KKTC davaya katılsa ve görüşlerini öne sürse bu tür yanlış anlamalar ve zaman kaybı olmayacaktı.
Yazı dizisinin yarınki bölümünde UAD kararının Kıbrıs'la ilgili 81.ci paragrafını inceleyeceğiz.
Uluslararası Adalet Divanı'nın, Kosova'nın bağımsızlığına ilişkin kararı ve KKTC ye olası etkileri
(5)
UAD, Kosova kararında devletlerin tek taraflı bağımsızlık ilanlarının uluslar arası hukuka aykırı olmadığına ve Kosovanın bağımsızlık ilanının Güvenlik Konseyinin 1244 sayılı kararına aykırı olmadığına karar vermiştir. Kararın 81 ve 114.cü paragraflarında ise Kıbrısa değinilmiştir. Yazı dizimizin dünkü bölümünde 114 ünçü paragrafı inceledik ve KKTC nin tanınmaması yönünde bir anlamı olmadığını bu paragrafın sadece "nihai rejim"le ilgili bir metnin nasıl kaleme alınacağını belirtmeyle ilgili olduğunu gördük. Bugün de 81.ci paragrafı inceleyeceğiz.
81.ci paragrafı incelemeye başlarken kendi kendimize sormamız gereken soru şudur. Güvenlik Konseyi eskiden beri KKTCnin tanınmamasını tavsiye eden kararlar vermektedir. Acaba 81 paragraf Güvenlik Konseyinin bu kararlarını onaylayıp onlara yargısal bir ağırlık kazandırdı mı ? Yoksa kararların içini boşaltarak bu kararlara aykırı hareket edilmesini kolaylaştırdı mı?
Kosova kararının 81. inci paragrafı ne anlama geliyor?
Kosova kararının 81.ci paragrafını şöyle tercüme etmek mümkündür. "Bazı devletler Kosovanın bağımsızlık ilanının yasal olduğuna karar verilmesi halinde bunun Güney Rodezya, Kuzey Kıbrıs ve Srpska Cumhuriyeti gibi ülkelerin de tanınmasına yol açacağı kaygısı içindedirler. Böyle bir kaygı duymalarına gerek yoktur. Gerçi devletlerin bağımsızlık ilanlarının ters düşebileceği bir hukuk kuralı yoktur ve Güvenlik Konseyi de her zaman bu görüşü teyit etmiştir. Ancak hukuka aykırılığa neden olan bağımsızlık ilanı değil bağımsızlık ilanından önce o ülkede mevcut fiili durumdur. Bağımsızlık ilanına yol açan olaylardır."
81.ci paragrafın en ilginç özelliği şudur. KKTC nin yasal bir devlet olduğunu ve tanınması gerektiğini savunan biz KKTC hukukçuları ve bize katılan tarafsız hukukçular, yıllardan beri Mahkemenin 81. ci paragrafta belirttiği görüşü savunuyorduk . Yani, yeni kurulan devletlerin ve özellikle KKTC nin bağımsızlık ilanının ters düşeceği bir uluslar arası hukuk kuralı olmadığını öne sürüyorduk. KKTC nin yasallığı konusunda yaptığımız değerlendirmede ise bağımsızlık ilanından önce Kıbrısta mevcut fiili durumu ve bağımsızlık ilanına yol açan olayları dikkate alıyorduk . 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin Rum Yönetimi tarafından yıkıldığını göz önünde bulundurarak KKTC nin, Rum Yönetiminden daha yasal olduğu sonucuna varıyorduk.
81.ci paragraf yasallıkla ilgili bu görüşümüzü teyit etmiş ve KKTC yi savunan bizlere konuşma olanağı tanımıştır.